Bölüm 2

6.1K 341 68
                                    

Günlerdir denizdeydim. Hindistan' a gemi ile gitmek harikaydı. Uçsuz bucaksız bir maviliğin içinde sonsuzluğa doğru yol almak gibiydi. Maldiv adaları görünüyordu. Çok az bir yolumuz kalmıştı. Akşam olmak üzereydi. Güvertede, kollarımı korkuluklara yaslamış denizi izliyordum. Sarışın kaptan yanıma geldi.

-"Dikkat edin, deniz çeker" dedi. Gülümseyerek yüzüne baktım.

-"Sorun yok."

-"Hindistan' a ne için gidiyorsunuz? Gezme amaçlı mı?"

-"Hayır. Neden sordunuz?"

-"Hintliler' e benzemiyorsunuz da. Turistsinizdir diye tahmin ettim." Yeniden gülümsedim.

-"Hintli değilim. Sadece kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum diyelim"

Başını eğdi ve gülümsedi. Neredeyse bir doksan boyundaydı. Gördüğüm en iri kaptandı. Masmavi gözleri ve altın sarısı saçları ile başımı döndürmüyor değildi. Beyaz üniformanın içinde olmasına rağmen, taş gibi olduğuna emin olduğum ölçülere sahipti.

-"Siz daha evvel modellik yaptınız mı?" diye sormadan edemedim. Kaşlarını kaldırarak yüzüme baktı.

-"Hayır. Ama milli yüzücüydüm."

-"Belli"

-"Anlamadım?"

-"Hiç kendi kendime söylendim."

-"Peki" dedi ve güldü. Huzursuzca kıpırdandı. "Şey, akşam eğer sizin için de bir mahsuru yoksa, kahve içmeye davet etmek istiyorum sizi."

-"Enrico."

-"Pardon?"

-"Adım Enrico. Enrico Ferrera."

-"Ah, tabi ya ne kadar da aptalım. Tanışma faslını atladım." Sanırım gerçekten de biraz aptaldı. Adını bile bilmediği birini nasıl davet edebiliyordu? Ah, Tanrım...

Elini uzattı. Beyaz eldivenli elini tutup sıktım.

-"Albert Armando Lopez."

-"Kahve demiştin değil mi?"

-"Evet, akşam dokuzda seni kamaramda bekliyor olacağım. Tabi eğer senin içinde uygunsa."

-"Tamam, neden olmasın."

-"Akşam görüşürüz"

Gülümseyerek uzaklaştı. Neydi şimdi bu? Dostça bir kahve teklifi mi yoksa herif benle flört mü ediyordu? Öğrenmek için o kahveye gitmeliydim. Kaptan ve şoförlere güvenilmeyeceğini çok iyi biliyordum. Onlar her gittikleri yere kapak atan türden insanlardı. 'Her limanda bir sevgili' diye bir tabiri insanlar boşuna söylememişti.

Kamarama döndüm. Biraz kestirdim. Saat altıdaki akşam yemeğinden sonra restoranda takıldım. Biraz kitap okudum ve nihayet saat dokuzu bulduğunda kaptanın kamarasının kapısını çaldım. Kapıyı nazik bir şekilde açıp gülümseyerek beni içeri davet etti.

-"Hoş geldin Enrique"

-"Enrico"

-"Ah, afedersin Enrico." Adımı bile düzgün öğrenememişti. Böyle ufak şeylere takıntım vardı. İlk dakikadan beni kıl etmeyi başarmıştı. Bana gösterdiği iki kişilik masaya geçip oturdum. Kamarası gayet toplu ve şıktı. Gaz lambasının loş ışığında ufak masada karşılıklı oturduk. Kahveler benden önce gelmiş, porselen altlıkları soğumasın diye üzerlerine kapatılmıştı. Altlığı kaldırıp içmeye başladık. "Afiyet olsun"

-"Teşekkür ederim."

-"Evli misin Enrico?"

-"Hayır"

HAREMWhere stories live. Discover now