Yeni başlangıç(Düzenledi)

20.2K 1.3K 51
                                    

Keyifli okumalar.

LÜTFEN OY ATMADAN GEÇMEYİN BİRAZ EÖEĞE SAYGI..


Dualarım kabul olmuştu. Mert’ten  kurtulmuştum ama sevdiğim tüm insanları da kaybetmiştim. Belki de çok fazla isyan ettiğim için bu yaşadıklarım Allah’ın bana bir cezasıydı. Madem artık ailem ve Kuzey yanımda değildi kendime yeni bir yol çizmeli tüm kötü anılarımı geride bırakmalıydım. Annemin çantama koyduğu paradan bir miktar alıp kalacak yer aramaya başladım.
Taksiyle merkeze geçip buradan da  küçük bir otele geldim. Burası temiz bir otele benziyordu. Tek kişilik oda kiralayıp parasını ödedim. Kalacağım odaya geldiğim de ışığı açıp güçsüz adımlarla yatağın kenarına gidip oturdum. Kendimi hiç bu kadar yalnız ve çaresiz hissetmemiştim ama buna alışsam iyi olacaktı. Artık yanımda olmasa da her zaman varlığını hissettiğim dağ gibi babam ve her koşulda yanımda olan abim yoktu. Kendi başımın çaresine bakmalı kendi ayaklarımım üstüne durmalıyım.  Yatağın kenarına koyduğum çantamı açıp pijamalarımı çıkardım. Üzerime giyip yatağıma uzandım. Ancak uyku tutmamıştı o yüzden yerimden kalkıp çantamdan günlüğümü çıkardım. Kitap görünümlü defterin günlük olduğunu annemin bildiğini biliyordum.  Ancak hep bilmiyormuş gibi davranırdı. Zaten yıllardır elime almadığımı biliyordu. Defterim arasına koyduğum minik kâğıt aynı yerinde durduğu için annemin defterimi açıp okumadığını anlayabilmiştim. Gerçi bugünkü hengâme de okumak aklına bile gelmemiştir. Okusaydı sadece Kuzey'i öptüğümü ona olan hislerimi görebilirdi. Bunlarda zaten bildiği şeylerdi. Annem eşyalarımı toplarken günlüğümü çantama bana dert ortağı olsun diye koyduğuna emindim. Çünkü artık sırtımı dayayabilecrğim bir ailem yoktu, kimsesizdim. Kalem var mı diye çekmeceyi kontrol ettim. Şanslıydım çekmecede tükenmez mavi kalem vardı.


Sevgili günlük;
Son 24 saat içinde yaşadığım onca şeyden sonra küçük bir otel odasında seninle baş başa kaldım. Artık derdimi anlatacağım bir sen varsın. Bir yalan uğruna hayatım darmadağın oldu. Aile bağı, sevgi gibi inandığım tüm değerler yüreğimde kökten sarsıldı. Tüm ailem bir yalan uğruna benden vazgeçti. Bir başıma kimsesiz kaldım. En acısı da Kuzey'in bana değil Mert'in yalanlarına inanmasıydı. Bana yaşattıkları her şeye rağmen şimdiden ailemi çok özledim. Yokluklarına nasıl dayanacaktım? Ya Kuzey! Onu görmeden hayatım nasıl geçecekti? Kuzey beni kurtarmak için benimle evlenmeyi bile göze aldı ama onu sevsem de beni sevmediği için sırf bana yardım etmek istedi diye hayatını benimle geçirmesine izin veremezdim. Keşke ona "Beni seviyor musun?" diye sorduğumda bana sihirli kelimeleri söyleseydi de ona sürtükmüşüm gibi davranmasaydım. Keşke demenin artık bir anlamı yok biliyorum.
Şuan koşa koşa Kuzey’in yanına gidip 'seni seviyorum' deyip sarılmayı ne kadar çok istiyorum bilemezsin. Her şeyi herkesi bir kenara bırakıp beraber çok uzaklara gitmek, sadece seninle olmayı istiyorum benimle gelir misin diye sorardım.
Biliyorum ki gelirdi ama bu bana olan sevgisinden değil merhametinden olurdu. O benden şüphe duysa da, onun ne kadar iyi yürekli biri olduğunu biliyorum. Bu yüzden ona kızamıyorum. Ailesiz, Kuzey’siz kalp kırıklarımla, yüreğimdeki acıyla nasıl baş edeceğim bundan sonra bilmiyorum.
***
Günlüğüme içimi dökmek biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Defterimi çantamın içine koyup yatağa uzandım. Diken üstünde yatıyordum sanki. Karanlıkta kalmak istemediğim için ışıkları kapatmayıp yeni günün güzel şeyler getirmesi ümidiyle kendimi uykuya bıraktım.

*******************************


Sabah güneşinin ışıklarıyla gözlerimi zar zor araladım. Etrafa gözgezdirdim. Burası yatak odam değildi. O an yaşadıklarımın gerçek olduğu yüzüme acıyla çarpıldı. Uykuya dalarken kötü bir kabus olması için ne kadar da çok dua etmiştim. Bir süre düşüncelerle   yatakta oyalandıktan sonra kalktım.
Her yeni gün yeni bir başlangıç demektir. Kendime acımanın anlamı yoktu. Çantamdan kot pantolon kırmızı tişörtümü çıkarıp üzerime giydim. Artık gitmeye hazırdım. Odadan çıkmadan önce ahşab dolabın kapısına monte edilmiş aynada son bir kez kendime baktım. Babamın attığı tokattan dolayı yanağım da belli belirsiz bir kızarıklık, Mert’in vurduğunda dudağımın kenarında oluşan ufak bir yara vardı. Yanağımda ki kızarıklık geçecek dudağımda ki yara iyileşecekti ama kalbimde ki kırgınlığım asla geçmeyecekti. Aslında kimi kandırıyorum ki? Şimdi abim babam yanıma gelse af dilese seve seve kucak açar onları affederdim. Ne onlar gelecek ne de kalbim iyileşecekti. Otelden ayrıldığımda henüz sabahın erken saatleriydi. Küçük bir kafede kahvaltı yaptıktan sonra telefoncuya uğrayıp annemin çantama koyduğu eski telefonuma yeni bir hat alıp taktım. Mert beni otelden sürükleyerek çıkarırken telefonum dâhil her şeyim otel de kalmıştı. Eminim hırsından tüm eşyalarımı, ailemin bana taktığı takıları çöpe atmıştır. İyi ki kolyemi boynumdan çıkarmamıştım. Şimdi oda çöpteydi.  Otobüs firmasından İstanbul için biletimi aldıktan sonra annemin kâğıtta yazdığı adres ve telefon numarasına baktım. Telefonu elime alıp numaraları çevirirken ellerim titrerken kalbim heyecandan hızla çarpıyordu. Sadece fotoğraflarından tanıdığım bir kadını arıyordum. Telefonum bir kaç kez çaldıktan sonra ince sesli bir kadının sesi duyuldu. Bu halam olmalıydı.
"Alo... Ben Selma Hanım’ı aramıştım." Diyebildim zorla da olsa.
"Buyurun kimsiniz?

"Ben... Ben... Dilara." Gözyaşlarım gözlerime hücum etmeye başladığında ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Dilara! Bende senin aramanı bekliyordum kızım. Dünden beri meraktan delirmedim okadar. Başına bir şey gelmesinden çok korktum. Annen arayıp bana her şeyi anlattı. Metin amcan ve kuzenlerinle seni bekliyoruz." dediğinde daha fazla dayanamamış ağlamaya başlamıştım.

"Ağlama her şey düzelecek kızım, "diyerek halam beni teselli etmeye çalışırken ağlayışlarım hıçkırıklara karışmıştı. Hiçbir şey diyemiyordum.
"Dilara kızım yapma böyle! Biliyorum kolay şeyler yaşamadın, inan senin yaşadıklarını en iyi ben anlarım. Korkma bize güvenebilirsin " Halamın sözleri yüreğime su serpmişti. Burnumu çekerek birde hareket edeceğimi ve firmanın ismini söyledim.
"Oğlum Kağan gelip seni otogardan alacak.  Artık üzülme yanında biz varız, " derken halamın da sesi titremeye başlamıştı. Sadece “tamam” diyebildim. Telefonu kapatıp son kez gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Artık Trabzon'da sayılı saatlerim kalmıştı. Ailem tarafından doğup büyüdüğüm şehrimden sürgün edilmiştim.

Otobüs kalkıncaya kadar Trabzon merkezde oyalandım. Son bir kez gidip uzaktan da olsa evime bakmak istesem de yapamadım. Mahalledeki insanların kınayan gözlerle bakışlarını kaldıramazdım. Eminim şuan tüm mahalle beni konuşuyordur. Gitme vakti yaklaşmaya başlayınca otogara gidip otobüse bindim. Yanımda  esmer benim yaşlarımda bir kız oturmuştu. Hareket etmeye başlayınca başımı cama dayayıp gözlerini sıkıca kapattım. Yüreğimde ki acı daha da kavurucu olmaya başlamıştı. Otobüste olmasak avazım çıktığı kadar bağırabilirdim. Ancak onun yerine acımı içime akıtmış ruhum sessiz çığlık atmaya başlamıştı. Yüreğim bu kadar yanarken ailemden nasıl ayrı kalacaktım? 'Allah’ım bana dayanma gücü ver.' Tüm yaşadığım kötü olaylardan benim için iyi olan tek şey artık özgürdüm ve üniversite okuyabilecektim. Gözlerimi kapatıp bir an önce gideceğim yere varmak için dua ettim.

****

On sekiz saat yolculuğun ardından sabah erkenden İstanbul’a varmıştım. Rahat bir yolculuk geçirmiştim Midem kilitlendiği için yemek yemek içimden gelmemiş tuvalet ihtiyacı dışında otobüsten inmemiştim. Son bir kaç gündür zaten nerdeyse aç geziyordum.
Otogar mahşer yerini andırıyordu. Her gün binlerce insan yer değiştiriyordu. Bende bu binlerce insanlardan birisiydim. İnsanoğlu gerçekten kanatsız kuş gibiymiş.  Dün neredeydim bugün nerede...
Bu İstanbul'a ilk gelişim değildi ama ilk kez gelmiş gibi heyecanlıydım. Acaba halam ve çocukları nasıl insanlardı? Sonra Metin amca beni nasıl karşılayacaktı? Belki de benden hoşlanmazdı.
Halam Kağan’ın beni gelip alacağını söylemişti. Ancak etrafa biraz göz gezdirdiğimde benim yanıma gelen kimseyi göremiyordum. Gerçi ne o beni nede ben onu tanıyordum. Kim olduğunu nasıl anlayacaktım diye düşünürken telefonum çaldı. Bu halamın numarası değildi. Belki de Kağan'dır. Telefonumu hemen açıp "Alo "dedim.
"Dilara ben Kağan bulunduğun yerden karşı tarafa bakarsan ben ordayım." Kağan'ın oldukça hoş bir ses tonu vardı sanki babamın sesini andırıyordu. Bana karşı olan güvensizliğine rağmen babamı özlediğimdendi belki de benzetişim. Kağan’ın söylediği gibi tam karşı tarafa baktığımda uzun boylu, kumral, mavi gözlü, yirmi yaşlarında oldukça yakışıklı biri bana el sallarken gülümsüyordu. Bu o olmalıydı.
Çünkü başka el sallayan yoktu. Hızlı adımlarla yanına gittiğimde şaşkınlık içinde kaldım. Kağan babamın gençliğine ne kadar çok benziyordu. Abim bile babama bu kadar benzemiyordu. Beni görünce Kağan'da oldukça şaşırmıştı.

" Hoş geldin" dedikten sonra " Anneme ne kadarda benziyorsun” diyerek bana sımsıkı sarıldı.  Bu sıcak kucağa çok ihtiyacım vardı ki, bende kollarımı açmış ona sarılarak başımı göğsüne dayamıştım.
"Beni nasıl tanıdın?" dedim başım Kağan’ın sıcak göğsündeyken.
"Annemde birkaç sene önce çekilmiş bir fotoğrafın vardı oradan tanıdım hiç değişmemişsin,"  Bu sıcacık kucak tedirginliğimi biraz daha atmama sebep olmuştu. Yeni hayatımın ilk adımlarını artık halamın yanında atmaya başlayacaktım.

