Araf(Düzenlendi)

18.5K 1.1K 110
                                    

Keyifli Okumalar...

ARAF

Araf’taydım. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı, bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Kaçmak suçlu olduğumu kabul etmek, ailemi utanç içinde bırakmak demekti.  Kalmak ise Mert'in öfkesine maruz kalıp her gün  ölüp ölüp dirilmek demekti.

"Sizi gördüm öpüşüyordunuz. Belki de benimle birlikte olmuyorsun.  Onunla yattın değil mi? Bakire değilsin o yüzden korktuğunu söylüyorsun." Saniyeler içinde aklıma gelen düşüncelerden sıyrıldım. Mert iyice çığırından çıkmış gözüküyordu. Gözlerinde ki öfke bundan daha kötü şeyleri yapacağının habercisiydi. Bizi görmüştü.
Çocukça davranışım yüzünden Kuzey'de zor durumda kalacaktı. Bu durumu Kuzey'i sıkıntıya sokmadan düzeltmeliydim ama nasıl? Ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma bir şey gelmiyordu. Belki doğruyu söylersem beni anlamaya çalışırdı. Gerçi anlayışlı olsaydı zaten benimle evlenmek için bu kadar çok ısrarcı olmazdı. Yine de denemekten başka çarem yoktu. Mert kollarımı bırakıp üzerimden kalktı. Gözleri nefretle bana bakmaya devam ederken yattığım yerden yavaşça doğruldum. Bana inanmasını umut ederek açıklamaya çalıştım.

"Onu öptüm. Ancak senin düşündüğün gibi aramızda bir şey geçmedi.  Yemin ederim. " Dediğim de  Mert sadece çarpıkça gülümsemekle yetindi.
“O zaman neden öptün onu seviyor musun ?"

"Hayır.  Onu neden öptüğümü ben de bilmiyorum. Aklım karışmıştı belki bu evlilikten kaçmak istemiştim o an sadece içgüdülerimle hareket ettim.”
Çatallaşmış sesim zar zor çıksa da kendimi zorlayıp o anki durumdan kurtulma çabasıyla sesimi yükselttim. "Yattığın kızın sayısını eminim bilmiyorsun, bir öpücük için bana hesap mı soruyorsun?" Kendimi savunurcasına söylediğim sözlerimin geri dönüşü yoktu.

Mert'in bakışları benimle alay eder aşağılar gibiydi. Bir anda yüzüme  "Ben erkeğim," diye haykırmıştı.
"Sorun basit bir öpücük olsa önemsemezdim ama sen Kuzey'e âşıksın henüz bundan kendinin bile haberi yok!" Mert öfkeyle bağırırken gözleri ateş saçıyordu. Onu sakinleştirmem lazımdı.

"Yok, öyle bir şey! İnan bana. Hem senin erkek olman sana kadınlarla yatma hakkını vermez. Ben senin yaptığın gibi bir şey yapmadım." Mert'e derdimi anlatmak duvara anlatmaktan farksız değildi. Öfkesinden gözü hiç bir şey görmüyordu. Ellerini hoyratça gelinliğime götürmüş üzerimden yırtarak tamamen çıkarmıştı. Karşısında sadece beyaz iç çamaşırlarımla kaldığım da ellerimi vücuduma kapatmaya çalıştım. Oturduğum yerde beni sertçe yatağa doğru itti. Vücudum yatakla buluştuğunda üzerime çıkarak bileklerimden sıkıca kavrayıp beni yatağa hapsetti. Kahretsin ki kımıldayamıyordum.

Yardım eden kimsem yoktu. Her zaman yanımda arkamda olduğunu söyleyen abim yoktu.  Gözyaşlarım  yanaklarımdan süzülürken Mert ise istediğini almak için dudaklarımı sömürmeye başlamıştı.  Ona karşı koysam da nafile iyice gücüm tükenmişti, aslında tükenen bendim dipteydim. Onun elleri tüm vücudumda  arsızca gezerken sadece boş gözlerle tavana bakıyor ona hiç bir şekilde karşılık vermiyordum. Yaptığım sadece Mert'in bıraktığı elimle örtüyü parmaklarım kırılırcasına sıkmaktı. Biran önce istediğini alsın beni rahat bıraksın istiyordum. Beni her öpüşü benim için işkence, mühürlü  kalbime bir hançerdi. Ruhumda fırtınalar koparken ben o fırtınada sonsuza kadar kaybolmak istiyordum. Gözlerimi kapadım olacağı bekliyordum artık hiç bir şeyin önemi yoktu. Gözyaşlarım hıçkırıklarıma karışırken aklımda sadece Kuzey vardı.

Olacakları yüreğim titreyerek beklerken Mert bir süre sonra bana dokunmayı bırakmıştı. Gözlerimi usulca araladığım da Mert kızgın gözlerle bana bakıyordu. Neden durduğuna anlam veremesem de bu kısa anda bana dünyaları vermişti. Belki de yaptığından pişman olmuştu. Mert üzerimden kalkarak yatağın kenarına çekildiğinde ayaklarını yataktan sarkıtıp başını ellerinin arasına aldı. Bir süre sonra mırıldanır gibi " Zamanla sende beni seversin diye seninle evlendim, hatta mecbur bıraktım ama ben asla tecavüzcü olmadım." dedikten sonra ağlamaya başladı. Gördüklerimle inanasım gelmiyordu.  Az önce bana tecavüz etmeye çalışan Mert şu an da çocuk gibi ağlıyordu.
"Beni neden sevmiyorsun?" titreyen sesiyle dediğin de içimde ki korkuya rağmen yattığım yerden kalktım. Yatak örtüsünü üzerime çektim ve karşısında yere çöküp  oturdum.

Titreyerek te olsa elini elimin içine aldım. "Seni seviyorum ama arkadaş, dost, abi gibi, seninle evlenmeyi hiç düşünmemiştim. Küçüklüğümden beri en iyi arkadaşımdın. Ancak son bir kaç yıldır çok değiştin. Artık seni tanıyamaz oldum buda beni senden uzaklaştırdı. Hep o serseri arkadaşların yüzünden." Mert’in eli hala elimdeydi onu sakinleştirmek istercesine tutuyordum.
Ellerini hızlıca elimden çekerek çenemi sertçe kavradı. Gözleri ateş püskürüyordu.

"Hepsi senin suçun beni bu hale sen getirdin. Beni reddettiğin gün bu hale geldim. Arkadaşlarıma suç atma! O yüzden bunun bedelini sana ödeteceğim! Beni sevmediğin için seni pişman edeceğim senide Kuzey'i de mahvedeceğim." Mert biriktirdiği bütün öfkeyi kusarken Kuzey'i mahvedeceğini söylüyordu. Bir şeyler yapmalıydım. Ama ne? Hemen elini sıkıca yapıştım. Diz çökerek yalvarmaya başladım.
"Lütfen ona zarar verme onu öpen bendim. Bu yaptığım için bana çok kızdı. Ne olur ona bir şey yapma, bak bana istediğini yapabilirsin. Senin de olur seni sevmeye çalışırım ne istersen yaparım. Okumaktan da vazgeçerim."  Mert ardı ardına söylediğim sözler karşısında alaycı bir edayla gülmeye başladı.

"Haklıyım onu seviyorsun. Bu yüzden ondan daha çok nefret ediyorum. Merak etme onun canına dokunmayacağım fakat oda sende keşke ölseydim diyeceksiniz. Belki senden nefret bile edebilir." diyerek elimi ittikten sonra ardına bile bakmadan kapıyı çarpıp çıkmıştı. Allah’ım! Bu nasıl bir kâbustu? Bana dokunmadığına sevinsem de Kuzey'e yapabilecekleri aklıma gelince korkuyordum. Yatağa uzanıp ayaklarımı karnıma çektiğim de kaderime ağlıyordum. Neyin bedelini ödediğimi düşünüyordum. Ağlamak çözüm olsaydı keşke...

Gözyaşları içinde yerimden kalkıp bavulumdan kot pantolon ve beyaz gömleğimi giydim. Mert’in boynuma taktığı gerdanlığı çıkarıp attım. Tekrar yatağa uzandığım da bundan sonra ne olacak,  onunla nasıl yaşayacağım diye düşünüyordum. Mert'in yapabilecekleri aklıma geldikçe korkmaya başlamıştım. Beni teselli edecek babam, abim, annem yoktu. Ya Kuzey her zaman beni koruyup kollayan abim olduğunu söyleyen adam da yoktu. Üstelik benim yüzümden Mert'in gazabına uğrayacaktı.  Gözlerim karanlığa teslim olurken uyandığımda her şeyin kabus olması için dua ediyordum.

***********************

Kapısının sertçe çarpmasıyla irkilerek uyandım… Her yer aydınlanmış sabah olmuştu. Mert'se üstü başı dağılmış, gömleğinde ruj lekeleriyle karşımda duruyordu. Geceyi bir kadınla geçirdiği açıkça gözüküyordu. Sert çehresiyle bana bakarken hala öfkeli olduğunu görünüyordu. Anlaşılan geceyi geçirdiği kadın bile onu sakinleştirememişti. Yüzüme bile bakmadan yanımdan geçip bavulunu açtı. Üzerini alel acele değiştirirken burnundan soluyordu. Yattığım yerden kalkıp ürkek adımlarla hiç bir şey olmamış gibi yanına gittim.
"Nere... Neredeydin?" diye sorduğum da  yumuşak bir sesle kızgın bakışlarını üzerime dikti.

"Bana hesap mı soruyorsun küçük fahişe!" diyerek yüzüme sert bir tokat attığında kendimi yerde buldum.  Dudağımdan kan akmaya başlamıştı. Sonra da kolumdan sertçe kavrayıp ayağa kaldırdı. Beni sürüklercesine önce odadan, sonra da herkesin meraklı bakışları altında sürüklercesine otelden dışarıya çıkardı. Herkes bize bakıyor neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Burası babamın tanıdıklarının oteliydi. Dolayısıyla benim kim olduğumu çok iyi biliyorlardı ve bunun babamın kulağına gitmesi an meselesiydi. Kapıda babası, annesi kız kardeşi bizi bekliyordu. Neden burada olduklarına bir türlü anlam veremiyordum. Mert, beni zorla dün gelin arabası olan arabaya bindirdiğinde Yağmur ve Havva teyzede yanıma oturdular. Nereye gidecektik bir türlü kestiremiyordum. Normal de şimdi balayı için hava alanında olmamız gerekirdi.
Arabanın içinde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Başımı cama dayayıp gözyaşlarımı içime akıtmaya başladım. Arabada ki sessizliği Havva teyzenin beni aşağılayan sözleri bozdu.
“Bizde seni tanıdık bildik namusludur diye düşündük ama meğer sen abinin arkadaşıyla kırıştır sonra da gel oğluma yaman."
Allah’ım ne diyordu bu kadın?  Mert kim bilir onlara ne yalanlar söylemişti.  Beynimde şimşekler çakarken Mert'in dün dedikleri aklıma gelmişti. Ne yapacaktı, ne planlamıştı? Artık ne düşüneceğimi bilemediğim için bu azabın bitmesini diledim.
"İyi ki resmi nikâhı kıymamıştık birde boşanma masraflarıyla uğraşacaktık.” Dedi Mehmet amca. Bu durumda bile aklı paradaydı ne biçim insandı bunlar? Babam abim bunların ne mal olduklarını nasıl görememişti.
Yağmur “Sen ne saman altından su yürütenmişsin, benim gözümden bir şey kaçmazdı. Nasılda anlamadım. Senden hiç beklemezdim arkadaşım hayal kırıklığına uğradım. " derken beni kınayan bakışları üzerimde gezdiriyordu.
Ne söyleyeceğimi şaşırmıştım. 'Dili lal olmak' derler ya aynı durumdayım. Haksız yere ithamda bulunuyorlardı. Allah’ım bir günde dünyam başıma yıkılmıştı. Ailemden bir fiske yememişken Mert'ten tokat yemiştim. Yola doğru başımı çevirince bizim evin yoluna yöneldiğimizi fark ettim. Ne işimiz vardı burada? ‘Aklıma gelen olmasın Allah’ım ne olur!’ diye içten içe dua etmeye başladım.  Maalesef gittikçe evinize yaklaşıyordum. Arabadan atlayıp Allaha isyan etmek pahasına hayatıma son vermek istedim. Fakat Yağmur bana engel olmuş beni sıkıca tutmuştu. Mert bunun üzerine arabayı durdurup tüm mahallenin gözü önünde sürükleyerek beni evimizin kapısına getirdiğinde
dizlerimde derman kalmamıştı. Tahta kapıyı açıp içeri girdiğimizde herkes avluda ki masada toplanmış kahvaltı yapıyordu. Henüz bizi fark etmemişlerdi. Mert kolumdan çekerek beni götürüp masanın önüne attığında dizlerimin üstüne düşüp ellerimi yere vurdum. Sanki hissizleşmiştim. Canımın acısını bile duymuyordum fakat gözyaşlarımı engelleyemiyordum. Aslında kalbim canımdan daha çok yanıyordu. İçimden bir ses daha çok acıyacak diyordu…

