22. Bölüm

1.6K 113 2
                                    

   Ertesi gün ruhum çekilmiş gibi uyandım. Gece Ateş'in sözleri beni bir an bile yalnız bırakmamıştı. Bir sözü bitmeden diğer lafı yankılanıyordu beynimde. En çok da en büyük hatam cümlesi dönüp duruyordu.
   Hayatımda bu kadar aşağılandığım başka bir an daha hatırlamıyordum. Bu kadar acımasız olmayı nasıl başarabiliyordu?
   Yatakta doğrulup yüzüme yayılan saçlarımı geriye taradım. Bugün bu laflardan arınacaktım.
   "Ateş kimse," diye mırıldandım. "Sana söyledikleri seni etkilemesin. O kim de sen onun lafları yüzünden günlerini mahvedeceksin?" Omzumu dikleştirdim. Kendimi gaza getirmek adına, "Kendine gel, Asya!" dedim. "Sen güçsüz bir kız değilsin. Toparlan. Haftaya evleneceksin, hazırlıklara yüklen."
   Bu doğruydu. Dudaklarımdan o anki sinirle çıksa da geri toparlamamıştım. Haftaya evlenecektim. Ateş gibi karaktersiz olmayan Akın Satır ile...
   Komodinimde duran telefonumu aldım. Babamın numarasını bulup kulağıma götürdüm. Babamla en son konuşmamın üzerinden epey vakit geçmişti. Bedenimi kaplayan heyecanı dindirmeye fırsatım olmadan telefon açıldı.
   "Kızım?"
   İşte bu ses tonu, bu tek kelime gevşememe yetmişti.
   Oldukça içten gelen sesimle, "Babacığım..." dedim.
   "Güzel kızım, nasılsın? Neler yapıyorsun?"
   "Hiç. İyiyim, iyiyiz... Sen nasılsın?"
   "Sesini duydum ya tüm dertlerimden kurtuldum, güzelim. Hayırdır, bir sorun yoktur umarım?"
   "Sorun yok." Konuya nasıl gireceğimi düşünürken, "Bu aralar çok yoğun musun?" diye sordum.
   Babam bir pastane işletiyordu. Çok uzun yıllar o pastaneyi kurabilmek için para biriktirmişti. En büyük hayaliydi.
   "Değilim, kızım. Ne oldu ki?"
   "Küçük bir tatil için İstanbul'a gelmeye ne dersin?" Ekledim. "Ortalama on gün falan..."
   Sesindeki kuşku bariz bir şekilde fark edilirken, "Neden?" diye sordu.
   Artık söylemeliydim sanırım. "Baba, beni istemeye gelecekler ve senin yanımda olman gerekiyor."
   Ah, aşırı mı ani söylemiştim? Öyle olmalıydı ki babamın içtiği şey boğazında takılmıştı. Öksürdüğünü duyunca telaşla, "Baba iyi misin?" dedim.
   Kendini toparlayıp, "Asya, ne diyorsun kızım sen?" diye sordu. "Bu böyle mi söylenir?"
   "Bence de fazla hızlı oldu ama nasıl söyleyebilirdim ki? Kilometrelerce uzaktasın. Posta güvercini, duman... Hangisiyle haber vereyim?"
   Kısa bir an düşündükten sonra, "Bunları yüz yüze konuşmamız daha uygun olur sanırım, kızım," dedi.
   "Geliyorsun yani?" Heyecanlı çıkan sesime engel olamamıştım.
   "Geliyorum. Ankara'dan İstanbul'a kalkan ilk uçakla geleceğim."
   "Canım ya!"
   Veda ettikten sonra telefonu kapattık. Yüzümdeki tebessüm silinirken yataktan çıktım. Duşa girince hedefim hemen çıkmaktı. Suyun güzelliğini fark edince oyalandım.
   Daha sonra bornozuma sarılıp duştan çıktım. Odama geçerken kapının çaldığını duymuştum. Hızlıca giyindim. Saçımın nemli kalmasına izin verip salona yürüdüm.
   "Ağabey, kapı mı çaldı? Kim geldi?"
   Salona girince gördüğüm manzara duraksamama neden oldu.
   Bakışlarım ağabeyime kayarken onun da bakışlarının öfke dolu olduğunu gördüm. Benim geldiğimi fark edince yüzündeki ifadeyi silip yanıma geldi.
   Sinirle koltukta oturan kadını ve kocasını gösterdim. "Bunların burada ne işi var? Ne diye buradalar?" Tiksinircesine beni doğurmaktan başka hiçbir annelik yapmayan kadına baktım. "Tek de gelmemiş, kocasını da almış."