****
Kağan'la otogardan çıkıp kırmızı spor arabasına bindik. Kemerlerimizi bağlayıp yeni evime doğru yola koyulduk. Yol boyunca arabada sessizlik hâkimdi. Hala yaşadıklarım her an uyanacağım
bir kabus gibi geliyordu. Nir süre yol aldıktan sonra "Geldik" demesiyle Kağan düşüncelerimden sıyrıldım. Arabadan indiğimizde  Kağan bagajdan bavulumu alıp yanıma geldi ve elini omzuma attı. “Hoş geldin Kuzen” dedi… Yeni evim Bakırköy’de oldukça lüks bir sitedeydi.

İşaret ettiği apartmana arkasından içeri girerken çok heyecanlıydım. Her ne kadar Halam ve kuzenlerim de olsa birbirimize yabancıydık.
***

Kaldıkları daireye geldiğimizde  heyecanım iyice artmıştı. Kağan zile basınca elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırmıştım.  Bir süre sonra kapıyı yirmili yaşlarda esmer, orta boylu, siyah gözlü çok güzel bir kız açtı. Halama pek benzemiyordu. Beni görünce kollarını bana ahtapot gibi sardı.
”hoş geldin Dilara ” dedikten sonra isminin Eylül olduğunu söylemeyi ihmal etmedi.
İçerden halam olduğunu düşündüğüm kadın yanıma geldi.  "Hoş geldin kızım" deyip beni Eylül'ülün kollarından çekip aldı. Bağrına bastı. Hoş geldin faslı bitince hep beraber içeri geçmiştik. İçerince girince büyük ferah bir salonla karşılaştım. Beyaz ağırlıklı oldukça modern döşenmişti. Kendimi rahat koltuklara bırakıp Derin bir nefes aldım. Bakışlarım halama kaydı halam gerçekten bana çok benziyordu. Sanki  otuz yıl sonraki haline bakıyordum. İçerden esmer, uzun boylu, kahverengi gözlü bir adam yanımıza geldi “hoş geldin kızım” diyerek bana sıcacık kucağını açmıştı. Bu halamın kocası Metin amcadaan başkası olamazdı. Tanışma faslı da bitince hep beraber sohbete başladık. Kağan bir süre sonra  dinlenmek için müsade istedi. Benim yüzümden sabahın köründe kalkmak zorunda kalmıştı. Metin amcada işe gitmek içşn evden ayrıldı.

Eylül'de kahvaltı hazırlamak için yanımızdan ayrıldığında halamla başbaşa kaldık.Eylül halamın aksine babasına çok benziyordu.

“ Hala, Eylül sana hiç benzemiyor ama Metin amcanın kopyası gibi. Kağan'da babamın gençliğine çok benziyor ” dedim.
Eylül,  dediğimi duyduğundan olsa gerek mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. Annesinin cevap vermesine fırsat vermeden “Çünkü Kağan'la babalarımız bir ama annelerimiz ayrı.” Deyip halamın boynuna sarıldı   " bu kadın benim annemden farksız" diyerek seslice yanaklarından öpmeyi de ihmal etmedi.

"Özür dilerim bilmiyordum." deyip mahcub bir edaylaa dudaklarımı ısırdım.  Evde halamın sözü hiç geçmediği için halam hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Bir keresinde annem anlatmaya karar verdiğinde babama yakalanmıştık ve anneme çok fazla kızmıştı. O günden sonra annemi üzmemek için bu konuyu bir daha açmamışdım.
"Üzülme ben alıştım artık bunun hiçbir önemi yok." dediğinde saniyeler içinde aklıma gelen düşüncelerden sıyrıldımım.  Eylül'ün halama olan sevgisi hem gözlerinden hem de hareketlerinden fazlaca belli oluyordu. Eylül kahvaltı hazırlamaya devam ederken halamla koyu sohbet içindeydik. Gözlerim iyice bulanıklaşmış dizlerim titremeye başlamıştı. Yol yorgunluğundandır birazdan geçer diye düşündüğüm için bunu dile getirmemiştim. Ancak geçmek yerine hissettiğim titreme artmış gözlerim tamamen kararmıştı. Eskiden de zaman zaman buna benzer şeyler olurdu ama bu seferki çok daha farklıydı. Son hatırladığım halamın bana "Dilara" diye seslenmesiydi.

Gözlerimi yavaşça araladığımda hastanede olduğum anlamam kısa sürdü. Halam baş ucumda saçlarımı okşuyordu. Koluma serum takmışlardı.  Ne kadar zammandır burdaydım bilmiyordum.

"Hala ne oldu niye buradayım?" Sesim oldukça kısık çıkmıştı.
"Kızım bayılınca ambulansla seni buraya getirdik.”

“Neyim varmış?”

“Tahlillerin hipoglisemi olduğunu gösteriyor yani kan şekeri düşüklüğü." derken halamın yüzü üzgün bir hal almıştı.
"Son günlerde pek bir şey yiyemedim hala o yüzden olmalı."
"Dilara bu biir anlık bir şey değilmiş bu yüzden bir süre şekerini düzenli bir şekil de ölçülecek. Daha önce buna benzer şeyler oldu mu diye sordu doktor. Bilmediğim için cevap veremedim."

"Evet olmuştu ama hiç bir zaman bayılıp hastanelik olmadım. Bir anlık açlık hisseder yemek yiyince geçerdi. Çok önemli bir şey olduğunu hiçbir zaman düşünmedim."

“Maalesef önemli. Doktor kan şekerinin çok düşük olduğunu beslenmene dikkat etmezsen tehlikeli olabileceğini hatta komaya bile girebileceğini söyledi. O yüzden bu gün itibariyle sağlıklı beslenmeye başlıyoruz," dedi halam emredercesine.

"Hala..."

"İtiraz yok ona göre"
*****
Serum bitince doktordan yapmamız gerekenleri öğrenip çıkış işlemlerini de hallettikten sonra hastaneden çıktık. Metin amca siyah klasik arabasıyla bizi gelip almıştı. Sesiz geçen yolculuğun ardından eve geldiğimiz de salonda ki masa da birbirinden lezzetli yemeklerle donatılmış kuzenlerim bizi bekliyordu.
Masaya oturmuş yemekleri yerken koyu bir sohbete dalmıştık. Önce havadan sudan şeylerden bahsetmiş sonra da konu buraya geliş sebebime gelmişti. Annem her şeyi halama anlatmıştı. Kuzenlerimin de haberi olsa da onlara bu durumu anlatmaktan çekiniyordum.

"Kızım sen anlat burada seni kimse yargılamaz merak etme, hepimiz genç olduk" dedi halam ama olmuyordu işte. Kağan ve Metin amca bunu fark ettikleri için işleri olduğunu bahane ederek bizi yalnız bıraktı. Eylül'den kalmasını rica ettim. Biraz tedirgin olsam da utana sıkıla Kuzey'i öptüğümden başlayıp Mert'in yaptıklarına kadar evde yaşanan her şeyi gözyaşları içinde bir çırpıda anlattım.

"Hala yemin ederim ne Kuzey'le nede başka biriyle aramda bir şey geçmedi. Bu kadar diretmemin nedeni onların bana değil doktor raporuna güvenmek istemeleriydi. Bugüne kadar onları üzecek bir şey yapmadım…  Bu çok ağırıma gittiği için direttim. Ölmeyi bile göze aldım."
"Sana inanıyorum kızım üzülme. Babamda bana aynı şekilde davranmıştı. 'Çocuklu adama' kız vermem diyerek kestirip atmıştı. Üstelik Metin de abimin en yakın arkadaşıydı. Bazı şeyler için geçti ben çoktan hamile kalmıştım. İnsan âşık olunca hata yapabiliyor. Metin'le evlenmeyi hata olarak görmedim hiç bir zaman ama bazı konularda biraz cahil davrandım senin yaşındaydım." derken halamın gözleri buğulanmıştı. Babama olan özlemini gözlerinde görebiliyordum.
Eylül kalın kaşlarını çatıp sert bir sesle "O abin olacak adam umarım karşıma çıkmaz yoksa onu bir kaşık suda boğabilirim. Nasıl sana böyle davranır ya! Hangi zamanda yaşıyoruz. Beyefendi bakir sanırım. Eşek herif!" dediğin de siyah gözlerinden ateş çıkıyordu. Abim iyi ki karşısında değildi onu küle çevirebilirdi.

"Neden seni sahiplendiği halde Kuzey'i reddettin?” diyen halamın ve Eylül’ün meraklı bakışlarını üzerimde geziniyordu.

  “Hala, Metin amca seni seviyordu üstelik bir bebeğiniz olacaktı ama Kuzey bile benden şüphelendi bana acıdığı için bu teklifi yaptı. Ve ben onun teklifini kabul etseydim ikimizin de mutsuz olduğu bir evliliğimiz olacaktı. Hem de Mert'in dediklerinin doğru olduğu düşünülürdü… Ayrıca abimle Kuzey düşman olmuş olurdu hatta abim ona zarar bile verebilirdi."

"Kızım seninle evlenmek istediğine göre bunları göze almış demek ki."

"Hala düşüncelerim değişmeyecek. Ben doğru olanı yaptım. Kuzey’le böyle bir hayat geçiremezdim artık yaptıklarımı değiştirmem için çok geç" diyerek Kuzey'in evinde olanları da utanarak anlattım.
Halam ve Eylül şaşkınlıkla ne yaptın dercesine bana bakıyordu.

Halam " Kızım bu çok çocukça bir davranış." dedi kınarcasına.
Eylül işe hala şaşkınlığını üstünden atamadığı için suspus durumdaydı.
"Evet, hala ben hâlâ çocuğum ancak çocuk kalbim Kuzey'i çok seviyor. Ailem çocuk olduğumu görmezden gelip denin yaptığın hataya düşerim diye benim okumak yerine evlenmemin doğru olacağına karar verdiler. Ben sana çok benziyorum. O yüzden babamın prensesi olsam da babam bana hep bu korkuyla baktı.   "Halama bakışlarım kayınca gözlerinin buğulandığını fark ettim. Aptal Dilara! Halamın yaralarını deşmiştim.

"Hala, özür dilerim sana o günleri hatırlatıp seni üzmek istemedim. Keşke evlenmemekte daha çok diretseydim ama babamı kıramadım."
"Üzülme geçmiş geçmişte kaldı. Abimde babam kadar katı bu konularda. O yüzden kaç kere arasam da benimle konuşmayı reddetti. Fakat annenle bu zaman kadar seyrekte olsa görüştüm. Bana küçükken senin ve abinin sürekli fotoğraflarını gönderirdi ama abimin bundan haberi yoktu. Sonra göndermeyi bıraktı. Abimin duymasından korkuyordu. Ama aradığımda sürekli sizden bahsediyordu yanımda büyümüş gibisiniz. O yüzden babanı neden kıramadığını anlıyorum." diyerek devam etti.
"Hem sen söyle bakalım, bu oğlan açıkça senden vazgeçmeyeceğini ifade etmiş Bora’yı bile karşısına alacak kadar gözünü karartmış, dediğini yaparsa ne yapacaksın?"

" Ben istemediğim sürece böyle bir şey olamaz zorla nikâh masasına oturtacak değil ya"
“Büyük konuşma kızım ” derken halam içinden keşke diye geçirdim.
"Üniversiteyi kazandığını duydum. Ne yapmayı düşünüyorsun?" diyerek Eylül araya girdi.

“Mimarlık bölümünü kazandım. Hayalimde okuyup Kuzey'le aynı şirkette çalışmak vardı ama yaşananlardan sonra bu hayalim artık imkânsız. Şimdi sadece okulu bitirmek istiyorum.”
Eylül bir anda "Sende benimle İtalya'ya gelsene orda beraber okuruz. Bende mimarlık okuyorum bu yıl 3. sınıftayım." Dediğin de gözlerinin içi parlıyordu.
“Eylül ben maddi olarak okul masraflarını karşılayamam, hem buradan ayrılmak bana zor geliyor. Küste olsam sevdiklerimle aynı ülkedeyim. Uzağa gidip onları arkada bırakmak istemiyorum." derken gözlerim buğulanmıştı.

