30- Karar

494 55 14
                                    

Seokjin'in, Namjoon'un Jimin'in abisi olduğunu öğrendiği günün üzerinden üç gün geçmişti. Ve Seokjin hala karmakarışıktı. Üç gündür okula gitmemiş, hatta mecbur kalmadıkça evden de çıkmamıştı. Aklı hala kalbiyle çelişiyordu ve bu çelişki Seokjin'i bir hayli yormuştu.

Namjoon'u ise o günden sonra görmemişti. Çünkü onu görmek demek koca bir utanç duygusunun onu ele geçirmesiyle eş değerdi. Zira Seokjin ona kendisini tavlaması için bilmeden de olsa yardım etmişti. Ve bu gerçeği hatırladıkça kendisini yerin yedi kat dibine gömmek ve bir daha da oradan çıkmamak istiyordu. Sadece bunu düşünmek bile Seokjin'i utançtan kıvrandırıyorsa eğer, Namjoon'la bu konuda yüzleşmek muhtemelen onu öldürürdü.

Seokjin bunu sır olarak saklamak istiyordu. Kendisiyle birlikte mezara kadar gidecek olan bir sır.. Herkesin sırları olurdu nasılsa. Bir tanecik de Seokjin'in olsa ne olurdu ki sanki?

Öğretmenlik yaptığı lisenin öğle arasında, bugünkü derslerinin tamamı bittiği için, öğretmenler odasındaki sandalyelerden birine oturmuş ve düşüncelerinin içinde boğulmaya devam ediyordu. Hiçbir çıkış yolu yoktu. Seokjin bunun farkındaydı.

İç çekerek çaresizce saçlarını geriye itti ve hemen sonra Bay Kang'ın onu hafifçe dürtüklemesini fark edip sol tarafındaki adama baktı.

"Sen iyi misin?"

"Ah.. Evet." dedi hafifçe gülümsemeye çalışarak. Ve ardından küçük bir yalan söylemişti. "Sadece biraz başım ağrıyor."

"Çocuklar oldukça kafa şişiriyor." dedi Bay Kang kocaman sırıtarak. "Bir süre sonra kafa yerine içi tuğla dolu bir şey taşıyor gibi oluyor insan."

Seokjin onu başını sallayarak nazikçe onayladı ve hemen ardından Kimya Öğretmeni Bay Choi'nin hızlı adımlarla öğretmenler odasından içeri girmesini izledi. Bay Choi sandalyelerden birine oturdu ve elindeki çantasını da masanın üzerine bıraktıktan sonra konuştu.

"Ailesi Jungkook'u okuldan alıyormuş."

"Ah öyle mi?" diye sordu Bay Kang kaşlarını havaya kaldırırken. Daha sonra da derin bir iç çekti. "Anlıyorum."

"Bu zamana kadar almamalarına şaşırdım." dedi Edebiyat Öğretmeni Bayan Song araya girerek. "Ebeveynlerini en son gördüğümde, o gün alacaklarını sanmıştım."

"Af edersiniz." dedi Seokjin düşüncelerinden sıyrılıp araya girerken. "Bahsettiğiniz öğrenci Jeon Jungkook mu?"

"Evet." diye onayladı Bay Choi çantasının içini karıştırırken. "O çocuk."

"12/A sınıfındaki." diye ekledi Bayan Song, Seokjin'i bilgilendirerek. Seokjin şaşkınlıkla kafasını aşağı yukarı salladı ve daha sonra da kitaplarını çantasına yerleştirip, öğretmenler odasından çıktı.

Jeon Jungkook onun en sevdiği öğrencisiydi. Terbiyeli, kibar, akıllı, derslerine katılan, sınavlarından yüksek not alan ve hiç sorun çıkarmayan o nadir öğrencilerinden.. Peki ailesi nasıl olurdu da geleceği bu kadar parlak bir çocuğu okuldan alırdı? Hem de neredeyse mezun olmak üzereyken.. Seokjin bir anda öğrencisi için derin bir üzüntü duydu.

Jungkook ne olursa olsun okumalıydı. İleride harika işler yapacak ve çok iyi yerlere gelebilecek bir çocuktu. Onun gibi gözleri ders aşkıyla parıldayan, her daim yeni bir şeyler öğrenebilmek için sorular soran öğrenciler her zaman bulunmuyordu. Daha geçen gün Seokjin'den ders çalışmak için kitap önerisi bile istemişti.

"Ah.." dedi Seokjin bir hayli üzülerek. "Zavallı çocuk."

Böyle muhteşem bir öğrenciyi bile okuldan alacak cahillikte velilere alışkındı fakat Jungook'un onlardan biri olması Seokjin'in içini parçalamıştı.

NOTICE MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin