KARAR

1.8K 121 41
                                    

Yanında uyuyan karısına baktı. Çok güzeldi. O kadar güzeldi ki gece kadar siyah saçları, kocaman gözleri, vanilya kokan teni... Her şeyi Azer'e muhteşem geliyordu. Hayatında gördüğü en güzel kadındı. Ona dokunmak çok hoşuna gidiyordu. Tenlerinin birbirine sürtünmesine, dudaklarının kavuşmasına, vücudunun her bir kıvrımının kendi vücuduna uyum sağlamasına bayılıyordu. Eğer ruh ikizliği ve diğer yarısı olma olayları gerçekten varsa Karaca, onun diğer yarısıydı.

Üzerindeki tişörtüne baktı. Eşyalarını kullanmasına bile bayılıyordu. Onun üstünde bol duran tişörtleri, takmayı çok sevdiği aksesuarları... Kendine bir şey alırken Karaca'da takar mı diye düşünerek alıyordu. Karısı ne ara hayatında bu kadar önem kazanmıştı hiç anlamıyordu. Sessizliği bölen nefes seslerini dinledi. O kadar güzeldi ki... Karaca'nın yanında olmasına hala inanamıyordu. O olmadan yaşayabilir miydi? Hayatını girdiği günden itibaren düzene sokmuştu ve Azer'in zayıf yönlerini kapatmıştı. Beni daha iyi bir insan yapıyor, dedi kendi kendine.

Karısı mükemmeldi ama tek kusuru vardı. Çok inatçıydı. Asla pes etmiyordu. Herkese dikleniyor ve kimseyi dinlemiyordu. Kimsenin meydan okuyamadığı Azer Kurtuluş 'a bile meydan okuyordu. Korkusuzdu. Bazen içten içe çok korkuyordu Azer. Karaca başına bela alabilirdi. Cesareti bir gün başına dert açacaktı. Sen korursun onu, dedi iç sesi. Sonuna kadar koruyacaktı. Karaca'nın da aynısı yapacağını biliyordu.

Karısı yanında mırıldanıp ona doğru dönünce, bileğindeki çukur dövmesini gördü. Lanet dövme ona hiç yakışmıyordu. Elinden gelse o dövmeyi koparıp alırdı onun vücudundan. Çukur ile ilgili hiçbir şeye katlanamıyordu. Karaca'nın ailesinden hiç haz etmiyordu ve onu onlardan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmıştı. Adana'da yeni bir hayatları, düzenleri vardı. Çukur onlardan uzakta kalmalıydı.

Bazı geceler Karacanın ailesinin adını mırıldandığını duyuyordu. Babasını veya abisini çağırıyordu. Bir gece rüyasından ağlayarak uyanmıştı. Onu o halde görünce kalbi acıyordu ama İstanbul'a gidemezdi. Ailesini de Adana'ya getiremezdi. Tam ortada karanlık bir noktada kalakalmışlardı. Yavaşça yüzünü okşadı. Karacanın iç çektiğini duydu. Daha sonra eli saçlarına gitti. Simsiyah saçları vardı. Azer onlarla uğraşmayı çok seviyordu. Canı sıkıldıkça onları tarayıp örerdi.

"Azer sevgilim saçlarımla oynamayı bırakıp, uyuyacak mısın?" diye mırıldandı Karaca. Gözleri kapalıydı ve konuşmasından uyku akıyordu.

"Uyuyamıyorum gülüm."

"Niye?"

"Aklıma takılan bir şeyler var."

"Neymiş onlar?" Kocaman gözlerini açmış Azer'e bakıyordu şimdi. Kahverengi gözleri toprak rengiydi. Kendini çok güzel bir manzaraya bakıyor gibi hissetti. Karaca Kurtuluş uykulu haliyle ona bakıyordu. Adı bile çok güzeldi. Karaca Kurtuluş...

"Boşver..."

"Saat kaç?"

"Dört buçuk. Hadi uyu aşkım..."

"Azer... Bana söylemeyecek misin?"

"Hayır. Uyur musun artık?"

"Söyle dedim yoksa söyletirim..."

"Hele bah ya ne yaparsın?"

"Bunu..."

Karaca yaklaştı ve burnunu Azer'in boynunun altına sürdü. Elinde olmadan gülmeye başladı. Çok hoşuna gidiyordu yaptığı. Öpmeye başlayınca daha çok güldü. Karaca bir şekilde onun zaafını bulmuştu. Onu kendine çekti ve üstüne çıkardı. Şimdi karısıgöğsünde yatıyordu. Bacakları birbirine dolanmıştı. Ait olduğu yerdeydi. Azeri'n kollarının arasında...

PerestişWhere stories live. Discover now