_32_ Yilga

49 9 56
                                    

Medya: Kayahan Bir aşk hikayesi

●●~●●●

Bir adım cesaretin ilerisi bizi nereye götürür? Uçuruma mı? Mutluluğa mı?

●●●~●●●

Elra sıkı sıkıya Adid'in elini tutmuştu çünkü heyecanını başka nasıl bastıracağını bilmiyordu! "Cidden gidiyoruz değil mi Adid?"

Adid arabayı otomotik sürücüye bırakıp Elra'ya döndü. "Bunu daha önce yapmalıydık aslında."

Elra derin derin nefes aldı. "Yilga'ya giden diğer çiftleri öyle sakin görünce normal bir ritüel gibi olur sanmıştım. Nasıl sakin kalabiliyorlardı öyle?"

Adid, Elra'nın ellerini tutup öptü. "Bende en az senin kadar heyecanlıyım Gelinciğim."

"Yol kısaldıkça heyecanım artıyor ama..."

Adid radyodan sevdikleri bir şarkı açıp otomatik sürücüyü devre dışı bıraktı. Kendisi de çok heyecanlıydı ve bu heyecanı bastırmak için her hangi bir şey yapmayacaktı! Hem Elra'nın heyecanlı hali bir başka güzel oluyordu hem de uzun süredir ikisinin de beklediği bir anın heyecanını yaşamak istiyordu. Yol boyu internetten okudukları kadar neler yapacaklarını nasıl davranacaklarını konuştular bir süre sonra dağın tepesine varmışlardı. Görevliler onları karşılayıp içeri davet etti, şanslarına etraf fazla kalabalık değildi!

Yilga, Hiron'un en büyük ve ünlü dağıydı. Masmavi dağları baharın bitimine yakın rengini sarı, kırmızı ve kahverengi yapraklara bırakmaya başlıyordu. Antik bir kentin kalıntılarını bağrında taşıdığı ve görsel güzelliği için binlerce ziyaretçi ağırlardı. Dağın koruma altına alınan kısmında ise nesilleri tükenmek üzere olan hayvan ve ağaç türleri bulunuyordu. Yilga'yı önemli yapan bir tek bunlar değildi elbette, dağın içinde kutsal bir mekan vardı. Dağın içindeki bir oyukta olduğundan oraya da Kutsal Yilga deniliyordu. Evlenmek isteyen kişiler Yilga'yı ziyaret ederdi.

Adid ve Elra el ele dağın içine girdiklerinde onlara eşlik edenler kapıda kaldı ve bir adamla kadın yanlarına geldi. Beyaz elbiseler giyen ikili orta yaşlıydılar. Biri Elra'ya diğeri Adid'e eşlik etmek için geldiklerini söyleyerek onlara yolu gösterdiler. Gelen çiftler ayrı ayrı hazırlanır ve Yilga'ya öyle giderlerdi. Dağın içi geniş bir şekilde oyulmuş ve ışıklandırılmıştı. Etraf rutubet ve ya başka bir olumsuz duruma maruz kalmamıştı. Kısa bir süre sonra bir kapının önünde durmuşlardı.

Yardımcı kadın kapıyı açıp, "Burada yıkandıktan sonra giyinmeden havluyla içerideki diğer kapıdan çıkın. Sizi orada bekleyeceğim." dedi ve ne yapacağını anlattıktan sonra Elra'nın içeri girmesi için yol verdi.

Elra içeri girdiğinde kare şeklinde küçük bir havuz gördü, tütsülerle ışıklar yakılmıştı. Elbiselerini çıkartıp yavaşça suya girdi, başta biraz sıcak gelse de suya alışıp gevşemişti. Kadının söylediği şekilde bir iki kere nefesini tutup suya daldı, sonra avucuna alarak dualarla başından döktü. Sudan çıktıktan sonra kapının arkasındaki havluya sarınarak dışarı çıktı. Kadın bir sandalyenin üzerine oturmuş onu bekliyordu.

Bu oda da her hangi bir şey yoktu, yerde bir minder ve kadının oturduğu sandalye dışında. Kadın minderi gösterek Elra'nın oturmasını istedi. Elra istediğini yapınca kucağındaki küçük havluyla saçını kurulamaya başladı. "Burası sana nasıl geldi?"

"Sıcak bir ortam. Sevdim."

"Efsaneye göre suyun kızı ve ateşin oğlu aşık olurlar. İlk görüşte vurulmuşlardır bir birlerine ama elbette kavuşmaları imkansızdır! Bir dokunsalar ölecekler, yok olacaklar. Ateşin oğlu bu dağa gelip güzeller güzeli sevdiceği için bir hediye hazırlamak ister, onu gülen yüzünü görmek mutlulukların en büyüğüdür. Beraber günlerini dağda geçirir bir gün kavuşmanın hayalini kurar ve onlara izin vermesi için tanrıya her gün dua ederlermiş. Sonunda duaları kabul olmuş ve bir gün verilmiş onlara, bir birlerinin canını yakmadan öldürmeden dokunabilirlerdi. Fakat bir gün çok çabuk geçip bitmişti, aşıklar eskisinden daha çok hasret çekmiş o günü tekrar yaşamak için derin bir istek duymaya başlamışlardı. Ateş ve su, sonunda beraber değillerse yaşamanın bir anlamı olmadığına karar verip sıkıca sarılmışlar. İkisi de yok olmuş ama geriye izleri kalmış. Dağ iki aşığın izini taşır, ağaçlar önce mavi açar sonra ateşin rengini alır. Bu yüzden Yilga'nın renkleri bu kadar güzeldir."

KILIÇ KATİBİWhere stories live. Discover now