   Ağabeyim sakin olmam gerektiğini hatırlatırcasına kolumu sıktı. "Tamam, Asya."
   Kadının yüzü düşerken ona doğru bir adım attım. "Ne işin var burada? Ağabeyim geldi yanına ve sen de müjdeni verdin. Buraya niye geldin?"
   Ayağa kalkıp karşıma dikildi. "Kızım, yapma böyle..."
   "Ne kızı be?" diye bağırdım. "Şimdi mi aklına geldi bir kızın olduğu? Benim bu yaştan sonra bir anneye ihtiyacım yok. Ama 14 yaşımda beni babama bırakıp giderken vardı. Arkandan hıçkırıklara boğulurken gelip bana sarılmana, buradayım kızım demene ihtiyacım vardı." Akan gözyaşıma aldırmadım. "Beni dizlerine yatırıp geçip gittiğine inandırmana ihtiyacım vardı. Sana ihtiyacım vardı! 14 yaşımdayken de, 20 yaşımdayken de anne demeye ihtiyacım vardı. Yaşadığım acıların üzerine gelip senin boynuna atlamaya ihtiyacım vardı!" Omzumu dikleştirdim. "Tüm acılarıma tek başıma göğüs gerdikten sonra ortaya çıkmana ihtiyacım yoktu. Şimdi git. Tıpkı 10 yıl önce beni nasıl bırakıp gittiysen şimdi de arkana bakmadan git! Düzenimi kurduktan sonra içine etmene izin vermeyeceğim, Sultan Hanım..."
   Söylediklerimin ardından yüzü acıyla çarpıldı. Bu yüzleşmenin er ya da geç yaşanacağını biliyordum ama bu kadar rahatlayacağımı tahmin dahi edemezdim.
   Daha sonra ağabeyime döndüm. "Babam gelecek bugün ilk uçakla. Bu kadını otele mi gönderiyorsun, geldiği hizmetçili yalısına tekrar mı gönderiyorsun bilmem ama gitsin. Ben Akın'la kahvaltıya gidiyorum. Haberleşiriz."
   Tam salondan çıkarken onun arkamdan, "Ben hiçbir yere gitmiyorum," dediğini duydum. "Ben seninle aramı düzeltmeden hiçbir yere gitmeyeceğim, kızım."
   Tekrar ona döndüm. "Sabah sabah sayende yeterince öfkelendim. Lütfen beni daha fazla zorlama."
    Kalktığı koltuğa tekrar oturdu. "Benim aramızı düzeltmeden gitmek gibi bir projem yok."
   "Benim de seninle aramı düzeltmek ve senin bu evde durmana izin vermek gibi bir projem yok."
   "Ne yapacaksın? Öz anneni kapı dışarı mı edeceksin?" Henüz tam büyümemiş karnını gösterdi. "Hem de ben bu şekildeyken?"
   Sinirle saçlarımı arkaya taradım. "Bilemem, algılayabiliyor musun; babam gelecek! Bu günlerde yanımda olmasını istediğim tek ebeveyn gelecek. Çünkü haftaya yanımda olması gereken kişi o; sen değilsin." Son cümle dudaklarımdan istemsizce firar etmişti.
   Tek kaşını kaldırarak ayağa kalktı. "Haftaya ne var ki?"
   Ben cevap vermeyince ağabeyim devreye girdi. "Asya haftaya evleniyor."
   Bunu duyunca elini şaşkınca ağzının üstüne kapattı. "Ne?" Boğuk çıkan nidasının ardından elini ağzından çekti. "Bu kadar mıyım ben senin gözünde, Asya? Evleneceğini bir hafta kala mı öğreniyorum? Bu kadar mı uzaksın benden?"
   "Benden uzak olsan sensin, tamam mı? Beni yıllarca kendinden uzak tutan da sensin, bana uzak duran da sensin! Şimdi ne oldu ya? Durup dururken neden hayatıma tekrar dahil olmaya çalışıyorsun? Şu sıralar hayatımın en kötü günlerini yaşıyorum ve üstüne sen de mi ekleneceksin? Bir kızın olduğu şu an mı aklına gelmeliydi yani? Neden tüm acılar bu zamana toplandı?"
   Yüzünü kaplayan endişeyle, "Ne oluyor hayatında?" diye sordu.
   Bana doğru yaklaştığını görünce işaret parmağımı tehdit edercesine ona salladım. Bu onu durdurmak için yeterliydi. "Sakın! Sakın bu saatten sonra bana yakın olmaya çalışma. Asla öyle bir şey olmayacak. Burada bir gün de dursan hiçbir şey değişmeyecek; bin gün dursan da... Sana olan nefretim, kinim o kadar yoğun ki başka duygulara izin vermiyorlar. Seni sevmeme fırsat tanımayan nefretim terazide ağır basıyor. Duydun mu beni? Senden nefret ediyorum!"
   Akan gözyaşını görünce içimde bir his filizlendi. Üzüntü müydü? Ona acı çektirmeye çalışırken ben mi acı çekiyordum yoksa?
   "Asya..." Omzunu dikleştirerek güç buldu. "Ben burada duracağım. Bin gün değil; yüz bin gün durmaya razıyım ben. Elbette o buzdan duvarların kırılacak. Çünkü o buz duvarlarının arkasından bulanık da olsa yüzünü görebiliyorum ben. Kendimi sana affettireceğim. Benim kızıma ihtiyacım var."
   Karnındaki bebeği gösterdim. "O bebeğin cinsiyetinin kız olmasını bir yandan çok istiyorum, biliyor musun?" Burukça tebessüm ettim. "Çünkü bir kız çocuğuna yük olarak bakmadan sahip olmanın ne demek olduğunu öğrenmeni istiyorum. Bir kız çocuğunun ne kadar özel bir varlık olduğunu görmeni istiyorum. Ne kadar büyüleyici olduklarını... 14 yaşlarından sonra ne yaşadıklarını görmeni istiyorum. Gör ki, benim ne acılar çektiğimi anla. Bir kız çocuğunun sadece babasıyla büyüyemeyeceğini anlaman için bir kıza ihtiyacın var." Gülümsemem soldu. "Ama... öte yandan da o bebeğin kız olmasından çok korkuyorum. Hayat bu. Yanındaki adam birden iflas edebilir. Parası bitebilir, sana sunduğu yaşantı çökebilir. Hizmetçili evinin hayatından çıkması birkaç dakika bile sürmeyebilir. O zaman ne olur, bunun cevabından çok korkuyorum. O bebeği belki de yaşamın darmadağın olduğu an bırakabilirsin. Belki ben şanslıyımdır da beni 14 yaşımda bırakmışsındır. O bebek bu kadar şanslı olmayabilir. Çünkü sende evlat sevgisi diye bir şey yok. Senin tek sevgilin, para. Tek aşkın, lüks yaşam. Tek sevgin, hizmetçili villalar. Sonra bu yanındaki adamı da parası için boşarsın, başka zengin kocaya gidersin. Allah var, Sultan Hanım çok güzel bir kadın. Alımlı, çekici... İstediği bir erkeği tavlaması fazla zamanını almaz. Ama çocuk ayak bağı olabilir ona. Özellikle de kız çocuğu." Ağladığımı fark edince burnumu çektim. Sanki bundan sonraki hayatım bu konuşmaya bağlıymışçasına gözlerine baktım. "Ağabeyimden farkım neydi benim? Neden beni değil de onu seçtin? Ben daha fazla mı istekte bulunuyordum? Daha mı yaramazdım? Daha mı sana düşkündüm? Beni neden ayak bağı olarak görüp de babama bıraktın? Neden beni annemden mahrum bıraktın, Allah aşkına cevap ver!"
   Acıyla akan gözyaşlarını sildi. "Korktum... Sen bir kızsın. Sana iyi anne olamamaktan korktum."
   Yere oturunca yanına oturdum. Gözlerinin tam içine bakarak, "Neyden korktun? Böyle iyi bir anne olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordum.
   "Bu şekilde daha iyi olur diye düşündüm, Asya. Ben babandan boşandıktan hemen sonra Ferhat'la evlenmedim." Ferhat derken yanındaki adamı göstermişti. "Ben bu yaşama sahip olabilmek için çok uğraştım. O uğraşların içinde Berk benim için sorun olmamıştı fakat sen olsaydın durum değişirdi. Sen bir kızsın, Asya ve çok güzel bir kızsın. O yaşta da güzeller güzeli bir prensestin. Benim girdiğim ortamlarda seni koruyamazdım. Senin katilin sayılırdım. Hayatını altüst etmiş sayılırdım, kızım. Seni korumak için seni bıraktım." Ağlayışı şiddetlendi. Ellerimi tutarak, "Seni canımdan çok seviyorum, bebeğim," diye mırıldandı.
   Hırsla elimi çektim. "Kendine ne güzel kılıf bulmuşsun ya! Leş ortamlara girmek zorundaymışsın gibi... Hatanın en başını babamdan boşanırken yaptın sen. Sırf lüks hayat istediğin için babamı, beni bıraktın. Beni kaç yıl ağabeyimden ayrı bıraktın... Aileni dağıttın, parayla evlendin sen!"
   "Asya, babandan boşanmamın başka sebepleri vardı-"
   "Söyle! Ne sebebin vardı? Tüm bunları yapma sebebin neydi?"
   "Babaannenle çok sorun yaşadım ben. Her seferinde benimle tartışmaya çalışıyordu. En ufak hatamı kolluyordu, babana yetiştirmek için. Benim küçük bir isteğimi bile tartışma konusu yapabiliyordu. Dayanamadım, tüm bunlara dayanamadım. Babaannen öyle bir giriyordu ki babanın kanına... baban sorgusuz sualsiz beni yargılıyordu. Ve konu sürekli eski zengin yaşamıma geliyordu. Bu suçlamalara daha fazla katlanamadım ve boşandım. Evet, olaylar sana farklı aktarıldı çünkü babaannene düşman olmanı istemedim. O yaşta tüm bunları anlatırsam hafızanda çok büyük bir kargaşa olurdu. Babaannen için kendimi feda ettim. Senin psikolojini düşündüğüm için kendimden, bana vereceğin sevgiden taviz verdim. Hepsi benim suçum, kızım. Dayanmalıydım. Senin için babaannene dayanmalıydım ama yapamadım. Çok üzgünüm."
   Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktım. Tam salondan çıkarken arkamı dönmeden, "Geçmişin altında başka sırlar yatıyor olabilir ama geçmişim yakamı hiçbir zaman bırakmıyor," dedim. "Senin yüzünden ben de kendimden taviz veriyorum. Mesela senin yüzünden kına gecesi yapamıyorum. İnsanlar etrafımda dönerken, annesinin bir tanesi derken acı çekerim diye kına gecesi düzenletmiyorum ben. Hayatımda böylesine bir yer edindiğin için teşekkür ederim."
   Daha sonra koşarak evden çıktım. Yanımda sadece telefonum vardı. Merdivenlerden inerken elim titriyordu. Hızlıca Akın'a mesaj yolladım.
   Hâlâ aşağıda mısın?
   Cevap gecikmedi.
   Aşağıdayım, bekliyorum seni.
   Apartmandan çıkınca Akın karşımdaydı. Aklıma gelen ilk şeyi yaparak boynuna atladım. Sıkıca ona sarılırken gözyaşlarım özgür olmuşlardı. Sığınacak liman seçimim uygun olmayabilirdi ama bir omuzda ağlamalıydım. Bu da beni sevdiğine inanmak istediğim, haftaya resmi olarak kocam olacak kişinin omzuydu.
   Akın hiçbir şey söylemeden saçlarımı okşamaya başladı. Bir koluyla sarılmama karşılık verirken diğer eliyle de saçlarımı aşağı tarıyordu.
   Hıçkırıklarımın arasından, "Yanımdasın..." diye mırıldandım.
   "Yanındayım," dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla.
   Akın'ın benim için doğru kişi olduğunu anlamak için daha ne yaşamalıydım acaba? Her zor anımda yanımdaydı. 6 yıldır her daim yanı başımdaydı. O benim için en doğrusuydu. Ondan başkasıyla evlenmem hata olurdu.
   Kendimi geri çekerek ondan ayrıldım. Aramızda milimler varken, "Evlilik teklifini kabul etmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi bana hatırlattığın için teşekkür ederim," dedim.
   Gülümseyerek dudaklarını yanağıma bastırdı. "Sen benimle ol, ne zaman istersen buradayım."
   "Beni gerçekten seviyor musun?"
   "Seni canımdan daha çok seviyorum, Asya. Sana gerçekten aşığım. Sensiz bir hayatı düşününce bir korku her yanımı saracak kadar çok seviyorum seni. Geçmişimin en önemli kısmında yanımdaydın, geleceğimde de ol istiyorum. En önemli anlarımızı birlikte yaşayalım istiyorum."
   Akın'ın yanındayken ilk defa zoraki olmadan gülümsedim. "Yaşayacağız... Ben kararımın hep arkasında olacağım. Hadi gidelim de evliliğimiz için adımlarımızı atalım."

ATEŞLE OYNAMA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin