ve korkarım ki sen çok güzelsin

145 18 6
                                    

Nicole Dollanganger - Ugly

...Özlemenin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var, bütün çiçeklere değişmem...

Ellerim altındaki bedene biraz daha sokulduğumda, yüzümü huylandıran bir şey vardı ancak burnuma dolan kiraz çiçeği kokusunu derince soluyup yeni uyanmış olduğumdan kurumuş dudaklarımı yalamış sonra da gülümsemiştim. Bedenimi sıkı sıkıya sarmaladığım bedene biraz daha yaklaştırmış, tamamen kollarımın himayesi altına almıştım. Biliyordum, bu yaralı göğsü, bir yolmuş gibi hissettiren kabarmış yaraları biliyor ve tanıyordum. Bu kokuyu biliyordum ve yüzümü huylandıran o yıpranmış saçları tanımam için de gözlerimi açmama gerek yoktu. Düzenli nefeslerini uzaktan işittiğimde usulca araladım gözlerimi.

Dün gece perdeleri çekmediğimden senin olduğun tarafa sabahın ilk ışıkları vuruyor, beyaz yorganın içindeki tenini kutsal gibi gösterirken başını es geçerek çıplak göğsüne değiyordu. Ellerim altında kıpırdandığında önce sırt üstü uyumaya devam etmiş sonra da bana doğru dönmüştün ama gözlerin kapalıydı.

Bir elini belimde hissediyordum, aynı benim gibi, aynı benim seni tuttuğum gibi tutuyor, parmaklarınla tişörtümü sıkıyor ve bırakmaktan korktuğunu fark etmeden uyumaya devam ediyordun. Uykunda bile, uykumda bile, birimiz kalkıp gidecekmiş gibi hissediyorduk. Dokunuşlarımız hiçbir zaman sert olmadı, tenin tenime karışırken ve benim için bacaklarını araladığında bile asla sert olmadım, olmadık. Ancak tutuşlarımız gözyaşlarımız kadar sık, aralıksız ve güçlüydü.

Turuncu saçların kapalı gözlerinin ve sakince duran kirpiklerinin üzerine düşerken, önce oraya çıkardım ellerimi. Gözlerinin önünden usulca çektiğimde koyu göz altları karşıladı beni. Yüzünü süsleyen benlerinde, yanağında, alnında, çenende, müthiş bir yavaşlıkla gezinirken gözlerim, ellerimi saçlarından çektim.

Yeni uyanmışlığın uyuşukluğunu taşıyordum üzerimde ancak bu uyuşukluğun asıl sebebi dün geceki sözlerim ve sözlerindi. Ruhumdan ve yüreğimden acımasızca sökülüp atılmış bir parça kanamaya devam ediyordu ki kabuk bağlayamayacak kadar büyük bir yaraydı, sebebi yaşlarla dolu gözlerin ve çatlak sesinle karşımda fısıltıyla haykırışındı.

Kulaklarıma bir çığlık gibi gelen fısıltın ve morarmaya yüz tutmuş dudaklarından çıkan her kelime zihnimi yeniden işgal ederken, yorganın altına girip sen uyanana kadar ağlamak istemiştim. Ama biliyordum ki; sen bıraksam sonsuza dek uyurdun, ama biliyordum ki; bir damla gözyaşı döktüğüm an göğsüne düşse irkilir, telaşla uyanır ve sanki göğsüm delik deşik olmuş gibi davranır, feryat ederdin. Şayet bedenine değmeden çarşafımıza düşse bile uyanırdın. Sen dünyanın öbür ucunda dahi olsan benim ağladığımı hissederdin, yağmur yağardı.

Yeni doğan bir çocuğun birkaç dakika sonra gözlerini hayata açması gibi, ağlamaktan birbirine yapışmış kirpiklerini araladın. Gerçek rengini kaybetmiş ve artık moru taşımaya yeminliymiş gibi olan dudaklarını dilinle ıslattığında, güneşin sol tarafa vurduğunu bilmeme rağmen işte şimdi doğdu diyebileceğim bir gülümseme yer etti dudaklarında.

"Günaydın."

Çatlak sesimin aksine güzelce gülümseyip konuştuğumda belimdeki kolunu sıklaştırdın. Nasıl gülümsemezdim? Gün seninle doğarken ve sen ellerim altındayken bıraksan belki de kahkaha bile atabilirdim. Sağ tarafım mutlulukla coşarken sol tarafım dün gecenin izlerini saklıyordu. İki farklı ruh hâlini bedenimde yaşatırken, ben yine de gülümsedim.

"Günaydın, Yoonie'm." Boğuk sesin kulaklarıma ulaştığında, gözlerini açmakta zorlandığından bayık bakıyor ve dudaklarının kenarları zorla yukarı asılmış gibi gülüyordun ancak buna gülümsemek diyemiyordum. "Çok çirkin görünüyorum, değil mi?" diye sordun gözlerini kaçırarak.

rainy eyelashes: yoonminWhere stories live. Discover now