quince

529 71 127
                                    


11.10.2020
Seul/ Güney Kore

Düşündüğümde her şey saçma geliyor. Hissettiğinde her şey tuhaf geliyor, istek duyduğumda, isteyen derinliklerde tuhaf bir şey. Ve hep hiçbir şey olmamış gibi yaşamanın verdiği bıkkınlık vardı üstümde. Kırgınlığın verdiği acıyı da sayarsak son altı yılım bilinmezlik ile geçmişti.Kırılmıştım o gün, hem de fazlasıyla. Kalp ne yapmak isterse onu  yapardı değil mi? İlk defa kalbimin izlemek istediği yola mantığım geçilmez duvarlar örmemiş, kalbim istediğini yapmıştı. Ve unutulmaz bir kalp kırıklığı ile karşılaşmıştı. O ilk gördüğüm, tanıdığım, güvendiğim, sevdiğim insan değildi artık. Seven yanılmış, sevilen yabancılaşmıştı.

O gün karşısında güçlü dursam da köşeyi dönünce çökmüştüm, köşeler zırhımı indirdiğim yerlerdi. Şu anki odam gibi. Herkesten uzaklaşmış, kalbimin gözyaşlarını dinliyordum. Özellikle geceleri, yastığa başımı koyduğumda kalbimdeki yaşların ruhumu ıslattığı gibi gözyaşlarım yastığımı ıslatıyordu. Bazen kendi kendime 'boş ver, oldu bitti. Her şey geride kaldı.' diyordum. Sonra bir bakıyorum da olmuş ama bitmemiş. Geride değil, kursağımda kalmış her şey.

Onu unutmuş gibi davranıyordum tüm gün. Kardeşlerim hala onun için ağladığımı anlamasınlar diye saatlerce ders çalışma bahanesiyle odamda kalıyordum. Önceden de öyleydi zaten. Yalnız kalmak, biraz da kimseye gözükmeden ağlamak için geceleri ders çalışırdım. Dışarıya gösterdiğim kişiyle içimdeki kişi hep farklı olmuştu.' Hadi ama, altı yıl oldu artık. Unutmadın mı şu çocuğu?'Diye sormasınlar diyendi tüm bu çabalarım. Altı yıldır benleydi. Bazıları yokken bile vardır, hem de fazlasıyla.

Zihnimin bir köşesine bir ağ gibi yüzü örülüydü. Dünyadan ayrılmadan önce bu yüzü anneme anlatırdım sık sık. Okuldan döndükten sonra heyecanla yanına gider, Jeongguk'la yaşadıklarımızı ayrıntısıyla anlatırdım. O da dinlerdi mutlulukla, vefat etmeden önce. Üniversite sınavından iki gün önce, babamın başka bir kadınla yaşadığı haberini almıştık. Ertesi gün okuldan geldikten sonra annemi salonun ortasında kendini asmış bir şekilde görmüştüm. Sınava sadece bir gün kalmışken bu çok ağır olmuştu. 

Sınavdan da hayattan da ümidimi kesmişken beklenmedik bir şekilde Tıp Fakültesi kazanmıştım. O zaman Jeongguk'un üzüntüsünü yaşarken annemin vefatı çok ağır gelmişti. Hayat bir tek şeyde yüzümü güldürmüştü, akademide. Kardeşlerimi de yanıma alıp yeni bir eve taşınmıştım. Burs parası alırken ayrıyetten yarı zamanlı çalışıyordum. Üniversitenin ilk üç yılı bir iki saatlik uyku ile geçerken şimdi rayına oturtturmuştum her şeyi. Eskisinden iyi fakat yine de sıkıntılı bir şekilde yaşayıp gidiyorduk.

Güneşin taze ışıklarının önünden kalkıp sigaramı söndürdüm. Bağımlı değildim fakat üzüldüğümde iyi geliyordu. Saçımı salaş bir topuz yapıp mutfağa gittim. Beomgyu benden önce kahvaltıyı hazırlamış, su içiyordu mutfakta. O da büyümüştü, üniversiteye giden genç bir erkek olmuştu artık. "Günaydın." Deyip sandalyeyi çekip oturduğumda karşıma oturmuştu. Onu gördükçe Jeongguk'u merak ediyordum. Şimdi o da büyümüştü. Acaba nerdeydi? Yeni bir ilişkiye başlamış mıydı? Yoksa benim gibi kalbinin kapılarını bir daha açılmamak üzere kapatmış mıydı? Tüm bu soruların cevabını beş yıldır alamamıştım. Asıl kendime sormam gereken bir soru vardı: Gelmeyecek olanı daha ne kadar bekleyeceksin?

"Günaydın abla. Heyecanlı mısın? Asistanlık da yarı doktorluk demek zaten." Önümdeki peyniri çatalla alıp ağzıma attım. Bugün öğrenciliği bırakıp doktorluğa geçiş yapacağım evrenin ilk günüydü. Açıkçası heyecanlı değildim, her şeye heyecanlanan bir yapım yoktu. Son yaşanan olaylar yüzünden içimdeki heyecan kırıntılarını da kaybetmiştim. Geçmişin bırakmış olduğu yaralar tazeydi hala. "Değilim." Deyip yemeğime dönerken Beomgyu endişeli gözlerle bana bakıyordu. Her sigara içtiğimde bu bakışları ile karşılaşıyordum. O da ne olduğunu bu lanet koku yüzünden anlayabiliyordu.

Nothing Breaks Like a Heart | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin