YB | 13 | Umut Yıldızı

16.1K 1.2K 906
                                    

Selam!
Çok hoşuma giden bir bölüm yayımladım, umarım siz de beğenirsiniz...
Keyifli okumalar...



Gözlerim karardı, görüş açım bulanıklaştı. Hızlanan nabzım, parmaklarımın titremesine neden oluyordu. Korku. Hayır, hissettiğim bu değildi. İçimdeki his tedirginliğin doğurduğu endişe yavrusuydu. Bu küçük yavru aniden büyümeye başladı. Erişkin oldu, yanına dost olarak umutsuzluğu çağırdı. Umutsuzluk daveti kabul etti. Beni belimden kavrayan güç, umutsuzluğu kovdu, umudu sürükleyerek getirdi.

Ensemde hissettiğim nefese tutundum. Şakağıma dayanan metalin soğukluğu, tetiğin ucunu kavrayan parmakların sahibi adamın sayesinde, beni ısıtıyordu.

''Eva..." diye fısıldadı Alaz. "Sakın telaş yapma." 

Anonslar yükselirken bütün ekipler arabaların arkalarına siper olup silahlarını kuşandılar. Parkın aşağısındaki tel örgünün altında kalıyorlardı. Bizden baya uzakta ve çimenlerin arasında...

''Kızı serbest bırak!'' dedi polislerden biri. "Silahını at, hemen!"

Bir silah sesi duyduğumda sakince gözlerimi kapattım. Kurşun, Alaz'ın silahından çıkmıştı.

"Sakin ol!" diye bağırdı polis. "Ve hemen kızı bırak!"

''Hepiniz geri çekilin!" diye bağırdı Alaz. "Yoksa kızı öldürürüm."

Bu sözler bana nafileymiş gibi geliyordu. Sanki hiçbir işe yaramayacakmış gibi. 

''İşimizi zorlaştırma, hemen teslim ol!" diye uyarı yaptı polis.

''Bana dön ve yerdeki çantayı elime ver,'' dedi Alaz fısıldayarak. 

Sakince ona doğru döndüm ve başıma dayadığı silahla beraber yere eğilerek çantayı aldım, Alaz'a verdim. 

''Arkamızda orman var," dedi gözlerimin içine bakarken. "Yavaş yavaş yaklaşacağız." 

Endişeliydi Alaz Yargın. Polislere yakalanmamak için bir sonraki adımını milimine kadar hesapladığına emindim ancak o endişe, yine de gözlerinden okunuyordu. 

Polislerse uyarı vermeye devam ediyorlardı. Alaz bir kez daha havaya sıktı. 

''Arkama bak Eva," dedi ciddiyetle. "Ne görüyorsan aynını söyle.''

"Arkaya doğru yürü," diye fısıldadım. "Ormanda kimse yok."

Sakince arkaya doğru adımlar attı. Peşi sıra kafamdaki silahla beraber takip ettim. Boynumu kavradığı parmakları sıkı değildi. Polisler ise bizden uzak, parkın dışındaydı. Her tarafımızda yüksek duvarlar, kavisli parkurlar vardı. Muhtemelen polislerin tel örgülerden buraya geçmeleri çok zaman alırdı.

''Sakın yaklaşmayın sıkarım!'' diye bağırdığında yalancı büyük bir yardım çığlığı attım. Bu alana geçiyor olmalılardı. Acele etmeliydik.

''Arkanda parkur var, sola kay, iki adımlık mesafe kaldı,'' diye fısıldadım.

Beni çekiştirerek sola ittirdi, deli gibi bağırmaya devam ettim. 

''Hala diğer taraftalar," dedi kulağıma. "Ormanın girişine kaç adım var?'' 

''On iki, on üç adımlık mesafe kaldı," dedim nabzım hızlanırken. "Koşmamız lazım.'' 

"Tel örgüler arasında boşluk var mı?"

Gözlerimle arkayı taradığım sırada gördüğüm küçük bir boşluğa şükür ettim. ''Benim sağımda kalan küçük bir boşluk var. Buradan geriye beş adım, sağa doğru üç adımlık mesafede, eğilmen gerekiyor.'' 

Yara Bandı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now