Bölüm şarkısı: Yüksek Sadakat - Ben Seni Arayamam
Kargaşa en çok filizlendiği topraklarda büyür.
Sürgünleri yeryüzüne ulaştığı an kaçıp gitmem gerektiğini biliyordum. Çünkü kaosun içindeyken her şey dev aynasında görünüyordu insana, normal koşullarda umursamayacağımız detaylardan koskoca senaryolar yazabiliyorduk. Kalıp çözmeye çalıştıkça sorunun içine gömülüyor, farkında olmadan kendi etrafımızda bir koza örmeye başlıyorduk. Kargaşa anlarında mantıklı kararlar alabilmenin tek yolu olduğunu fark etmiştim; kargaşanın dışına çıkmak.
Son zamanlarda aldığım en iyi karar o çiftlikten uzaklaşmak olmuştu. Daha İstanbul'a varmadan içimdeki sıkıntı dağılmış, uçaktan indiğimde derin bir nefes almıştım. Kızın tekinin başıma açtığı belalar, üç tane kahrolası ablası, yobazlıkta master yapmış Şevket Amca, kendi kafasında hikayeler yazan abimle yengem, hatta bu kız bakma olayı bile o çiftliğin dışında önemini yitiriyordu.
Abimin asker arkadaşının kızlarından biriyle evlenmek zorunda değildim. Herhangi bir kızla da evlenmek zorunda değildim. Bana zorla bir şey yaptıramayacağını abim de biliyordu. O çiftliğe dönüp kızların üçüyle yatsam, dördüncüyü de yoldan çıkarsam beni tanıyan kimse buna şaşırmazdı. Ne diye kendimi strese sokuyordum ki? Çiftlikteki her şey yalnızca oradayken önemliydi.
Üç gün boyunca rahat rahat işlerin peşinde koşturdum. Bir yandan da kulağım telefondaydı. Zira Defne ağlama krizine girerse onu benden başkası susturamazdı. Bu krizlerin ne zaman geleceğini kestiremiyorduk, doktor psikolojik olduğunu söylemişti. Babasını kaybettiğimizde bir yaşında olduğu için onun yokluğunu çabuk atlatmıştı. Ancak annesi kendini birkaç ay önce vurmuştu. Tek dileğim Defne büyüdüğünde o manzaranın hafızasından silinmiş olmasıydı. Kızına bunu yaşattığı için Esin yengemi, tüm bunlara sebep olduğum içinse kendimi asla affetmeyecektim.
Tüm işleri hallettiğimde abimden beklediğim telefon gelmemişti. Bu da ufaklığın krizlerinin giderek seyrekleştiği anlamına geliyordu ki, bence çok olumlu bir gelişmeydi. Yine de bir an önce gidip onu görmek istiyordum. Bu yüzden bıcırığa kocaman bir oyuncak ayı aldım ve arabama atlayıp yola koyuldum.
Çiftliğe vardığımda saat dokuz sularında olmalıydı. Arabayı yanımda getirebilmek için tüm gün direksiyon sallamıştım ve yorgunluktan geberiyordum. Üstelik karnım da açtı. Neyse ki saat henüz erkendi. Ön bahçenin ilerisinden yükselen seslere bakılırsa millet dışarıdaydı hala.
"Haah geldi bizimki!"
Çardağı geçtiğimde herkesin yemek masasında olduğunu gördüm. Bahçede aydınlatma direkleri dikiliydi ancak çardakla ev arasına ipler gererek seyyar ışıkları da yakmışlardı. Masanın üzeri baştan sona enfes görünen yemeklerle doluydu. İnsanlar birbirine bir şeyler ikram ediyor, ara sıra atılan kahkahalar etrafa neşe saçıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ederlezi
Romance"Sabaha kadar konuşmanın sabaha kadar sevişmekten daha tehlikeli olabileceğini kim tahmin ederdi ki? Her gece çiftliktekiler uyuduktan sonra Elif gizlice odama gelip yatağın diğer ucuna geçiyordu. Işıkları yakmayı hiç teklif etmemiştim, o da durum...