Kahvaltı masasında annem, abim, babam şaşkınca bize bakarken olanları anlamaya çalışıyordu.  Babam yerinden kalkarak hızlıca yanıma geldi.  Beni yerden kaldırmaya çalıştı ancak yerden kalkmaya gücüm yoktu. Dizlerimin üzerinde oturmaya devam ettim. Annem koşarcasına yanıma gelip bana sıkıca sarıldığında başımı sıcak göğsüne dayayıp kokusunu içime çektim. Annem beni sakinleştirircesine sırtımı sıvazlıyordu. Keşke annemin minik kızı kalabilseydim tek düşündüğüm yemek yemek ve yaramazlık yapmak olurdu. Olanlara artık tahammülüm yoktu. Başımı annemin göğsünden kaldırmadığım için neler olduğu konusunda bir fikrim yoktu. Sadece konuşulanları duyuyordum.
" Kardeşime ne yaptın ki ağlıyor? Ben sana ne demiştim ulan, onu üzersen seni üzerim dememiş miydin?" Abimin sesi tüm avluda yankılanırken başımı ona çevirdim. Mert’in yakasına yapışmış onu öldürecek gibi bakıyordu.

"Kardeşin bunu hak etti." Dediğin de  nefret dolu bakışlarımı Mert'e kaydı. Abim Mert'i sertçe geriye doğru itti.

"Ne demek bu?" Diye tüm öfkesiyle bağırdığın da babam yanımdan ayrılıp bir kaç adımda Mert'in yanına gitti.
"Neler oluyor burada, artık bir açıklama yapacak mısın?" Babamı bu kadar öfkeli gördüğümü hiç hatırlamıyordum.
   Mırıldanarak    "Artık bu kâbustan uyanmak, her şeyin eskisi gibi olmasını istiyorum anne.” eyip başımı tekrar annemin göğsüne gömdüm.
"Geçecek kızım sabret."  Annem beni iyice göğsüne bastırmıştı.
"Evimin namusundan ben sorumluyum demiştin Kemal amca!  Ama dün gece anladım ki kızının namusuna iyi sahip çıkamamışsın." Duyduğum sözlerle gözlerim korkuyla açıldı. Başımı annemin sıcak göğsünden kaldırdım.  Öfkeli bakışlarımı Mert’e çevirdiğimde bana tiksinircesine bakıyordu. Herkesin bakışları üzerime çevrildiğin de suçsuz olduğum halde utançtan başımı yere eğdim. Başımı kaldırmaya cesaret ettiğimde ise babamın,  abimin sevgiyle bakan gözleri yerini şüpheci bakışlara bırakmıştı. Saniyeler geçtikçe babamın yüz ifadesi iyice değişmiş gözleri dehşetle açılmıştı. Babamı hiç böyle görmemiştim.




ARKADAŞALAR UMUDUN PEŞİNDE YENİ HİKAYEME SİZİ DAVET EDİYORUM

arkadaşlar oy atmadan geçmeyelim emeğe saygı lütfen...

 Fırtınaya Vurgun(Raflarda)Where stories live. Discover now