24

564 38 110
                                    

**Yazdığım en uzun bölümlerden olabilir ☺️ iyi okumalar.
....

  Hiç birşey düşündüğüm gibi gitmiyor, kontrolümde olan herşeyi kaybediyor gibiyim ve bu benim için çok can sıkıcı.

Ben Alexander LİGHTWOOD'um herşeyin kontrolüm altında olması gerekiyordu, canım ne isterse onu yapardım, istemediğim bir şeyi ölsem yapmazken geldiğim durumsa herşeyin planlarımın dışında olması. 

Ben bir erkekle ilişkiye girmek  istemiyorum, bunu kabul edemiyorum ama bedenim benden bağımsızmışçasına onu arzuluyor. Birbirinden güzel birkaç kızla beraber olmak istememe rağmen kafamın içinde sadece onun görüntüleri dolaşıyordu.

Bu başıma ilk defa geliyor ne yapacağımı nasıl davranacağımı kestiremiyorum. Bu zamana kadar, ona karşı sergilediğim bütün davranışlar olduğu gibi bana geri sekmişte, benim haberim yokmuş. Ona zarar vermek isterken kendime zarar verdiğimi farkedemedim.

Onunla uğraşmaya çalışırken istemeden yakınlaştığımızı farkedemedim.  Onun her panik atak geçirdiğinde yanında olmam kötü şanstı çünkü atağı dursun diye her seferinde onu öpüşüm aramızda görünmez ince bir etkileşim oluşturdu.

Ama ben bunu istemiyorum eski, normal ve kimseye bağımlı olmadığım hayatımı geri istiyorum. Bunun tek bir çözümü var oda Magnus'un hayatımdan defolup gitmesi.

Bugün okul çıkışı onu takip edeceğim, belki okul hayatını zorlaştırmak bir işe yaramadı ama normal hayatını zorlaştırmanın işe yarayacağından umutluyum.

....

Saniyeler, dakikalar, saatler derken dersler bitti , eşyalarımı toplayarak, özellikle Underhill'ın peşime takılmamasına özen gösterip hızlıca sınıftan kendimi dışarıya attım.

Magnus'u bulup kendimi farkettirmeden onu takip edeceğim, okulun çıkış kapına geldiğimde ağaçın arkasında saklanarak Magnus'u beklemeye başladım.Nihayet Magnus görüş alanıma girmişti ama yanında biri daha vardı, bu giyinme odasında gördüğüm kumral çocuktu. Arkalarından sessizce onları izlemeye başladım.

Bu çocuğun Magnus'a karşı olan tavırları nedense hiç hoşuma gitmiyordu. Nasıl desem çok yılışık davranışları vardı. Birşeyleri ağzınla anlatırsın değil mi ama o  sürekli ellerini kollarını Magnus'a temas ettirerek anlatmaya çalışıyordu.  Dişisine kur yapan kertenkele gibi.

Tabi Magnus'uda es geçmemek lazım cilveli cilveli gülümsemeler, istemem yan cebime koy der gibi hareketler. Onları takip etmeye başlayalı iki dakika geçmesine rağmen şimdiden sinir küpü olmuştum.

Ama Magnus'u hiç bu kadar gülerken görmemiştim, ona dikkatlıca baktığımda gülmek yakışıyordu. Gülerken kaybolan gözleri, dudaklarının yukarıya doğru kıvrılması bakılmaya doyulmayacak bir manzara gibiydi. Yine oluyordu işte onun çekime kapılıyordum, başımı sağa sola sallayarak aklıma gelen düşünceleri uzaklaştırmak istedim.

Nihayet bir evin önüne geldiklerinde durdular, burası Magnus'un evine benzemiyordu.  Ne yapacaklarını merakla izlerken kumral çocuktan atak gelerek Magnus'a doğru bir adım atıp onu yanağından öptü. Magnus'un, çocuğunun bu hareketine şaşırdığını çok belliydi. Bir kaç adım uzaklaşarak birşeyler söylemeye başladı. Şuan konuştuklarını duymayı o kadar çok isterdim ki.

İçimde tuhaf, beni rahatsız eden bir duygu oluşuyordu. Yerimde duramayacak gibi hissediyorum, içimde oluşan duyguyu dışarıya aktarmak istediğimde yapmağı düşündüğüm tekşey o çocuğu yumruklamaktı. Bu olay karşısında neden yabancısı olduğum duygular tarafından ele geçirildiğimi bilmiyordum, ellerimi sıkmaktan tırnaklarım avuç içlerime batmaya, acıtmaya başlamıştı bile.

MALEC - İnadmissibilityWhere stories live. Discover now