11~Yeni Mi Arkadaşlar?

83 41 33
                                    


Teneffüs olduğunda ağırlaşmış başımı koydum sıranın üzerine. Bedenim ne kadar yorgunsa, ruhum da bir o kadar yorgundu, ağrıyordu, çok hastaydı. Beynimin içindeki binlerce ses aynı anda konuşuyordu, sanki beni delirtmek isterler gibi.

Gözlerimi kapatmış, kendi sessizliğimde boğulurken bir el dokundu omzuma. Gözlerimi açtığım an ölecekmiş hissiyle gözlerimi açmadan, "Ne var?" diye yönelttim sorumu. Sesinden anladığım kadarıyla Deniz, "Kalk hadi, gidiyoruz!" dedi emir verir gibi. Gözlerimi açıp dikleştirdim sırtımı, "Nereye?", "Senin hiç arkadaşın var mı?", sinirlenerek cevapladım ukalaca sorusunu. "O pansumanı bana yapışman için değil, insanlık için yaptım!" Derin bir nefes vererek tekrar konuşmaya başladı, "Tamam, biliyorum. Sadece, bizim pek arkadaşımız yok da yani bizimle takılsan...?" bu dediğini ne kadar mantıksız bulsam da neye dayanarak, karar verdiğimi bilmeyerek, Deniz'in önünden geçip, topallayarak yürümeye başladım.

Bana yetişip yanımda yürümeye başladı. Şu an beynim o kadar boş, o kadar vasıfsızdı ki bacağımdaki acıyı bile çok az hissediyordum. Deniz, "Neden topallıyorsun?" dedi bir anda, bense uzaklara dalmıştım o ana kadar, irkilerek cevapladım sorusunu, "Bacağım ağrıyor sanırım." , "Sanırım mı? Komiksin!" dedi kıkırdayarak. Gülümseyerek konuşmaya başladım, "Eee nereye gidiyoruz şu an?"

Yangın merdiveninin yanındaki sınıfın kapısında durup, "Bilmem, bakarız..." dedi umursamaz bir tavırla. Biz kapıda beklerken birden açıldı kapı, sınıftakiler sanki ilkokul çocuğu gibi koşuşturarak çıkıyorlardı sınıftan.

O kadar geri çekilmeme rağmen devenin teki gelip bacağıma neredeyse tekme attı. Bir saliselik dünyam dursa da çocuğu tutup duvara yapıştırdım, "Hayvan, önüne bak! İnsan var burada!", çocuk şaşkınlıkla yüzüme bakarken, acımın üzerine sinirimi alamamış olmam da eklenince okkalı bir tokat geçirdim suratına. "Demek ki sayısal sınıflar akıllı değil, beyinsiz oluyormuş! Yürü git ya şuradan!"

Arkama dahi bakmadan, topallaya topallaya, sınıfa gidip, hocadan aldığım malzemeleri alıp, yangın merdivenlerine gittim.

"Al Yağmur! Bok vardı okulda Yağmur!" bir an hissizleşmeye başladığımı sansam da düşünceleri beynimden defettim.

Hala pansuman yapmaya çalışırken merdivenden gelen seslerle daha da hızlandırdım işimi. Pansumanın sonuna doğru merdivenlere doğru iki gölge uzandı. Kafamı kaldırıp baktığımda gölgelerin sahibinin, Deniz ve güzel kokulu çocuk olduğunu gördüm.

Bacağımı kendime çekip, saklamaya çalışırken bir yandan da onlara laf yetiştirmeye çalışıyordum. "Sizin ne işiniz var burada?!", hiddetle sorduğum soruya, güzel kokulu çocuk sadece bacağıma bakarak, kayıtsız kalırken, Deni cevap verdi, "Bacağının kötü olduğunu düşünüp yanına geldik."

Önüme dönüp işime devam ederken bir yandan da konuşuyordum, "Bacağım iyi, yanıma gelmenize hiç gerek yoktu! Kendinize sakat bir arkadaş yerine daha sağlıklı arkadaşlar edinebilirsiniz!"

Ben Deniz'in konuşacağını sanırken, güzel kokulu çocuk sakız çiğnerken, tam karşıma oturup saçlarını düzeltti. "Bu çamura batan ayağın mı?"

Sorusuna cevap vermeyerek, kalkıp, gitmeye yönelince olduğum yere geri düştüm.

Sert sesiyle tekrar konuşmaya başladı, "Vasküler bir durum mu? Dermatolojik bir şey mi?", dedikleri beynimde yankılanırken şaşkınlığımı korumak büyük bir çaba sarf ediyordum.

Yüzümün her santimini incelerken, gözlerimde durup tekrar konuşmaya başladı, "HSP mi? Şaşırmasana biliyorum işte!", ağzımı açsam kelimelerim boğazıma dizilecek, konuşamayacaktım. Onu onaylayarak kafamı salladım.

YAĞMUR GECESİWhere stories live. Discover now