-2-

6.1K 420 58
                                    

park'ın ağzından.

nefret ediyorum; kimyadan ve bayan lee'den. iğrenç dikdörtgen gözlüğü ve her ders istisnasız getirmekten çekinmediği uzun tahta cetveli oldukça midemi bulandırıyordu.

"anladığınızı umuyorum çocuklar, asitler ve bazlar dünyanın en kolay konusu olmalı."

sınıftan bıkkın mırıltılar çıkarken bayan lee elindeki cetvel ile kürsüsüne vurmuş, arkasındaki kara tahtayı işaret etmişti.

"bunları yıl sonu notlarınızda görmek istiyorum, iyi dersler."

sonunda çalan zille beraber arkama yaslanıp kollarını göğsümde birleştirmiş, jeon'a odaklanmıştım. her derste olduğu gibi yine uyumuş, son derse gireceğimizden bir haber duruyordu. gözüme oldukça tatlı geliyordu bu hâlleri; yanağını yasladığı için büzüşen dudakları, birkaç dakika arayla derin iç çekişleri, rahat etmek için pozisyon değiştirdiğinden sallanan uzun saçları...

onun her bir noktası bana mükemmel geliyordu aslında. karşımda dursa sonsuza dek izlerdim fakat taehyung şimdi olduğu gibi beni orada da rahat bırakmazdı.

"jimin, hadi bahçeye inelim. hava güzel."
"sen in taehyung, daha önemli işlerim var."
"jeon'u uyurken izlemek gibi mi? tanrı'm, hayatımda gördüğüm en boktan şey."
"siktir git."
"kalbimi paramparça ediyorsun."

oldukça umursamaz bakışlarım gözlerine iliştiğinde iç çekip yenilgisini kabul etmiş ve sınıftaki birkaç kızla bahçeye inmişti. ben de işime dönebilirdim artık, onu izlemeye...

-

çalan son zille beraber çantamın içine defter ve kitaplarımı koyup hâlâ uyumakta olan jeon'u uyandırmak adına, oldukça çekingen bir tavırla, sırasına yaklaştım. işaret parmağım omzunu bulduğunda büyük bedeni hafifçe sarsmış, gözlerimi yüzüne dikmiştim. aralanan gözleri benim irislerimle buluştuğunda içimin eridiğine emindim fakat kendimde kalmak için içimle soğuk savaşa girmiştim bile.

"jeon, uyan. çıkış zili çaldı."

etrafa anlamsız bakışlarını sunan beden bir süre sonra jetonlarını düşürmüş, hızlıca sırasından ayaklanmıştı.

"sağ ol park."

şu kısacık cümle bile beni yerle bir etmeye yeterken taehyung'un kıs kıs gülüşünü kulaklarımda hissetmiştim. arkamı dönüp çatık kaşlarımla bir uyarı sunduğumda jeon'un umursamazca önümden geçip gidişi ile tae'nin kaşları onu işaret eder olmuştu.

-

"aptal, kaçırdın çocuğu."
"kaçırmadım, daha fazla bir konuşma yapamazdık. sustum ben de."
"ilişki işlerini hiç bilmiyorsun."
"bir ilişki içerisinde mi gözüküyoruz oradan?"

taehyung derin bir iç çekip evine ayrılan sokağın başında durmuş ve bana el sallayarak ilerlemişti. okula yakın olan evime çabucak vardığımda zili çalmış, o sırada etrafta göz gezdirmiştim. tellerin ardında beni izleyen bir çift göze ilişti gözlerim; parmakları arasında onlarca kağıdı sıkıyor, oldukça sinirli bakıyordu.

jeon jungkook muydu o? benim olduğum yere mi bakıyordu?

tüm dikkatimi açılan kapı sesinin ardından annemin ince sesi bozmuştu. pek de umursamayarak, yani üstüme alınmayarak içeri geçtim.

yemin ederim böyle olacağını bilseydim geçmezdim içeri jeon, özür dilerim. seni kaybetmek en son isteyeceğim şey bile değildi.

the player | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin