12. Bölüm

316 34 4
                                    

12. bölüm

#Kaçar herkesten, durmaz bir yerde, anne ölünce çocuk, çocuk ölünce anne.

🍷🍷🍷

Günler öyle anlamsız ve hızla geçiyordu ki, küçük Kübra artık küçük değildi. Acıları onu büyütmüştü. Bazen hayat zorlaşır. Zaten zordur hayat, yaşamak zordur. Ama bazen öyle bir çıkmaza girersin ki, sanki labirentin içinde kaybolmuşsun. Kimse seni bulamaz hatta sen bile seni bulamazsın. Sen bile seni tanımazsın. Bazı insanlar vardır ki, ayna ile araları pek iyi değildir ve yine bazı insanlar vardır ki aynaya baktığında kendilerini tanımakta güçlük çekerler.

Bazen ölmek kurtuluştur, ölmek zaten kurtuluştur. İnsan ölümden korkmaz, sevdiklerini kaybedince, insan ölümden, ölmekten, ölülerden ve mezarlıktan korkmaz, eğer çok sevdiği biri öldüyse...
O zaman anlar ölümden korkulmayacağını. Kişiyi bu hâle getiren sevdiğinin gitmiş olması değil, onun bir daha gelmeyecek olmasıdır. Yani özlemdir. Zaten yakınını kaybedenler daha iyi bilirler ki, o sevdiği, o yakını öldü gitti diye değil, bir daha hiç gelemeyecek yani çok özleyeceğim diyedir onca keder, onca göz yaşı...

Kişi bu acıları yaşadıkça duygu, bir olay, kimse ya da nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu, uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenim olmaz. Yani duygusuzlaşır. Tabi ki bu sonsuz değildir. Şu sözün üstünü çizmek isterim "zaman ilaç değildir!"
Sonra tekrar acıyı hisseder. Aslında bu iyi bir şey, yani acıyı hissetmek...

İnsan tekrar güneş ışığını, aydınlığı, dişlerini fırçalamayı, kendine bakım yapmayı ve ilk önce bizzat kendini sonra çocukları, bitkileri, çiçekleri sevemeye başlar. Kısaca tekrar dünyayı sever. Kısaca tekrar dünya ya dalar. Hatta belki bir gün âşık bile olur.
Vefat eden o çok sevdiği annesini veya babasını bir gün unutmaz ama artık aklına daha az gelmeye başlar. Ve her aklına geldiğinde daha az acı hisseder.

Zaman ilaç değildir ama kişiyi iyileşmeye hazırlar ve insan eskisinden daha da güçlü bir şekilde ayağa kalkar. Tıpkı küçük yaşta annesini kaybeden küçük masum Kübra ve niceleri gibi... Ama onlar ne olursan olsun, ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar asla içindeki o boşluğu dolduramazlar. Tam mutlu oldukları anda, tam kahkaha atacakları anda sanki biri gelip o acısını hatırlatır da o gülüşün yerini boğazından aşığı doğru ince bir sızı ve hüzün alır.
İnsan mutlu olduğun da aniden gelen bir hüznü yaşıyorsa bilin ki o kişi çok özlüyordur.

Kübra karanlık bir günde bir ses duyar. Bu ses çok tanıdıktır. Bu ses... bu ses annesinin sesidir. Her yer bulanık ve karanlıktır. Etrafın zifiri karanlığına aldırış etmeden, daha bastığı yeri bile bilmeden, görmeden çıplak ayakları ile o sese doğru ilerler ve ilerledikçe karanlık azalır. En sonunda o kadar yaklaşır ki sese ama kimseyi göremez. Tam umudunu kesmişken bir ses daha duyar "Kızım!" diye. Heyecanla arkasını döner ve annesi oradadır işte. Hiç tereddüt etmeden koşa koşa annesine öyle sıkı sarılır ki, ciğerlerini annesinin o cennet kokusu ile doldurulur ve ağlayarak "anne!" der, daha bir şey diyemez. "Anne seni çok özledim, geleceğini biliyordum, sana bir şey olmadığını biliyordum, senin ölmediğini biliyordum." der. Ve incecik sesi ile tekrar "çünkü anneler ölmez değil mi anne?" Der, annesinin Ceylan gözlerinin içine bakarak.

Kübra cevap bekler annesinden. En ufak bir tasdik ister ama sessizlik çöker bir süre. Aynur’un tek cevabı bir çift sulu göz ve art arda gelen gözyaşlarıdır. İkisi de öylece sarılırlar. İkisi de dakikalarca susarak konuşurlar. Sonra Aynur, kızının sulu gözlerine bakar ve kızının gözlerinden akan damarları siler. Sonra da kızına "Sen çok güçlü bir kızsın." der, sessizce ve devam eder, "Unutma Kübra! Sen benim kızımsın. Sen güldüğünde ben mutlu olurum, sen ağladığından ben yürekten yanıyorum. Sen her zaman mutlu ol ki bende mutlu olayım. Senin her zaman yüzün gülsün canım kızım. İyi ki varsın."
"İyi ki varsın değil, iyi ki varız de anne." Aynur devam eder, "Seni bana veren Rabbime binlerce kez şükürler olsun. İyi ki senin gibi bir kızım olmuş. Sen benim bu hayatta sahip olduğum en değerli varlığımdın, sen benim dünyalardan daha çok sevdiğim canım kızımsın. Melekler görünmez derler ama benim Kübra'm, benim kızım, benim meleğim görünüyor. İnan bende seni çok özledim. Güçlü duracağını biliyorum " Derken sesi gitti annesinin.
Kübra gözlerini açtığında da hissettiği acı ile tekrar dener uyumak ve annesini tekrar görüp, ona tekrar sarılabilmek için...

Dün gece ağlayarak uyuya kaldığı aklına geldi Kübra'nın. Ve tabi gördüğü rüyası. Islanmış yastığına bakar küçük kız, belli ki uykusunda akan gözyaşları neredeyse sırılsıklam etmiş yastığını, gözlerinde ki acıyı hisseder. Bu acı uykusuzluktan mı yoksa saatlerce ağlamaktan mı bilemez. Çünkü her ikisindendir...

Siz uykunuz da hiç ağlayacak kadar acı çektiniz mi?

🍷🍷🍷

Gözleri sınırsız bir hüzünle doluydu. Gözleri öyle büyümüş öyle büyümüştü ki, Bangu Sinemasının perdesini doldurabilirdi neredeyse. Ve öyle korkunç bir acı vardı ki bu gözlerde, ağlamak istese bile ağlayamazdı.
(Şeker portakalı)

İNTİHAR.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin