5. Bölüm

211 37 88
                                    

"Hadi ben tembelim de sınıfta kaldım. Ya siz? Dünya üzerinde siz üçünüz kadar aptalı olduğunu sanmıyorum." Matematik dersinde olduğumuz için Bay Kim'in tahtaya yazdığı altı sorudan bir tanesini bile yapamayan Kyungsoo'ydu bu cümlelerin sahibi.

Kyungsoo ve ben dördüncü sırada, Dongwook ve Sangbum hemen önümüzdeki sırada oturuyordu. Sangbum, duvara dayalı sırtıyla üçümüzle de iletişim hâlindeydi. Daha çok da arkasındaki Kyungsoo'yla.

"Ne var oğlum, Junmeyon güzelini görüyoruz işte fena mı?"

"Senin Junmeyon'una da, sana da..." Gerisini getirmemek için en son birinci sınıfta kullandığım tahta kalemi dişlerinin arasına alıp ısırdı. Geri çıkardığında kalemin beli sallandığı için kendimi tutamayıp güldüm.

"Şu permalı saçlarına bak Kyungsoo. İnsan bunu bebek niyetine sever." Wook.

"Vicdanlı bir insan, şu pembe gömleğinin hürmetine bu adama gıcık olamaz." Kendi aramızda fısır fısır konuştuğumuz için arada dönüp bize bakan Junmeyon için söyledi Sangbum.

"Sende karar ver. Baekhyun mu, Junmyeon mu?" Birkaç gündür durmadan bu ikiliden bahsettiği için takıldım.

"Baekhyun'un dediği gibi, eğer bir haremim olursa ikisini de gözdem yapacağım." Hülyalı hülyalı gülümseyerek söyledi.

"Ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz hâlâ..." Bir elini alnında siper yaparak bize hayretle bakıyordu. "Bakın, ben zaten sınıfta kaldığım için sizin de kalmanızdan, beni yalnız bırakmamanızdan şikayetçi değilim. Bu konuda gerçekten mutluyum ama yine de salak olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. Kim, bir sene daha okul çekmek ister ya?!" Kyungsoo, hayatımda gördüğüm, okuldan en nefret eden insandı. Buraya kadar gelmiş olması bile büyük mucize. "Eğer siz üçünüz notlarınız sebebiyle sınıfta kalsaydınız ve bana sende kal diye yalvarsaydınız, gözünüzün yaşına bile bakmazdım... Gözümde, beynini kullanmak istemeyen üç tane salaksınız!"

"Matematiğin bütün sinirini bizden çıkarıyorsun bebeğim, farkında mısın?" Sangbum, arkadaşımızın omzunu okşayarak konuşuyordu. "Öğle arasında bir rahatlama masajı yapayım sana, ne dersin?" Kyungsoo'nun siniri yanında bu kadar rahat olup gülmemiz onu daha da çileden çıkartıyordu. Ağzını açıp hayretle önündeki rahat adama bakmasından anlaşılıyordu. Bense duvardaki saati kontrol edip duruyordum.

Ellerini yüzüne kapatıp sessizce bağırdı.
"Beyni olmayan üç salak! Tanrım, gerizekalılar ya, gerizekalı!"

Diğer üçümüz ise sıraya yatıp yüzümüzü kapatarak güldük.

"Çocuklar, bu kadar yeterli değil mi?" Görevinin ilk yılında bize denk gelen ve bize çocuklar diye seslenen, bizden altı yaş büyük, naif sesli öğretmenimiz Junmyeon'du.

"Kusura bakmayın Bay Kim? Tuvalete gidebilir miyim?"

Kırk beş dakikalık öğle arasında vakit kaybetmemek için dersin bitmesine beş dakika kala, tuvalet izni alıp sınıftan çıktım ve koşa koşa kantine gittim. İsteğim iki tane çikolata almaktı ama ya beğenmediği bir şey alırsam düşüncesiyle, dört kat aşağı koşarak indiğim için nefes nefese konuştum.
"Sanırım birkaç tane çikolata alacağım." Tek tek, parmağımla işaret edip adlarını da söyleyerek çikolataları aldığımda Kai için yedi tane almıştım. Öyle umuyordum ki, bisküvi yiyen deniz erkeğim çikolataya da aşina ve seviyordur. Küçük poşette ki çikolataları aldığım sırada teneffüs zili çaldı ve ben kantin koridorundaki kapıdan dışarı çıkarak bir kamelya kaptım. Buralar genelde kızların yeridir.

Gözlerim okulun çıkış kapısında kızıl saçlı bir esmeri bekliyordum ki, kapıya koşarak gelen bedenle gülümsedim. Tıpkı benim gibi heyecanlı davranmasına sevindim o an.

Call of the Deep || SekaiWhere stories live. Discover now