Piyanist

3.4K 108 20
                                    

Fakülte kapısından çıkıp doğruca otobüs durağına ilerlemeye başladı genç kız. Bu duruma alışmıştı artık. Anne ve babasının bitmek tükenmek bilmeyen takıntılarının hedefi olmaktansa asosyal bir üniversite hayatı yaşamaya razıydı.

Elindeki bilgisayar çantasına hüzünlü gözlerle baktı birkaç saniye. Sevmezdi elektronik eşyaları. Tüm bu programlar, yazılımlar ve geriye kalan diğer saçmalıklar koca bir hiçti onun gözünde. İhtiyacı olan iki şey vardı: Bir kalem ve boş bir kağıt.

O, yazmak için doğmuştu. Tamam, belki biraz severdi konuşmayı ama hiçbir şey yazmak kadar mutlu edemezdi onu. Kendini en huzurlu ve mutlu hissettiği an daima kalemini eline aldığı an olurdu.

Montunun cebindeki gösterişli telefonunu çıkardı ve saati kontrol etti. Anlaşılan bugün şans ondan yana değildi çünkü uzun bir süre bekleyecek gibi görünüyordu. Kendisine tanınan bu bekleyişin bir işe yaramasını umarak kapattı gözlerini. Ardından tekrar açtı ve etrafı incelemeye başladı. Gördüklerini zihnine birer birer not alıyor ve durakta bekleyen insanları sırayla analiz ediyordu.

"Ne tuhaf insanlar var." diye geçirdi içinden. Kimi kızların yarısı kırpılmış gibi duran saçları kimi erkeklerin de havalı sandıkları son moda bereleri vardı. Hiçbirisi normal gelmedi ona. Belki de anormal olan kendisiydi de bunu ayırt edemeyecek kadar ilgisizleşmişti.

Asla dahil olmak istemediği bir hayata dahil oluyor daha da fenası bu duruma karşı çıkamıyordu. Aslında birkaç kez denemişti ama dikkate alınmamış ve annesi tarafından geçiştirilmişti.

Zihni düşüncelerle dolup taşarken soğuktan buza kesmiş ellerini montunun cebine soktu. İstese otobüs beklemesine gerek olmazdı. Babasının bu tip işler için harcayacak tonla parası vardı ne de olsa. Fakat o istememişti ayrıcalıklı bir sınıfa dahil olmayı. Hatta zengin olmayı da istemezdi kendisine bir seçim hakkı verilseydi. Normal bir aile nasıl oluyorsa öyle olmayı dilerdi kesinlikle. Belki o zaman üstündeki tüm baskılar ortadan kalkardı hem.

Otobüsün geldiğini görünce içindeki mutluluk hissine bıraktı benliğini. Eve gitmeyi seviyordu. En azından olmadığı biri gibi davranmak zorunda kalmıyordu orada.

Kalabalığın arasına karıştı ve onca hengamenin arasında ince fiziğini kullanarak kendisine bir yer bulabilmişti. Yolu uzundu ve insanların gereksiz konuşmaları hiç de cazip gelmiyordu ona. Çantasından müzik çalarını çıkardı ve insanların gürültüsünü bastıracak kadar yüksek sesli bir şarkı açtı. Son zamanlarda giderek sık dinlemeye başladığı metal şarkılardan biriydi bu.

Metal şarkıların en iyi yanı; onlar konuşmaya başladığında düşüncelerin susup geri çekilmesiydi. O yüzden kulakları ağrıyana dek dinliyordu bu şarkıları, sırf içindeki ateş sönsün ve hayellerinden birkaçı olsun o harabeden sağ kurtulabilsin diye.

Evlerine yakın bir durakta indi ve ayaza aldırmadan hızlı adımlarla sokakta yürümeye başladı. Etraf sessizdi. Belli ki insanlar bu soğukta dışarı çıkma taraftarı değillerdi. Hak verdi onlara.

Kapı zilini hafifçe çaldı ve annesinin "Geliyorum." dediğini işitti. Fazla da sürmedi zaten sevimli kadının gelişi.

Annesi tüm güleryüzlülüğüyle kapıyı açtığında, "Hoş geldin tatlım." dedi.

Kızsa sadece bir "Merhaba." sundu annesine.

Son zamanlarda artan içe kapanıklığı ailesi tarafından enine boyuna masaya yatırılsa da kendisine şahsen yapılan bir uyarı olmamıştı henüz.

PİYANİSTDonde viven las historias. Descúbrelo ahora