2. Bölüm

307 42 81
                                    

Oy verdiğiniz ve yorum yaptığınız taktirde gece gündüz yazmak için motive olurum.
Oy ve yorum, bizlerin motive olması için çok önemli, lütfen bunu unutmayın♥️

İlk bölümle sizleri havada bırakmak istemedim. Hemen ikinci bölüm💅🏻



"Kaptan!"

"Ya! Sehun!"

Daldığım yerden bakışlarımı çekmemi sağlayan sözlerdi bunlar.

"Efendim?" Aslında bana bağırdıkları için ayılmıştım.

"Bir sorun mu var?" Yakın arkadaşlarım yanıma gelerek sorduklarında başımı sağa sola salladım. "Gelecek maçlar hakkında düşünüyorum." Yalan. Dün gördüğüm o şey, hakkında düşünüyordum.

Neyin nesiydi o öyle? Ağlayan bir balık olamazdı değil mi? Hem o kadar renkli ve büyük bir balık var mıydı?

Düşüncelerimle ürperdim. O şey neydiyse, aklım örtülmüş gibi bir de ona doğru ilerlemiş, sonunda da koşmuştum. Zarar görebilirdim.

"Neyini düşünüyorsun?" Wook'un söylediğine karşılık ciddi bir konuşma yapasım geldi ve oturduğum yerden ayağa kalkarak soyunma odasındaki bütün arkadaşlarıma hitaben sesimi yükselttim.

"Bugünkü performansımız düşük değil miydi sizce?" Diye sorduğumda bazı mırıltılar yükseldi ve genellikle 'evet' sesleri vardı. "Ve biz şehir birincisi olmayı hedefliyoruz öyle mi?" Bir kaptan olarak takım arkadaşlarımı yüreklendirmeliydim. Çünkü koçumuzun bunu yapamadığı kesindi.

Söylediğim şeye bir tepki gelmedi. Belki de buradan nereye varacağımı anlamışlardı. Konuşmama devam edeceğim sırada soyunma odasının kapısı açılmıştı ki benimde, arkadaşlarımın da dikkatimiz kısa süreliğine dağıldı. Ancak devam ettim.

"Bakın, eğer birinci olmayı başarabilirsek hayatımız değişecek. Belki hepimiz değil ama bir çoğumuz gerçekten basketbolcu olabilecek. Finale kalanlar hakkında ne olacağını biliyorsunuz, büyük kulüplerden seçmeye gelecekler ve bunu gerçekten istiyor musunuz, yoksa sadece vakit geçirmek için mi basketbol oynuyorsunuz? Ben, Wook ve SangBum kimsenin yapamadığını yapıp, insanların vakit kaybı olarak gördüğü şeyi yaptık ve sınıfta kaldık, boşuna mı sınıfta kaldık? Hayallerimiz var ve birlikte başarmak için buradayız. Okul takımımızla birinciliğe koşalım, sonra birçoğumuzun hayatı çok güzel yerlere gelecek. Bunu isteyip istemediğiniz hakkında düşünün. Çünkü bu takıma gereçkten girmek isteyenler var..." Sakin ama kararlı konuşmamla birkaç rahatsız olmuş bakışı yakaladım ama umrum dışı. İşim karşıya geçene kadar herkesle iyi anlaşmak durumundaydım. Çünkü şu an uzun bir tahta köprünün tam ortasında sallanıyordum ve karşı tarafa geçmem için uzun bir yol vardı. Köprünün iplerini tutacak insanlara ihtiyacım vardı.

"Haklısın Kaptan!" Gülümseyerek söyleyen SangBum'du. Sonra birkaç haklısın nidası daha geldi.

"Lütfen dikkat edelim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim." Hakkımda 'kendini beğenmiş' diye düşünen iki üç kişi bulunduğu için teşekkür etmeyi unutmadım.

Sanki sadece kendim için konuşuyorum.

Sol tarafımdaki kapı tarafına yüzümü çevirdiğimde iki, erkek amigonun bana baktığını gördüm. Bir tanesi hızla yüzünü çevirip dolabını açtı ve içinden tahminimce kıyafetlerini ayarlarken tatlı yanaklara sahip sarı saçlı ve etek giyen çocuk gülerek "iyi konuştun." dedi. "Boş bir takıma amigoluk yapmak istemeyiz."

Bu iki çocuk senenin ortasında bu okula geçmişlerdi ve çok güzel olmalarının yanı sıra amigoluk yaparken etek giyiyorlardı. Hem de etekleri kısacıktı! İlk gördüğümde oldukça şaşırsam da, okulumuz bu tür durumlara izin veren ve öğrencilerin istedikleri kimlikte yaşamalarını destekleyen bir yapıdaydı. O yüzden birçok kişi bulunduğum okula gelmek istese de elbette kontenjan sınırı var.

Call of the Deep || SekaiWhere stories live. Discover now