"Kızım temelli gitmeyeceksin ki okulun bitti mi dönersin. Sen parayı düşünme Allaha şükür ikinizin de masrafını karşılayabilecek güçteyiz. Hem Metin senin için burs ayarlayabilir, fazla vaktin yok o yüzden iyi düşün. Bir ay sonra Eylül gidiyor eğer kabul edersen hazırlıkların o zamana kadar ancak tamamlarız." dediğinde kafam karışmıştı ama yine de ani karar vermek istemiyordum.
"Peki, hala sizin içinde sakıncası yoksa kararımı yarın söylerim." Çok iyi düşünmeliydim. Bu benim için iyi bir fırsattı. Ayaklarımın üzerinde durup ailemin karşısına dimdik çıkabilirdim. Eylül ile mutfağı topladıktan sonra kalacağım odaya gittik. Sohbet ederken eşyalarımı yerleştirdik.

“Sen biraz dinlen vermen gereken birde karar var.” diyerek Eylül beni odamda yalnız bırakmıştı. Burası küçük bir odaydı içinde pembe başlıklı bir yatak yanında iki çekmeceli küçük pembe bir komodin ve yine ona uygun pembe kapaklı küçük bir gardırop vardı kendi yatağımı ve odamı hatırlatıyordu. Yatağın üzerin de uzanıp ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Bu kolay verilecek bir karar değildi. Belki de gitmek en iyisiydi. Benim için de, herkes için de. Yerinden kalkıp   pijamalarımı giyip yatağa uzandım. Pembe pikeyi üzerime çektim. Mutluluğun rengi pembe derler belki de bu gece bu pembe oda da yatmam yeni hayatımda ki mutluluğumun ilk işaretidir.

**************************

Dün gece sabaha kadar yeni hayatıma dair vereceğim kararı düşünmekten doğru dürüst uyuyamadım… Sabah erkenden kalktım Halam ve Eylül’ün kararıma verecekleri tepkiyi merak ederek odamdan çıktım. Salona geçtiğim de  halam koltukta derin düşüncelere dalmışçasına oturuyordu. Yanına gidip oturduğum da halam şefkatli kollarını bana açıp sarılmıştı.
"Erkencisin kızım." Halamın sıcak kollarından uzaklaştım.
"Uyku tutmadı."
"Sende erkencisin hala henüz kimse kalkmamış."
"Beni de uyku tutmadı" dedi zorla da olsa tebessüm ederek. Anlaşılan buraya gelerek halamın yaralarını da kanatmıştım.
"Hala ben Eylül'le gitmeye karar verdim." Bu söylediğim onun neşesini biraz yerine getirirdi.
"Senin adına çok sevindim kızım." Deyip yanaklarıma sulu birer öpücük kondurmuştu.
"Senden bir ricam var hala."
"Elbette güzel kızım ne istersen."
"Nerede olduğumu ve ne yaptığımı anneme söyleme. Çünkü nerede olduğumu bilirse dayanamaz abim ya da Kuzey’e söyleyebilir. Ben artık biraz nefes almak istiyorum.” Halam kaşlarını çatmıştı. Benimle aynı fikirde değil gibi gözüküyordu.
“En azından okumak için gittiğini söyleyeyim kızım. Anneni nasıl senden habersiz bırakayım? Bende bir anneyim. Annenin yerinde olsam evladımdan haber alamadığımdan kahrımdan ölürüm.” Biraz düşününce halama hak verdim. Beni babama ve abime karşı koruyamasa da anneme bunu yapmaya hakkım yoktu.
“Tamam, hala ama hangi ülkede olduğumu söyleme ve oda kimseye okuduğuma dair bir şey söylemesin.
“ Belki bu yaptığım doğru değildi. Ancak böylesinin daha iyi olduğunu düşündüm. Beni hayatlarından çıkarttıklarına göre nerde olduğumun ya da ne yaptığımı bilmelerinin bir önemi yoktu. Halam bu konu da bana yemin etti annem dâhil yerimi kimseye söylemeyecekti. Sadece annem okuduğumu bilecek oda kimseye söylemeyecekti.

YAZGI SERİSİ AYNASIZ VE LAZ KIZININ HİKAYESİ KİTAP OLDU. KİTAP SİTELERİNDEN İNDİRİMLİ ULAŞABİLİRSİNİZ.

DİĞER YARIM adlı hikayemi de beğeneceğinizi umud ediyorum.

Bu hikayenin kahramanları olan Kuzey ve Dilara'nın çocuklarının hikayesi

FIRTINA ESİNTİSİ'NE DE SİZLERİ BEKLERİM.

 Fırtınaya Vurgun(Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin