38. Bölüm

1.1K 86 0
                                    

2 AY SONRA
   Ateş'in kolları arasında kıpırdandım. Yanağıma konan öpücükle gülümsedim. Uyku mahmuru bir şekilde gözümü araladım. "Günaydın."
   "Günaydın, esmer güzelim."
   "Ne zaman uyandın sen?"
   "Çok olmadı," dedi. "Hâlâ alışamadım."
   Tek kaşımı kaldırdım. "Neye alışamadın?"
   "Senin her sabah kollarımın arasında olmana, seninle güne başlamaya."
   Kıkırdayarak, "İki ay oldu," dedim.
   Burnuma bir buse kondurdu. "Bu benim adapte olmam için geçerli bir süre değil."
   "Önünde uzun yıllar var, alışırsın."
   Doğruldu. "Kahvaltıyı evde yapmayalım. Dışarı çıkalım."
   Başımı salladım. "Tamam, hazırlanayım ben."
   Ateş odadan çıkınca bir süre yatakta uyanmayı bekledim. Daha sonra toparlanıp doğruldum.
   Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Dün gece aldığım duş yüzünden kabaran siyah saçlarımı düzene sokup banyodan çıktım.
   Dolabımdan siyah, uzun sweatshirtimi ve siyah taytımı çıkardım. Seçtiklerimi üzerime geçirip odadan çıktım. Ateş'i koridorda arkası dönük bir şekilde bulunca arkasından sarıldım.
   Ellerimi tutup beni kendinden uzaklaştırdı. Bana dönerek beni belimden kendine çekti.
   Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. "Güzelim..."
   "Kocam..."
   "Şu kelimeye alışmak için de biraz süreye ihtiyacım var."
   Kollarımı boynuna doladım. "Hayatımda zamandan bol bir şey yok. Dilediğin kadar kullan."
   "Bu hoşuma gitti."
   Tekrar dudaklarıma eğileceği sırada kendimi geri çektim. "Biz kahvaltı yapmaya çıkmayacak mıydık? Acıktım ben."
   "Ben de acıktım." Pis sırıtışını görünce gözlerimi devirdim.
   "Tek sorunumuz bu imalı imalı konuşmaların."
   "Sabah sabah seni görünce iştahımın açılması benim elimde olan bir şey değil, karıcığım."
   "Kendine ve sapık düşüncelerine hâkim ol."
   "Karım hakkında ne gibi bir sapık düşüncem olabilir?" Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Sapık düşünmeye fırsat vermeden direkt faaliyete geçerim. Ne engel var önümde?"
   Kendini belli eden karnımı gösterdim. "Üç buçuk ayı dolduran hamileliğim."
   "O hamilelik elbette son bulacak. Bu sefer nasıl kaçacaksın?"
   "Ben kaçmıyorum."
   Dudaklarıma yaklaştığını görünce kollarımı gevşetip ondan uzaklaştım. "Hey! Neyin peşindesin?"
   "Sana benden kaçtığını ispatlıyorum."
   Yüzüme dökülen saçımı geriye çektim. "Kaçmıyorum, sadece korkuyorum."
   Kaşlarını çatarak, "O neden?" diye sordu.
   "Hamile kalmamın sebebi olan adam aynı zamanda ilklerimin de sahibi." Başımı iki yana salladım. "Her neyse... Biraz zamana ihtiyacım var toparlanmak için."
   "İstediğin tek şey zaman olsun, güzelim. Fakat..." Ellerini yanaklarıma koydu. "...o herifi kafandan bir an önce uzaklaştırmalısın. Benim için değil; kendin için geçmişten kurtul. O herif senin hiçbir şeyinin sahibi değil. Bu bebeğin sahibi ise asla değil. Bu ikimizin bebeği. Annesi sensin; kabul etmeye devam edersen de babası benim."
   "Elbette kabul edeceğim. Asıl sen kabul ediyor musun bu bebeği? İkimizin de sorumluluğunu?" Elimi ellerinin üzerine koydum. "Ateş, bak eğer bana bir kere dedin diye vazgeçmekten çekiniyorsan-"
   "Asya, ben kararımdan dönmeyeceğim. Bu bebek ikimizin bebeği. Sen babasının ben olmamı istemediğin süreye kadar bu gerçeği hiç kimse değiştiremeyecek."
   "Söz veriyorum ki bu gerçek değişmeyecek çünkü ben seni sevmeyi asla bırakmayacağım."

   "Yavaş ye, boğulacaksın."
   Ağzımdaki lokmayı yutup bakışlarımı Ateş'e çevirdim. "Yoksa yediklerimin çetelesini mi tutuyorsun?"
   "Estağfurullah, matematiğim o kadar kuvvetli mi benim?"
   Uyarır bir tonla, "Ateş!" dedim. "İki can taşıyan benim. Aynı zamanda dün geceden beri aç olan da benim. Konuşmak kolay tabii oradan."
   "Güzelim, ben senden yemek esirgediğim için değil, sağlığını düşündüğüm için konuşuyorum. Yoksa buyur tüm yemekler senin olsun."
   "Sağlığımla konumuzun ne alakası var? Hiç yemek yemezsem sağlığım bozulur, çok yersem değil."
   Çayından bir yudum alıp, "Ben uyarımı yapayım da," dedi.
   Omzumu silkerek yemeğime kaldığım yerden devam ettim. Ortamda bir süre sükunet asılı kaldı. Bu sessizliği bozansa Ateş'in zil sesi oldu.
   Arayana bakıp telefonu kulağına götürdü. "Söyle, Mert."
   Hatırladığım kadarıyla Mert, Ateş'in asistanıydı. Uzun süredir ismini duymamıştım. Ateş'in değişen yüz ifadesi elimdeki çatalı bırakmama neden oldu.
   "Oğlum, sırası mı şimdi?"
   Karşıdan gelen sesi dinledikten sonra bıkkınca nefesini bıraktı. "Tamam, geleceğim bir saate. O zaman konuşuruz."
   Karşı tarafı dinleyip telefonu kapatınca arkama yaslanıp ona baktım. "Bir sorun mu var?"
   "Mert... Birkaç haftadır ayrılacağını söylüyordu da iş bugün ciddiye bindi. Asistan adayları gelmiş şirkete, yanına çağırdı."
   "A-asistan adayları mı?"
   "Evet, Asya. Neden sesin titredi?"
   Asistan adayları! Asistan demek uzun bacak, mükemmel bir fizik ve vücudunu saklamayan daracık elbiseler demektir. -Terim anlamı beni ilgilendirmez- Eğer Mert yerini başkasına bırakacaksa ve bu iş için adaylar gelecekse kesinlikle adaylar kız ağırlıklı olacaktı.
   Yutkundum. "Şey..."
   "Ney?"
   "Ben de geleyim mi seninle?"
   Kaşları kalktı. "Nereye? Şirkete mi?"
   "Evet, hava değiştiririm."
   "Güzelim, hava değiştirmek için kasvet dolu şirkete gelme. Ben seni başka bir yere götüreyim ya da Ezgi'yle dışarı falan çıkın."
   "Ezgi bugün çalışıyor."
   "Başka arkadaşın yok mu senin?"
   Omzumu silkerek, "Yok," dedim. "Daha doğrusu senin götürme ihtimalinin olduğu yok."
   "O ne demek?"
   "Diğer arkadaşlarımın çoğu karşı cins. Senin allerjinin olduğu karşı cins."
   Kaşları çatıldı. "Başlarım karşı cinsine şimdi!"
   "İşte ben de bundan bahsediyordum. Evde sıkılıyorum ben ya." Gözlerimi kıstım. "Ayrıca sen neden şirkete gelmemi istemiyorsun? Bir şeyler mi saklıyorsun benden?"
   "Evet, bir şeyler saklıyorum."
   "Ne saklıyorsun?" Aklıma gelen şeyle göz bebeklerim büyüdü. "Aldatıyor musun beni?"
   Sahte bir panikle gözlerini büyüttü. "Yakaladın Asya beni! Seni aldatıyorum ve ne acayiptir ki aldattığım yerde senin ağabeyinle çalışıyorum. O da hep benim arkamı topluyor. Ben seni aldatırken Berk de kardeşinin arkasından iş çevirmeye bayılıyor." Gözlerini devirdi. "Ya sabır."
   Dudağımı büzdüm. "Böyle bir konunun şakası bile hoş değil. Neden gelmemi istemiyorsun o hâlde?"
   "Kızım, seni aldatmak gibi bir düşüncem olsa neden seni kazanmak için bu kadar çaba sarf edeyim? Hem şirketten kiminle aldatacağım seni? Mert'le mi, Koray geri zekâlısıyla mı?"
   Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı. "Kafamda kötü kötü görüntüler oluştu, kapatmalıyız konuyu."
   Yüzünü buruşturarak, "Kesinlikle," dedi. "Senin neden gelmeni istemediğime gelirsek..."
   Doğruldum. "Evet, gelelim."
   "Çünkü şirkete gelip de kendini yormanı istemiyorum. Ben şirkette yerimde durmam. Toplantıdır, dosyadır, şudur budur... Oturmaya çok fırsat bulamam. Bu da demek oluyor ki seninle vakit geçiremem."
   "Ben tek-"
   "Seni tek bırakmamı aklının ucundan dahi geçirme."
   Sözümü net bir şekilde kesince kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslandım. "İyi, gelmiyorum."
   "Trip mi atıyorsun yoksa yanlış mı anladım?"
   "Ben trip atmam."
   "Bu hareketine bulduğun isim ne? Kapris mi?"
   "Hayır!"
   Oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi. Çenemden tutarak bakışlarımı ona çevirdi. "Asya'm... Ben senin için söyledim. Şirkete gidip gelmek kolay değil. Boş yere kendini yormuş olursun. Ezgi'ye söyle, izin alsın yanına gelsin."
   Başımı iki yana salladım. "Ben oyalanacak bir şeyler bulurum, sorun yok."
   Alnıma bir öpücük kondurup doğruldu. Sandalyesine oturup masadaki yiyecekleri gösterdi. "Doydun mu?"
   Başımı olumlu anlamda salladım. "Hm."
   Elini kaldırıp hesabı istedi. Gelen garsonun elindeki kutuya parayı koyup ayağa kalktı. Bana uzattığı elini tuttum. Birlikte kafeden çıkıp arabaya bindik.
   Evin önüne gelince arabayı durdurdu. Yanağımı öpüp geri çekildi. "Dikkat et kendine, telefonun da hep açık olsun."
   "Eve uğramayacak mısın?"
   "Vaktim yok, bebeğim. Bir an önce şirkete geçeyim."
   Ah, tabii ya! Asistan seçimlerine geç kalma!
   İstemsizce soğuk çıkan sesimle, "Tamam," dedim.
   Tek kaşını kaldırdı. "Ne bu ses?"
   "Bir şey yok sesimde." Arabanın kapısını açtım. "Kolay gelsin sana, akşam görüşürüz." Arabadan inip bir şey demeden kapıyı kapattım.
   Başını iki yana sallayıp arabayı çalıştırdı. Arkasından bir süre baktım. İyice gözden kaybolduktan sonra sinsice sırıttım. "Akşamı bekleyemeyeceğim, kocacığım. Şimdiden seni özledim. Ne yapsam şirkete mi gelsem acaba?"
   Kendi kendime aldığım kararla yola çıktım. Sweatimin cebindeki telefonu çıkarıp hızla Gökhan'ın numarasını tuşladım.
   Birkaç çalıştan sonra telefonu açtı. "Efendim?"
   "N'aber Göko?"
   "İyidir, güzellik. Senden?"
   "Ben de aynı işte... Bir şey isteyeyim mi senden?"
   "Sen benden her bir şey istediğinde ürperiyorum, kızım ya. Zorlama beni lütfen."
   "Ya yok, zorlamak değil. Sadece evinin önündeki arabayı alabilir miyim diye sormak için aradım."
   "Neden istiyorsun arabayı? Nereye gideceksen Ateş seni bıraksaydı."
   "Ateş'in bırakamayacağı bir yere gitmem gerekiyor. Eğer izin verirsen bana çok büyük yardımın dokunur."
   Nefesini bırakıp, "Neyin peşindesin sen yine?" diye sordu.
   "Aa," dedim yalandan şaşırarak. "Lafa bak be! Sanki her gün bir işler peşinde oluyorum ben."
   "Genel olarak bir işler peşinde oluyorsun ve o peşinde olduğun işte ne kadar bela varsa üzerine çekmeyi başarıyorsun."
   Beni tek cümleyle özetlemesine hayran kalmıştım. "Oha! Beni bu kadar iyi tanımak zorunda değilsin."
   "Yıllar seni tanımam için yeterliydi, canım. Şimdi dökül bakalım."
   "Dediğim gibi işte, Göko. Bir işler peşinde değilim, bela da yok. Sadece bela değil; araba da yok. Alayım mı?"
   "Al, Asya. Ama eğer başına bir şey gelirse seni elimden kimse alamaz."
   "Seni çok seviyorum, Gökhan Şimşek. Sen var ya sen... Efsane bir adamsın. Sen gerçekten adamsın. Sen harika bir doktorsun. İnsanın zaten seni görünce hasta olma isteği gelir birdenbire-"
   "Tamam, yağ yapmayı kes çünkü hastam geldi. Kapatıyorum."
   "Tamamdır, teşekkür ederim."
   Gökhan telefonu kapatınca hızlıca eve gittim. Çekmecelerimden birinde duran Gökhan'ın yedek araba anahtarını alıp evden çıktım. Zor durumda kalırsam diye vermişti bu anahtarı ve ben zor durumda kalmıştım. Hatta zor durumun zirvesindeydim şu an.
   Arabaya binip çalıştırdım. Yola koyulunca, "Kocan elden gidiyor, Asya," dedim. "Yetiş ve kurtar ilişkinizi!"
   Kendi kendime verdiğim gaz işe yaramıştı. Telefonumdan navigasyonu açıp şirkete sürmeye başladım.
   Yola çıkalı on dakikayı doldurmamıştı ki telefonum çaldı. Arayanın Ateş olduğunu görünce panik oldum. "Toparlan!"
   Derin bir nefes alıp telefonu cevapladım. "Efendim canım?"
   "Asya, salondaki koltuğun üzerinde bir dosya unutmuşum. Onun ilk sayfasının fotoğrafını çekip bana atabilir misin?"
   Kendimi rahatlatma çabam Ateş'in dedikleriyle sıfıra indi. "Fotoğraf mı?"
   "Evet, güzelim. Önemli olmasa senden istemeyecektim fakat-" Duraksadı. "Bu gelen sesler ne? Dışarıda mısın sen?"
   Anında, "Hayır," dedim. "Ne dışarısı? Evde oturuyorum uslu uslu."
   "Araba sesi duyuyorum ben."
   "Yanlış duyuyorsun, canım sen. Çok çalışınca kafanda farklı sesler üretiyorsun."
   "Asya, bir işler çevirmiyorsun değil mi güzelim?"
   Ah, hadi ama! Neden herkes bu soruyu soruyordu?
   "Yok, Ateş. İş falan çevirdiğim yok."
   "Öyle olsun bakalım," dedi. "Hadi fotoğrafı gönder bana."
   "Şey... Ateş fotoğrafı gönderemem çünkü..." Düşün kızım düşün! "...çünkü ben yatıyorum ve hiç kalkacak hâlim yok. Uyuyacağım biraz."
   "Güzelim, zaten öğleden sonra kalktık ve sen uykusuz musun?"
   "Yorgunum, Ateş uykumu alamamışım. Dosyayı da artık uyanınca atabilirim."
   "Dosya-" Durdu. "Tamam, Asya dosyaya gerek kalmadı. Şirkete kopyasını bırakmışım, onu buldum şimdi."
   Rahatça nefesimi bıraktım. "Oh."
   "Tamam o zaman, sen yat dinlen. Uyanınca konuşuruz."
   "Hoşça kal."
   "İyi uykular, esmer güzelim."
   Telefonu kapatınca yolu yarıladığımı fark ettim. Şirkete fazlasıyla yaklaşmıştım. Daha önceden geldiğim için yol tanıdıklaşmaya başlamıştı. İleriye bakınca şirketin binasını görmeyi başarmıştım.
   Arabayı az ileriye park edip indim. Şirkete doğru yürürken kapının önündeki güvenliğin bana bakışları beni durdurdu.
   Neyse ki binaya girerken sorun yaşamamıştım. Tam asansöre yöneliyordum ki danışmadaki kız, "Hanımefendi," diye seslendi.
   Başımı oraya çevirdim.
   "İsminiz nedir? Yukarı böylece çıkamazsınız."
   Hah! Şirketin sahibinden birinin kardeşiyim, birinin de eşiyim, kızım. Ne demek çıkamam?
   "Ben Asya Tunçoğlu Çınar," dedim. "Böylece çıkamayacağıma emin misin?"
   "Şey..." dedi. "Randevunuz olmadan yukarı çıkmanıza izin yok."
   "Anlatamadım galiba. Bu izinleri koyanların ikisiyle de fazlasıyla yakınım. O kurallar bana işlemez."
   Ateş'e olan gerginliğimi istemsizce kıza söylediğim sözlere yansıtmıştım.
   Kız bir süre duraksadı. Daha sonra, "Ateş Bey'i arayalım," dedi. "Eğer müsaitse-"
   "Müsait olmasa ne yazar? Yukarı çıkacağım ve inan bana işim çok kısa." Elimi kaldırarak konuşmasına fırsat vermedim. "Sorumluluk bana ait. Şimdi daha fazla vakit kaybetmemeliyim."
   İsteksizce başını salladı. "Peki."
   Gülümseyerek, "Harika," dedim. "Şimdi bana yardımcı olmalısın. Ateş sanırım bir asistan seçimi yapacakmış. Nerede yaptığını bana söylersen tüm odalara tek tek dalmamış olurum."
   "Ateş Bey... toplantı odasında," dedi. "Fakat sizin oraya girmeniz-"
   "Benim oraya girmem yasak değil," diyerek sözünü tamamladım. "Benim dışımdaki herkesin oraya girmesi yasak fakat benim değil. İstersen ara ve patronlarına şikayet et. Bana bir şey olmaz. Anlaştık mı?"
   Sinirle başını salladı. "Anlaştık."
   "Ne hoş!" Daha sonra asansöre yöneldim. Son kez kıza bakıp, "Kaçıncı kat?" diye sordum.
   "5."
   Asansöre binip gideceğim kata bastım. Asansör durunca tek tek odaların üzerindeki yazıları okumaya başladım. Tam toplantı salonu yazan odanın önüne gelmiştim ki kapı birden açıldı. İçeriden çıkan kişinin Ateş olduğunu görünce şaşkınlıkla olduğum yerde kaldım.
   Ateş beni karşısında görmeyi bekliyormuşçasına direkt kolumdan tutup yürütmeye başladı. Bir odaya girip kolumu bıraktı. Kapıyı arkasından kapatıp bana döndü.
   "Neyin peşindesin? Sana gelme dediğim hâlde burada ne arıyorsun?"
   "Sen benim burada olduğumu nereden öğrendin?"
   "Danışmada adını böbürlenerek söylediğin kadın aradı ve haber verdi, Asya. Şimdi de ben sorularımın cevabını öğrenebilir miyim?"
   "Şey..."
   Sinirle soluklandı. "Sırf asistan seçimlerini duyduğun için geldin, değil mi? Evde oturursan için rahat etmeyecekti, bu yüzden gelip kendin kontrol etmek istedin."
   "Aslında tam olarak öyle olmadı. Ben... sana sürpriz yapmak istemiştim."
   "Yalan söylerken takındığın yüz ifadesi, titreyen ses tonu, kaçırılan bakışlar... Çok inandırıcısın, Asya."
   Gözlerimi kırpıştırdım. "Neden böyle davranıyorsun bana? Sanki gerçekten kötü bir şey yapmışım gibi..."
   "Yapmadığını mı düşünüyorsun? Bana güvenmedin ve buraya kadar geldin. Sırf ne için? Senden başkasına bakıp bakmadığımı görmek için!"
   Sinirle kaşlarımı çattım. "Neden bana böyle davranıyorsun? Belki gerçekten sana sürpriz yapmak için geldim."
   "Çok inandırıcısın, Asya." Ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Sorun buraya gelmen ya da bana yalan söylemen değil. Bana güvenmemen! Sana yaptığım açıklamaya rağmen rahat hissedemedin ve beni kontrol etmeye geldin!"
   "Öyle yapmadım." Böyle söyleyince kulağa çok aşağılayıcı gelmişti. "Sadece-"
   "Asya, söyleyeceğin hiçbir şey şu an bulunduğumuz durumu değiştirmeyecek. Kafandaki soru işaretlerini hâlâ gideremedin çünkü o salondaki asistan adaylarını merak ediyorsun." Elimi tutarak beni odadan çıkardı. Beni peşi sıra yürütürken, "Gel de kendin gör," dedi.
   Ayak diremelerim bir sonuç vermeyince, "Ateş!" dedim.
   "İstediğini yapıyorum işte gideceğim ve asistan adaylarımı göstereceğim sana."
   Derin bir nefes alarak, "Ben senin asistanın olmak istiyorum," dedim.
   Duyduğu cümle Ateş'in duraksaması için yeterliydi. Yavaşça bana dönerken, "Ne?" diye mırıldandı.
   "Duydun işte. Senin asistanın olmak istiyorum."
   Bir şey söylemeden beni geldiğimiz yola tekrar yürüttü. Çıktığımız odaya tekrar girince arkadan kapıyı kapattı.
   "Bunu söylemendeki amaç-"
   Hızla sözünü kestim. "Ne düşündüğünü, kafanda neler olduğunu biliyorum. Ama hiçbiri gerçek değil. Ben gerçekten senin asistanın olmak istiyorum. Yanında çalışmak, bir şeylerle oyalanmak istiyorum," dedim. "Tabii kabul edersen."
   Nefesini bıraktı. Bir süre sessiz kaldı. Daha sonra bana yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kollarımı boynuna dolayıp ona karşılık verdim...

ATEŞLE OYNAMA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin