Tanıtım

1.1K 88 13
                                    

Sonbahar mıydı yaşadığı yoksa kış mıydı? İpin ucu neresinden tutarsa tutsun elinde kalıyordu ve ne yaparsa yapsın kendini sokağa atılmış kediden farklı görmüyordu. Büyük umutlarla çıktığı kapının önünde hayal kırıklıklarıyla dikilirken, hayatın acımasızlığına bir kere daha lanet ediyordu.

Oysa onunla nefes aldığına inandığı adama sığınacak, elinden tutacak, yeni hayaller kuracaktı. Titrekçe aldığı soluklar boğazında düğümlenirken durmak için gün sayan yüreği son bir gayretle yeniden atmaya çabaladı. Ne kalp hastasıydı ne de başka bir şey, sadece aldığı “ah” o kadar büyüktü ki ağırlığının altından kalkamıyordu. 

Bedenindeki hissizliğe bir kere daha lanet ederken, kolları iki yanında sallanıyordu. Bir kez daha düşünmeye fırsat vermeden sağ elini yumruk yaparak yukarı kaldırdı ve tahta kapıya vurdu. Güçsüz olan ilk darbe ahşap kapıyı yerinden dahi kıpırdatmazken diğeri daha güçlü indi kapının gövdesine.

Bitip tükenmişti kadın!

Yıkılmışlıklarıyla omuzları hep düşüktü ancak bedenindeki acizliği bir şekilde saklamakta ustalaşmıştı. Gözlerinden akan yaşlar yağmur suyuna karışırken kızaran gözlerini saklamak adına başı önündeydi. Hıçkırığını bastıran gök gürültüsüne şükür ederken sarsılan omuzları için bir kılıf bulamıyordu.

Dakikalar sonra ahşap kapı büyük bir gıcırtıyla aralanırken nasıl göründüğüne aldırmadı. Uykusuzluktan çok ağlamaktan içleri kızaran gözlerini kapı ardındaki donuk bakışlı gözlerin sahibine çevirdi. Bir zamanlar binbir anlam taşıyan gözleri şimdi bomboş bakıyordu. Burada ne aradığını sorguluyor olmalıydı. Haklıydı!

Saçı başı dağınık, gözaltları koyu halkalarla bezenmiş soluk bir ten karşıdan nasıl görünüyorsa öyleydi işte kadın! Çokça hastalıklı, keş ya da daha fazlası ne olabilirse ne kadar fazlası olabilirse öyleydi. Kendi hâlinin farkındaydı. O yüzden de nasıl göründüğünü çok fazla umursamıyordu.

Artık umursamazlık da diğer bir maskesi olmuştu kadının… Öncekiler gibi…

Çünkü zaman ondan sadece hayallerini çalmakla kalmamış fazlaca yıkıma sebep olmuştu. Sorgulayan bakışların altında ezilmeye devam ederken, nihayet yıkımına sebep olduğu bedenin karşısındaydı. Kendiyle aynı mezara koyduğu adamın vebalini hep çekmişti şimdi ağırlığında boğuluyordu.

“Kaybettim.”

Suskunluğunu tek kelimeyle bozarken, aralarındaki rahatsız edici sessizliği de yok etmek istemişti ancak görüyordu ki bir faydası olmamıştı. Adam hala susuyordu. Kısa bir müddet daha soluklanmaya devam etti kadın.

Hala boş bakışların tesiri altında sorgulanıyordu. Dudakları konuşmak istercesine birkaç defa aralanmış olsa da nereden başlaması gerektiğini bilemediğinden geri kapanmıştı.

“Bu hayata karşı olan savaşımı,”
“Umutlarımı,”
“Senli hayallerimi,”
“En önemlisi de benliğimi kaybettim.”

Tane tane dudakları arasından sızan kelimeler geldiği durumu anlatırken ters bir tepkiyle karşılamaktan hem ölesiye korkuyor hem de utanıyordu.

Ancak bu saatten sonra utancın kime faydası olurdu. Sahi utanması kalmış mıydı? Belki kalmamıştı ama yine de yılmamış, aldığı her nefes sonrası bir kelime sıkıştırmaya devam etmişti. Tek bir duygu kırıntısı aradığı gözlerin sahibine bakarken, o gözlerde ne aradığı duygu vardı ne kırıntıları… Hiçbir şey yoktu.

Gerçek hiç bu kadar acı olmamış, canını bu kadar çok yakmamıştı.  Zor da olsa anlıyordu artık onda hiçbir şey bırakmamıştı.

Kadın bilmese bile adam kapıyı araladığı andan beridir o anda takılı kalmıştı.

Kapı pervazına dayanan adamın eli istemsizce kaşıyla göz kapağının kıyısını süsleyen izin üzerinde gitti. Parmakları pütürlü deriyi okşarken ilk günkü gibi sızlayan yaraya dokunmaya devam etti.

Kimse neden olduğunu bilemese de o iz her iki yürek için de yangındı. Biri eserini izlerken diğeri o günün acısını hatırlarcasına sızlayan dokuyu okşuyordu.

Kadına baktıkça derisi sızlıyor sızladıkça aklı maziye kayıyordu. Boş bakışların altında üşüyordu kumral kadın. Ela gözleri adamın kara deliği andıran gözlerinde gezinirken, dudakları aralanan dudakların arasından sızacak olan iki kelimeyi duymak için sabırsızca titreyerek büküldü.

“Hayaller,” dedi adam tok sesiyle.
“Hayaller domino taşları gibidir.”
“Yanlış attığın her adım,”
“Düşünmeden yaptığın tek hamlede onların dağılışını izlemeni sağlar.” Sonra sustu adam. Aklına dolan anılarla kaşları daha çok çatılırken, karşısında yıkılmak üzere olan bedene gece karası gözlerini kısarak baktı.

“Çok sevdiğim biri vardı bir zamanlar. Bir de onun sürekli söylediği bir söz; her defasında ‘Hayaller tek kişiliktir. İkinci bir kişi o hayallerde yer alamaz.’ derdi.” Solukları kesik kesik karşısındaki bitap düşmüş bedenin yüzüne vuruyordu.

Duygusuzca sıraladığı kelimeler sonrasında aynı bakışlarla izlemeye devam etti kadını. Kadına o kadar çok yoğunlaşmıştı ki hızlanan soluklarının farkında bile değildi. Öyle ki içindeki zehri bir şekilde akıtmak için an kollayan benliği her zaman olduğu gibi bugünde tetikteydi.

Kumral kadın inlercesine başını eğdiğinde, yalanlar üzerine kurduğu hayatın yansımasını gece karası gözlerin ardında saklanan acıda görüyordu. Bunca yıl sonra bile tek kurtuluşu olarak saydığı kapının ona çoktan kapandığını kendi sözlerinin yüzüne vurulmasıyla anlıyordu. 

“Hayal kurmayı bırakın bayan,” kısa bir an kelimeleri toparlamaya çalışarak soluklandı.
“Çünkü karşınızda kurduğu hayallerin altında bırakılmış bir adam var!” diyerek sözlerini bitirirken dayandığı yerden doğruldu ve beklemeden kapının arkasına geçti. Kadının gözlerinin içine bakarak eğreti tuttuğu kapıyı dışarıda bırakmaya yemin ettiği geçmişin acı izinin yüzüne kapattı.

Kadın kapıyı tutmak için öne atılırken tutmakta geciktiğinin farkındalığıyla olduğu yerde kalakaldı. Avuçlarını kapının pürüzlü yüzeyine bastırırken alnını da ellerinin üstüne yasladı.

“Mirza’m!” dedi ağlamaklı bir sesle. “İzin ver bir kere anlatayım. Bilmediğin şeyler var!”

Ama ne onun yaşadıklarını anlatmaya ne de adamın duyacak olduklarını kaldırmaya gücü vardı. Hayatında hep benim izlerimi taşıyacaksın! dediği adamın yüreğinde bıraktığı izleri sayacak olsa her izde omuzlarına binecek olan yükü taşıyamazdı.

Lakin o hâlâ iz bırakma peşindeydi.

Acı Eşiği - Alamet Where stories live. Discover now