12: "razıyım denizine karışmaya"

7.5K 870 925
                                    

Adnan Şenses - Güzel Gözlerine

medyadaki şarkıyı keşfettiğim için çok mutluyum, dinlediğim ilk anda bu hikayedeki iki çocuğum için çok özel olacağını hissettim. ve öyle de olacak. olur da bir yerlerde duyarsanız, aklınıza bir çift yeşil ve ela göz gelsin (:

BÖLÜM 12: RAZIYIM DENİZİNE KARIŞMAYA

"Annem bunu hep üç yumurtayla yapardı," diye mırıldandım, Yadigâr teyzeyi izlerken. Henüz pandispanyasını hazırladığımız keki karıştırmakla meşguldü. Yolluk ve Ankara'da yiyebilmemiz için çıkın hazırlıyordu. "Bana da hep yumurta kokusu gelirdi, yiyemezdim hiç. Demek iki tane koymak gerekirmiş."

"Yumurta küçük olmadığı sürece ben hep iki tane koyarım," diye cevapladı yeşil gözlerini bana çevirerek. "Yoksa dediğin gibi yumurta kokusu gelir."

"Tarif mi yarıştırıyorsunuz siz?" Boncuklu iplerin arasında beliren Öztürk'ün meraklı bakışları ikimizin üzerindeydi. Saat öğlene gelmiş olmasına rağmen hâlâ açık mavi renkteki gecelikleriyle duruyordu. Gençliğinden kalma olmalıydı ki kolları birazcık kısa olmuştu ve çok tatlı duruyordu. "Hem anne sen benim saçımı kesmeyecek miydin? Ne ara kek yapma işine giriştin?"

"Sana üç kere gel dedim gelmedin. Şimdi de sen beni bekle."

"Ne kadar sürer işiniz?" Omzunu kapı pervazına yaslayarak sordu.

"Az kaldı, birazdan sobaya atarım bunu."

Kısa bir süre bana baktıktan sonra tekrar annesine döndü. Bu evdeki dördüncü yani son günümüzdü. Öztürk iki gün boyunca sabah erken çıkmış, gece vakti eve dönmüştü. Ben de vaktimin çoğunu Yadigâr teyzeyle geçirmiştim. Öztürk'ün yokluğunda bana İstanbul'u gezdirme görevini o devralmıştı. Anadolu yakasına da beni o götürmüştü. Elli dört yaşında olmasına rağmen yirmilik genç kızları aratmayacak güce sahipti. Benim nefes nefese çıktığım yokuşları o elinden gelse koşarak hiç yorulmadan çıkardı.

"O zamana kadar tıraş olayım ben de," dedi ve boncukların arasından çekilip banyoya doğru ilerledi. Arkasından birkaç saniye baktıktan sonra tekrar Yadigâr teyzeye döndüğümde onun dudaklarındaki tebessümle bana bakıyor olduğunu gördüm. İmalı bir gülümsemeydi.

"Ne oldu?" dedim, gülümseyerek. O kadar güzel bakıyordu ki merak etmiştim sebebini.

"Hiç," dedi tekrar önüne dönerek. "Bir şey olmadı." Hazırladığı kek hamurunu yuvarlak tepsiye koyup, "Şimdi pişme vakti," dedi, tepsiyi eline alarak. "İnanç şu radyoyu al da gel kuzum, birazdan şarkı kanalı başlayacak."

Hızlıca tezgâhın üzerindeki radyoya ilerledim. "Radyo çalışıyor mu?" diye sordum hevesle.

"Çalışıyor tabii. Şarkı dinlemeyi sever misin?"

"Tabii ki," dedim, elimde radyoyla peşinden ilerlerken. Elindeki tepsiyi sobanın pişirmelik kısmına koyduktan sonra radyoyu elimden alıp birkaç tuşuna bastı ve sonra çubuğunu biraz uzattı.

O sırada cızırtılı bir şekilde konuşan bir adamın sesi odada yankılandı. Henüz ne dediği anlaşılmıyordu. Yadigâr teyze biraz daha radyoyla oynadıktan sonra ses parazitli olsa da daha anlaşılır bir hale gelmişti.

"Şimdi sırada Adnan Şenses'ten Güzel Gözlerine şarkısı var. Bu şarkı benden güzel gözlü sevdiğinize gelsin..."

Ve müzik girdi.

"Bu şarkıyı çok severim. Daha önce hiç dinledin mi?" diye sordu samimi gülüşüyle. Kafamı iki yana salladım. Adnan Şenses'i meşhur bir dil sürçmesi haricinde duyduğum söylenemezdi. Aklıma gelen o röportajla dudaklarım istemsizce kıvrılmıştı.

Zamanın Eli Değdi Bize ✘ gayWhere stories live. Discover now