BÖLÜM 20

5.3K 240 47
                                    

Merhabalaar canlarımmmmmm <3

Finaller geride kaldı, tatil başladı, bol Alejandro ve Mia'lı yeni bölümü beğenilerinize, yorumlarınıza sunuyoruuuummm :) 

Yarın (18 Ocak) Gölgedeki Işıklar'ın ilk çıkışının 5. yılı :) Hem mutlu hem gururluyum, bu harika beş sene için bana destek olan canım okuyucularıma çok teşekkür ederim., Bana hep destek oldular. Gölgedeki Işıklar'ın devamını yazmamda onların bu coşkulu sevgisinin payı çok :)

Hepinizi çok seviyorum, iyiki varsınız. Destekleriniz, dualarınız, iyi dilekleriniz, eleştirileriniz, yorumlarınız, yanımdaki varlığınız için teşekkür ederim <3

(ağlamadan bölümü koyayım hemen. )

          

                                BÖLÜM 20

                     

Beni saran kaslı ve güçlü kolların baskısıyla uyandım. Yanağım pamuklu bir şeye değiyordu: Alejandro’nun tişörtü. Nasıl bir çağrışımsa o an aklıma Puerto Del Sol’da bayıldığımda Rio’nun kucağında uyanmam geldi. Aklımdan geçen ilk düşünce iki kardeşin ne kadar farklı olduğuydu. Sarsılmamla düşüncelerim dağıldı. Sanırım Alejandro yürüyordu.

  “Alejandro… “

Sesim bir mırıltı gibi çıktı. Gözlerimi açtım. Hafifçe kararmaya başlamış duman

rengi gözleriyle şefkatli bir şekilde bana baktı. Adımlarını yavaşlattı.

    “Şşt! Konuşma,“diye fısıldadı.

   “Ben iyiyim, yürüyebilirim,“ dedim. Ama beni duymazlıktan geldi. Bir kapı

açıldı. Ardından o tanıdık tavanı gördüm. Alejandro’nun odasına gelmiştik. Beni kollarından nazikçe yatağa doğru kaydırdı. Sabit bir zemine indiğimde kendimi daha iyi hissettim. Gözlerimle Alejandro’yu takip ettim. Yatağın karşısındaki deri koltuğa oturdu. Bilerek mi benden bu kadar uzak duruyordu?  

Yastığımı dikleştirdim ve yatakta oturur pozisyona geldim. Kendimi toparlamıştım. Aslında hiç bayılmamış gibiydim; ya da saatlerce uyumuş gibi.

Alejandro, gergin bir şekilde oturduğu koltukta öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine dayadı. Ellerini ovuşturuyordu. Saçları yüzünü örttü. Gergin bir nefes aldı. Kafasını kaldırıp bana baktı.

 “İyi misin?”diye sordu endişeli gözlerle. Aslında ona çok güzel cevap

verebilirdim ama sesindeki endişe ve acı, eğer bunu yaparsam kendimi kötü hissedeceğimi hatırlattı bana. Bu yüzden doğruyu söyledim.

 “Hem de çok. Gerçekten. Endişelenecek bir şey yok,”dedim.

Biraz olsun rahatlamıştı ama gerginliği hala gitmemişti.

 “Neden bayıldığın hakkında bir fikrin var mı?”diye sordu.

Şöyle bir kendime odaklandım. Bir sıkıntım yoktu.

“Ben… Sanırım … Bilmiyorum…” dedim en sonunda. 

 “Bir şey hissetmedin? Hissetsen gözlerin lacivert olurdu.”

Şimdi sesinde herhangi bir duygu yoktu. Gergin mi, rahat mı, sinirli mi, üzgün

mü, hiçbir şey anlaşılmıyordu.

GÖLGEDEKİ IŞIKLAROpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz