11

698 122 22
                                    


Hiç bir insan öylesine girmiyor hayatımıza...
Kimleri ceza, kimileri bela, kimileri imtihan, kimileri ise armağan.

Can Yücel

🖤

Neşeli çıkarmaya çalıştığın sesim Emir'in elinin anında yüzünden inerek gözlerinin bana dönmesini sağlarken tatlı bir gülümsemeyle hızlı hızlı el salladım.

"Günaydın! Özledin mi beni?" Yüzünde hiçbir ifade olmadan donuk bir şekilde bana bakmayı sürdürdü önce. Sonra sessizliğini yutkunma sesi bozarken apartmanın ışığı bir anda sönünce ışığa doğru el sallayarak zıplamaya başladım. Çabalarım ışığın yeniden yanmasıyla sonuçlandığında Emir'in donuk yüzündeki kaşlarının çatılmış olduğunu gördüm.

"Nasıl girdin apartmana?" Ve yine geride bıraktığımız uzun sessizliği Emir'in sorusu bozduğunda tam dudaklarımı aralayıp cevap verecektim ki arkadaki evin kapısının açılma sesi geldi kulaklarıma.

"Ah, demek arkadaşını buldun, senin adına sevindim. Ama bu çocuk yorgun bence biraz dinlensin sonra yapın ne yapıyorsanız. Yatakta uykusuzluktan bayılıp kalmasın sonra." Adımımı geriye atarak yüzümü kadına çevirdiğimde üzerindeki siyah geceliği dar bir leoparlı tayt ve siyah kazakla değiştirdiğini gördüm.

"Size az önce de söylemiştim, o benim arkadaşım." Emir'i ve kendimi zor durumda bırakmamak için söylediğim şeylerin ardından kadın kırmızı topuklularını ayağına geçirmek için yere doğru eğildi.

"Olabilir, gençsiniz siz. Benimde vardı öyle arkadaşlarım." Kadının aptallığı gözlerimin devrilmesine sebep olurken bir süreliğine dönüp Emir'e baktım ama onun kadını umursamadığını hatta doğrudan aynı ifadesizlikle bana bakmayı sürdürdüğünü görüp derin bir nefes aldım. Ardından bakışlarımı yeniden çoktan ayakkabılarını giymiş kapıyı kapatan kadına döndüm.

"Sandığınız gibi bir ilişki yok aramızda hanımefendi. Size iyi günler."

"Yoksa da olur ilerde," gözlerini benden kaçırarak Emir'e ve bir süre baktıktan sonra sırıtarak yeniden bana çevirdi.
"Size de iyi günler hayatım." Son sözü bu oldu ve topuklularını tıkırdata tıkırdata apartmandan çıktı. Elimi saçıma daldırıp yönümü Emir'e çevirdiğimde bende olan gözlerine bir süre baktım. Neyi anlamaya çalışıyordu, gerçek olduğumu falan mı?

"Günaydın diyorum Emir. İnsan sana da falan der." Ve tam o andan gözlerini benden kaçırarak elini saçına daldırdı ve başını iki yana sallayarak kısık bir ses tonuyla ekledi.

"Ortada aymış bir gün göremiyorum ben." Haklıydı, henüz güneş doğmamış olabilirdi ama bu benim günümün aymadığı ve benimle beraber Emir'in gününü de aydırmayacağım anlamına gelmiyordu.
"Niye geldin?" Gözleri yeniden bana döndüğünde yutkundum önce. Ardından yeniden sırıtmaya başlayan dudaklarıma engel olmaya çalışarak konuştum.

"Dün dedim ya, eğer numaranı vermezsen sabahın beşinde evini basarım diye. Sen beni ciddiye almadın pek ama yaptım bak, buradayım. Tabi sen bana dün numaranı vermiş olsaydın bunların hiçbiri olmayacaktı, sen istedin bunu."

"Hassiktir!" Evet duyduğum şey koca bir 'hassiktir'den başka bir şey değildi. İçinden geçirdiği şey tamda dışına vurduğu bu kelimeydi ve ben ilk defa içinden geçen şeyi bu kadar net bir şekilde anlayabiliyordum.

"Sen takıntılının tekisin!" Ve bir küfür daha çıktı o güzelim pembe dudaklarından. Uykudan yeni uyanmış halide fena değilmiş yalnız. Birbirine karışmış saçlar, düzensiz kaşlar, yüzünün çeşitli yerlerinde yastık izleri ve yarı kapalı kahverengi gözleri. İnsanın kalbine şınav çektirebilecek derecede harika bir görüntü kısacası.

Yolun Sonu Where stories live. Discover now