³¹

233 29 10
                                    

Aynı gün, Doyoung'dan.


Jaehyun arkadaşlarıyla ava gideceğini söylediği için yalnız kalmamak adına babamın yanına gelmiştim. Geniş bahçedeki oturaklara oturmuş ve normal bir şekilde sohbet etmeye başlamıştık.

Bu durum hâlâ ne kadar garibime gitsede, son zamanlarda alışmış gibiydim. Ciddi manâda bir baba olmak için çaba gösteriyordu. Her ne kadar beceremesede ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Hayatım boyunca onun duygusuz hatta kalpsiz olduğunu düşünmüştüm. Bu yüzden bana olan her sıcak tavrında, kendimi şaşırmaktan alıkoyamıyordum.

Duygusuz olmasını, sadece bana olan davranışlarından çıkarmamıştım. Aslında bir kaç yıl önce 'her insanın duygusu vardır.' diye de düşünüyordum. Fakat fikrimi değiştiren, annemin mezarının başında tek bir göz yaşı bile dökmemesiydi.

O gün çok ağlamıştım, toprağın altındaki kadına haykırışlarımı duyurmak istercesine çok. Hem bu adama olan sinirimden hem de beni sevdiğini söyleyen tek insanın beni yarı yolda bırakmasından. Bu durumda bile duygularını sakladığı için duygusuz dedim ona.

"Buna cevap vermem gerekiyor." elindeki telefona bakarken söylediği sözden sonra kalkıp üzerini düzelterek bahçenin diğer tarafına doğru yürümüştü. Kaşları çatık bir şekilde konuşmaya başladığında onu izlemeyi bırakıp kafamı çimenlere doğru çevirdim.

Bir kaç dakika uykulu bir şekilde yeri izledikten sonra yanımdaki hareketlilik ile tekrar başımı kaldırmıştım. Babam yanımdaki oturaklardan birine oturup bana içten bir gülümseme sunduğunda zorlada olsa aynı şekilde karşılık vermeye çalıştım.

Arkasına yaslanırken "Rahat mısın o evde?" diye sormuştu. Kaşlarımı çatarken kafamı onaylar anlamda salladım. Sürekli aynı soruyu farklı şekillerde soruyordu ve bu beni rahatsız etmeye başlamıştı."Neden soruyorsun?" dediğimde gözlerini benden çekip etrafta dolandırmaya başlamıştı bir cevap ararcasına.

Derin bir nefes alırken "Jaehyun tanıdığın gibi birisi değil." dedi düz bir sesle. Kaşlarım daha da çatılmıştı. Onu tanıdığını biliyordum fakat dediği bu şey aklımda birsürü soru işareti oluşturmuştu.

"Nasıl yani.." mırıldanırcasına söylediğim şey ile tekrar iç çekip benimkisinden daha koyu olan mavi gözlerini bana çevirmişti.

"Kendin görmek ister misin?" dediğinde anlamayarakta olsa kafamı salladım. Ne saçmalıyordu bilmiyordum fakat merak duygumu bastıramamıştım.

Bana son bir bakış atıp telefonunu açmış ve parmaklarını bir kaç saniye ekranda gezdirmişti. Geri kapattıktan sonra dudaklarını birbirine bastırarak "Sana adresi attım." demişti hâlâ kapalı telefona bakarken. Elimi cebime sokup telefonu alırken aynı zamanda ayağa kalkmıştım. Adrese göz attıkdan sonra o'na geri dönüp "Ben gidiyorum." dedim. Kafasını salladığında direkt olarak çıkışa yönelmiştim.

Hızlı adımlarla merdivenleri inip arabamın olduğu yere ulaştığımda bahçe kapısındaki görevliyle gülerek konuşan Jungwoo gözüme takılmıştı. Diğerleriyle tanıştığı geceden beri bir daha buluşmamıştık. Onu çok boşladığımı hissetsemde bunu geri plana atmaya karar vermiştim. Gözlerimiz buluştuğunda hafifçe gülümsedim. Kaşları havalanırken yanındaki adama bir şeyler söyleyip hızla yanıma gelmişti.

Kollarını bana sardığında aynı şekilde ona karşılık vererek ellerimi sırtında birleştirdim. Kısa bir sarılmanın ardından geri çekilip her zamanki neşesiyle "Yüzünü unutmuşum lan." dedi. Kıkırdarken arabama bakıp üzgün bir ifade ile geri bana dönmüştü. "Gidiyor muydun, az daha dursaydın ya." diyerek sitem ettiğinde dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsememi durdurdum.

VETERİNER - bxbWhere stories live. Discover now