52.bölüm

265 19 0
                                    

Odamın kapısı çalınca "Yalnız bırakın beni rica ediyorum" dedim, gözlerimden yaşlar teker teker ve yavaş yavaş süzülüyordu.

"Azra, sen onu dinleme" dedi Ünsal komser.

"Ben...artık gidiyorum" dedim.

"Nereye ? Ne gitmesi saçmalama" dedi.

"Abi, ben şu bir yıl içinde kendimi suçlu hissettim, ben Hazar'ı kurtaramadım, benim yüzümden...öldü" dedim.

"Hayır senin yüzünden değil, senin elinden hiç bir şey gelemezdi ki" dedi.

"Gelirdi, onu kurtarmaya gide bilirdim, bir yolunu bula bilirdim, giderken de zaten yolum kesildi, Hazar'ı kurtaramadım" dedim.

"Azra hiç bir yere gitmiyorsun, bu konu burda kapanmıştır" dedi ve odamdan hızlıca çıkıp kapıyı kapattı.

Ben bir kere kafaya koymuştum gitmeyi, o kadar çok istiyordum ki, herșeyi bırakıp gidebilecek durumdaydım.

Bütün gün odamda kalmıştım ve gece uyuyamamıştım. Duygusal bir müzik dinleyerek penceremin önünde derinlere dalmıştım. Aklıma Hazar geldi, onunla babası için yaptığımız sahte evlilik aklıma geldi, birbirimizi sevmiyorduk ama yinede imam nikahıyla evlenmiştik. Bu evde bana saldıran kim olduysa hepisine karşı çıktı, beni bir tokattan bir kötü sözden hep korumuştu, ona o kadar borçluydum ki, ama borcumu ödiyemeden gitti, beni bırakıp gitti ve bunun tek sebebi bendim.

Kara Sessiz olup bazen baskına gittiğimde arada silah sesleri duyardım ve o silah sesleri sürekli bana Hazar'ın ölümünü hatırlatıyordu, sürekli morgda gördüğüm cesedi geliyordu aklıma, o kadar kötü hissediyordum ki kendimi, şu koskocaman bir yıl içinde unutamadım, morelim bozuldu psikolojim alt üst oldu, bakmayın böyle güçlü durduğuma, Hazar'ın intikamını alamadığım için kendimden nefret ediyorum, Baba Polat'ın hapise girmesini değil, ellerimden ölmesini istiyordum. Belki yapmak istediğim çok kötüdür, belki de haklıyımdır, hatta belkide düşmanı affetmek daha hayırlıdır Rabbim'in dediği gibi, ama ben affedemiyordum, canım çok yandı, yaktıkları gibi canlarının yanmasını da çok istiyordum. Tek hayalim Baba Polat'ı öldürmekti, hapise girmesi yetmemişti bana, içim soğumamıștı o yüzden de onu öldürmem şarttı.

Komidinin üstünde bir vazo vardı ve içinde bir buket gül vardı, montumu giyip buket gülü elime aldım, sonra sessizce aşağı indim, botlarımı giyip sessizce malikaneden çıktım.

Malikanenin önünde hala koruyamucu polisler olduğu için onlar beni fark etmeden bahçeye doğru gidip ordan ormana girdim, oldukça sessizdim tabi ki, namı değer Kara Sessiz'im ben.

Ormanın en dibinde, ufak ağaçların arasında sır gibi sakladığım motorumu çıkarıp malikaneden yeterince kadar uzaklaşmaya çalıştım, motorumu tutuyordum, tabi ki üstüne binip çalıştırıp gidemezdim, olduğum noktadan polisler motorumun sesini duya bilirlerdi.

Ormanda malikaneden yeterince kadar uzaklaştım ve bir yola çıktım, orda motoruma binip gittim.

Nereye gideceğimi çok iyi biliyordum, gönlüm sızlıyordu, içim titriyordu ama yinede gitmem gerekiyordu.

Bir süre sürdükten sonra nihayet istediğim yere vardım, motordan inip durdum. Motorumun çantasında ki buket gülü alıp yavaşça yürüdüm, etrafıma bakındım, buraları aydınlatan bir fener vardı, ben uçurumun kenarındaydım, aşağıda deniz vardı. Elimde buket gülle öyle dondum kaldım, buralarda Hazar'ın kanı vardı, yerde kalmıştı, tamda burada vurulmuştu, bir yıl geçti ve o kan hala şu kayanın dibindeydi, kırmızı değil de kahve rengi siyah nokta gibi olmuştu, kuru kan.

Gördükçe içim parçalanıyordu, içim parçalandıkça ağlıyordum, bu hayatta hiç bir şeye hıçkırıkla ağlamadığım halde şimdi hıçkırıkla ağlıyordum hemde Hazar için. Onunla geçirdiğim anlar aklımda canlandıkça daha fazla ağlamaya başladım, kalbimi söküp alsalardı bu kadar canım yanmazdı gibime geliyordu, içimde o yangın beni yaktıkça yakıyordu ama yakında Hazar'ın katillerini de yakacaktı, Hazar'ın ölümüyle alakalı herkesi diri diri yakacaktım.

"Özür dilerim, seni kurtaramadım Hazar, hepsi benim suçum, engel olamadım, oysa ben sana canımı bile verirdim, ama...yapamadım, engel oldular yapamadım...özür dilerim...affet beni" diyip hıçkırıkla ağladım.

Şu okyanusun suyunu getirselerdi yinede şu içimde ki yangın sönmezdi katiller ölmedikçe.

Omuzumda bir el hissettiğim an bana dokunan kişiye doğru döndüm.

Karşımda duran kişi Hilal'lıydı, bana derin derin bakıyordu, ben ağlamaya devam ettim, başımı önüme çevirdim tekrar.

"Hilal'lı, Hazar...benim yüzümden öldü, o gitti, her şey benim yüzümden, onu kurtaramadım" dedim ağlayarak.

"Kendini bu kadar yıpratma" dedi.

"Beni seviyormuş, bana bunu neden söylemedi. Baksana, öldü gitti, insan sevdiğini söylemez mi, ölüm var sevdiğim bilsin demez mi. Hazar, neden söylemedin neden" diyip tekrar ağladım.

"Azra...kader böyleymiș" dedi ve haklıydı.

"Katilleri hapiste, rahat ol" dedi ama onlar ölmeden rahat yoktu bana.

Buket gülü birden uçuruma fırlatıp "Seni asla unutmayacağım Hazar" dedim.

"Hadi gel gidelim" dedi Hilal'lı.

"Sen git, ben biraz daha kalacağım burda, yalnız kalmak istiyorum" dedim.

"Ama..."dediği an sözünü kestim.

"Lütfen beni yalnız bırak, söz eve gideceğim sonra" dedim.

"Peki" diyip gitti.

Bir kaç dakika oturdum uçurumun kenarında, derinlere daldım, bir kez daha Hazar'la geçirdiğim o güzel günleri düşündüm, o zamanlar pek iyi günlerim değildi ama artık kıymetini biliyordum çünkü Hazar ölmüştü ve o günler kalan tek hatıraydı.

"Demek burdasın Azra hanım !" dedi sesinden nefret ettiğim pislik. 

Kanun Kaçağı 1 (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن