17.BÖLÜM - BİR ANTAKYA DÜĞÜN MASALI

4.9K 561 95
                                    

Malum kış yaklaştı ve hastalıklar başladı. Beni yakından ve uzun zamandır takip edenler bilirler, kızımın bünyesi çok zayıf olduğundan hemen ve sık hastalanıyor. kışımızın yarısı hastanede geçiyor ve yine o zor haftalardan biriydi. Pazar gününden beri doğrulamadık. Bölümlerde gecikti haliyle. hepinize keyifli okumalar...

O günün sabahı...

Seha o akşam kızın evinde onunla kalmıştı ve bütün gece kucağında gördüğü kabuslar yüzünden sayıklayıp duran ve rahatsız bir uyku uyuyan kızı izlemişti. Çözüm düşünüyordu ama hiçbirinde aklının ucundan bile o çocuktan vazgeçmek geçmiyordu. Geçemezdi de...

Kızın karnına sevgiyle bakıyor, okşuyor ve orada küçük bir canlı olduğunu bilmek onu mutluluktan deli ediyordu. Ama sonra birden kızın irkilip, huzursuzlanması bu mutluluğa gölge düşüyordu.

Sabah altı olduğunda kızın başının altından kolunu çekip yataktan çıktı. Eşofman altı ile kazağını giyerek balkona çıktı ve bir görüşme yaptı. Neyseki arkadaşı erken uyanan biriydi (!) yoksa bu saatte onu uyandırmış olmak istemezdi.

Sonra içeri girdi, kızın dolabını açıp tek tek elbiselere baktı. Beyaz işlemeli bir elbise gürünce, “İşte bu!” deyip yatağın üstüne attı. Sonra arabasına inip, her zaman yedek bir takım kıyafet bulundurduğu bagajından kılıfın içindeki takımını alarak yeniden yukarı çıktı. Onu da kızın elbisesinin yanına koydu.
Sonra kızın başucuna gelip, saçını okşayarak, “Gazel...” diye fısıldadı. Kız önce mırın kırın edip onun tarafına döndü. Seha gülerek yeniden “Gazel...” dedi. Bu sefer yanağını okşamıştı.

“Efendim ya...” Hala gözleri kapalıydı, sanki bütün gece uyuyan o değilmiş gibi, gözlerini açamıyordu.
“Evlenelim mi?” diye sordu. Uykusundan azıcık faydalanmıştı sanki.
“Tamam. Beş dakika daha uyuyum sonra...”
“Ama daha duş alacağız, hazırlanacağız, evrakları da yetiştirmemiz lazım. Arkadaşım dedi ki eğer yetiştirmezsen evrakları yarına kalırmış. Çok pis tehdit etti beni.”

“Tamam ya, beş dakika...”
Adam “Üç... İki... Bi-“ diye mırıldanıyordu ki kız birden gözlerini açtı.
“Ne? Ne dedin sen?”
“Evleneceğiz. Bugün. Birazdan...” dedi. Sevimli olmak için de sırıtıyordu.
“Seha?”

Adam parmağını kızın dudaklarına bastırdı ve tüm duyguları gözlerine akın etmiş vaziyette kızın gözlerine baktı, “Lütfen Gazel... Ben o çocuktan vazgeçemem. Vazgeçmene de izin vermem. Seni seviyorum, bu aşkı seviyorum, seninle yaşamayı, seninle olmayı seviyorum ve senden, benden ve bu aşktan olan o meleği çok ama çok seviyorum.”

Kız gözyaşlarının arasında adamın yanaklarını avuçladı, “Bende seni çok seviyorum deli adam.”
“Biliyorum. O tuvalette gördüğün ilk andan beri aşıksın bana.”
“Ukala!” dedi ve adamın dudaklarına uzanıp, onu öpmeye başladı.

Seha zar zor ayrılmıştı tutkuyla onu öpen kadından, “Bebeğim inan şuan kalıp seninle sevişmeyi çok ama çok isterdim. Ama yetişmemiz gereken bir nikahımız var.”
“Yetişelim o zaman. Kendi nikahımıza gecikmek olmaz.”

***

Şuan...

Hüseyin salonda bir sağa bir sola gidiyordu. “Bunu nasıl yaparsınız?” diye de mırıldanıyordu. “Annene babana ne diyeceğiz biz şimdi?”
Seha oflayarak adama baktı, “Hüseyin abi, inan bebek açıklanması daha zor bir durumdu. En azından nikahı kıymıştık deriz.”

Hüseyin sinirle işaret parmağını salladı ona, “Ya öyle mi? Nikahı nasıl açıklayacaksın peki?”
Hüseyin’in aksine Seha rahattı, “Minareyi çalan kılıfını hazırlar diye bir söz vardır hiç duymadın mı?”

BİR YANGININ KÜLLERİ - ATEŞ SERİSİ II / FİNALOnde histórias criam vida. Descubra agora