22- SEVMEK VE SEVİLMEK

60.8K 5K 3.3K
                                    


Evden zor bela çıkarken, bu evde olduğuma bir kez daha lanet ettim. Evde herkes diken üstünde oturuyordu. Aynı çatı altında bu kadar anlaşmazlık yaşanması, o kadar kötüydü ki. Ne yediğimiz yemekten bir şey anlıyorduk, ne de başka bir şeyden.

Evde sabahtan beri süren kavgaların sonucunda, annemin artık patlaması ve ağlaması ile onun yanında durmak zorunda kalmıştım. Bana ihtiyacı vardı. Ama diğer yandanda aklım Mahir'deydi.

Ona söz vermiştim yanına gideceğime dair, ve geç kalmıştım. Yakınlaştıktan sonraki gün böyle bir şey yapmam beni bile üzmüştü. Telefonu olsaydı haber verebilirdim ama o bile yoktu.

Havanın kararmasına birkaç saat varken, sonunda evden kaçabilmiştim. Elimi montumun cebine koyup, mezarlığın olduğu köşeye döndüm. Yerdeki yeni yağmış olan karlara bakarak girerken, diğer yandan da hızlı olmaya çalışıyordum.

Kollarımı biraz daha sıklaştırıp, ağzımdan nefes alırken birden sert bir şeye çarpınca irkildim. Dengemi sağlamayıp düşecekken, kolumdan tutulunca gözlerimi sonuna kadar açıp beni tutan kişiye baktım.

Mahir karşımda dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme ile suratıma bakıyordu. Gözlerim dudaklarında uzunca bir süre oyalanırken, bakışlarımı yeniden güzel gözlerine çıkardım. Onu görünce içimdeki tüm huzursuzluk gitmişti.

"Bana..mı..geliyordun?" diye sordu hâlâ kolumu tutarken. Kafamı salladım.

"Evet, biraz geç kaldım. Evden çıkamadım." üzgün bir şekilde konuşunca onun rahatlamış ifadesine anbean şahit oldum. "Sen nereye gidiyordun?"

"Sen.. gelmeyince.. merak.. ettim." dedi kolunu çekip, bakışlarınıda aynı saniye çekmişti. Utanmış mıydı? Gülümseme engel olamadım.

"Demek bugün sen bana gelecektin." şuan sokağın ortasında rahatça konuşuyorduk, çünkü yine yoğun bir kar yağışı olduğu için kimse dışarıda değildi.

"Gelirim." dedi sadece, bir kelime bana çok şey ifade etmişti. Yüzümü inceledi, ardından üzerimi süzdü birkaç saniye.

"Eve..gidelim.. üşüme." dediğinde kafamı salladım.

Yan yana yürürken, kollarımız birbirine değiyordu. Kaçamak bakışlar ile birbirimize bakarken, huzurlu sokağa girdik. Yine yere bakıp yürüyordum.

Bahçesinin olduğu köşeye geldiğimizde, içeri doğru girdik. Ama saniyeler sonra birden kolumu tutunca kafamı kaldırıp onun yüzüne baktım. Kaşları çatılmış önüne bakıyordu. Beni hafifçe arkasına aldığında baktığı yöne çevirdim meraklı gözlerimi.

"Kimsin.." Mahir seslendiğinde, kapının önünde elinde bir poşet ile duran parkalı adam bize doğru döndü.

İlk önce Mahir'i inceledi, daha sonra beni. Daha sonra hafifçe yürümeye başladı yanımıza doğru. Mahir elini beline attığında, silahının yanında olmadığını hatırlamış olacaktı ki sinirli bir nefes aldı.

"Selamün aleyküm." dedi adam doğu ağzı ile. "Ben tepenin oradaki evlerde oturuyorum."

Ben çatık kaşlarım ile olayı anlamaya çalışırken, Mahir hala her an bir şey olacakmış gibi duruyordu. Adam ikimizdende cevap gelmeyince yeniden konuştu.

"Geçenlerde oğlumu kurtarmışsın... Deran'ın babasıyım." dedi mahçup bir ifade ile. Mahir'in gözleri kısılırken, hatırladığını anlamıştım. Çünkü biraz daha rahatlamış görünüyordu.

"Allah razı olsun..." dedi adam, ardından elindeki poşeti uzattı bize doğru. "Daha öncede gelmek isterdim ama elim boş gelmeyeyim diye. Kayısı çekirdeği getirdim."

DELİ Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz