30.1

163 21 21
                                    

Evet, nasılsınız? Size güzel bir bölüm yazmayı planlıyorum, bakalım. Yarın yazarınızın doğum günü! Ve denemem var kdkdn. Bu nasıl bir şanstır ya! Doğum günümün hatrına bu bölümü güzel yazmak istiyorum. Tam doğum günümde yayımlayacağım. Yani siz bu bölümü tam olarak 15 eylülde okuyacaksınız.

Medya: Mia Jenns.

-Keyifli Okumalar!-

***

Millie'nin bakışları Mia'nın üzerinde kitlenirken Finn konuşmasını sürdürdü. "Umarım onu getirmem sorun olmamıştır." dedi mahcup bir şekilde. "Ah, sorun yok. Artık gidelim mi?" dedi Millie bakışlarını Mia'nın üzerinden ayırırken. Hepsi onaylarken Paris, Millie'nin yanında yürüyordu. İşte, Millie'nin istediği buydu. Tüm sevdikleri yanındaydı. Bazı istisnalar dışında. Ama yine de içinde bir burukluk vardı. Neden olduğunu bilmiyordu ama bu hissin gecesini mahvetmesine izin vermeyecekti. Lunaparka girdikleri zaman etrafın mükemmelliği Millie'yi kötü hislerden uzaklaştırdı.

Her aletin üzerinde farklı ışıklar vardı. Hepsi yavaş yavaş çökmek üzere olan karanlıkta farklı renklerde parıldıyordu. İnsanların eğlence içinde attımları heyecanlı çığlıklar, pamuk şeker yiyen arkadaşlar, fotoğraf çeken gençler... Manzara çok hoştu. Buraya insanlar eğlenmeye, güzel vakit geçirmeye geliyordu. Burası insanın içini açıyordu. Ferah bir hava vardı.

Millie istemeden gülümsedi. Bu gece çok eğlenecekti.

***

Millie pamuk şekerinin çubuğunu çöp kutusuna attı. Islak mendille elini temizlerken elinde sularla Jamie geldi. Ona bir şişe su uzatırken diğerlerine baktı. Paris, Alia ile çarpışan arabalara binmişti. Finn ile Mia ise balerine binmiş, kusana kadar da dayanacaklarını söylemişlerdi. Millie ile Jamie de bir köşede oturmuş onları izliyordu. Jamie pamuk şeker sevmediği için yememişti. Bunun için su almaya gitmişti. Millie onunla konuşmak için ağzını araladı. "Jamie, bana yaptığın süprizi ne zaman vereceksin?"

"Gecenin sonunda."

Millie omuz silkmekle yetindi. Bir süre sonra Alia ve Paris yanlarına geldi. Ardından da Finn ile Mia. Hepsi soluklanmak için dururken Millie yandan Mia'ya baktı. Ona karşı nazikti, Mia. Daha doğrusu herkese karşı nazikti. Hoş bir sohbeti vardı. Tatlı dilliydi. Kısacası sempatik bir yapısı vardı. Millie içten içe bu duruma üzülse de bir şey demedi. Sonuçta Finn'e karışamazdı. Buna hakkı yoktu. Finn'in de bir hayatı vardı. Millie'yi düşüncelerinden Jamie'nin sesi ayırdı. "Hadi hız trenine binelim! Çok farklı olur." Kimsenin itiraz etmesine izin vermeden hızla yürümeye başladı. Herkes onu takip ederken yaklaşık beş dakika sonra Millie ile Paris, Jamie ile Alia ve en sonda da Finn ile Mia yan yana oturmuştu. Herkes derin bir nefes alırken hız treni yavaşça çalışmaya başladı. Tepeye tırmanırken Millie, Paris'in sesini işitti. "Sanırım kusacağım." Millie'nin bir şey demesine zaman kalmadan hız treni büyük bir hızla inmeye başladı. Herkes anında ortaya çığlığını koyarken Alia'nın sesi en fazla çıkıyordu. "Kes sesini, Jamie!" diye bağırdığını duydu, Millie. Neden Jamie'ye kızıyordu ki? Hız treni durmadan önce Millie'nin işittiği son ses Alia'nın sesi oldu. "Hayır!" Herkes batmış bir şekilde trenden inerken gerçek manada batan bir kişi vardı. Alia. Jamie, Alia'nın üstüne kusmuştu. Millie ne yapacağını bilemez bir halde dururken görevliler Alia'ya yardım etti. Alia hırsla bağırırken Jamie onun karşısında tertemiz bir şekilde duruyordu. Görmüşe bakılırsa bu durum onu daha fazla çileden çıkarıyordu. Mia dayanamayıp kahkaha atınca herkes gülmeye başladı. En sonunda Jamie de güldü. Alia onun bu haline sinir olurken Mia'ya döndü. "Ne gülüyorsun be?! Senin üstüne kussaydı görürdüm."

Come On - FİLLİE // (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now