II

724 34 577
                                    

İne ine giriş kata çok uzun olmayan bir sürede ulaşmanın arkasından, Luca adımlarını iki tarafın da soluklanması adına ağırlaştırdı. Edgar ise henüz arkadaşının niyetini anlayamamış şekilde elini tutmayı sürdürüyor, hâlâ peşinden geliyordu.

“Mahkûm”, koridorun afişlerin kaplanmış duvarlarına adeta yapışık biçimde, ayağındaki terliklere rağmen parmak ucunda ilerliyordu; bir kucağındaki dosyalarla ve hasta yakınlarıyla konuşmakla meşgul doktorlara dönmüştü kafasını, bir de her ziyaretçinin ayrılışında o müthiş soğuk havayı hastaneye üfleyen çıkış kapısına.

Luca'nın yapmaya çalıştığı şeyi Edgar, onun hemen ardından baktığı yerlere bakmasıyla anca akıl edebilmişti.

Değişik aydınlanma hissi ile şaşkın gözbebeklerini ona dikti.

“Manyak mısın? Dışarı çıkman hâlâ yasak ve–”

Edgar'ın sinirli öğütünü, işaret parmağını onun dolgun dudaklarına götürerek yarıda kesti; “Koşarsak görmezler.” türünde “saçma salak” bir cevap verdikten sonra aynı süratle sıcak elini yine tutup herkesin odağını başka taraflara verdiği bir anı bulmaya koyuldu.

Bulduğu gibi de kendisini ve arkadaşını, kışın en güzel göründüğü geceyi dışarıda tecrübe edinebilmek için çabuk çabuk dışarıya sürükledi...

O sımsıcak hastaneden çıkınca bir huzur işlemişti içine, hiç bu kadar özgür hissetmemişti.

Belki de aylar sonra ilk defa bu kadar mutlu olmuştu.

Fark ettiği ikinci şey, havanın pencereden hissedilenden de soğuk olmasıydı dışarıda – iyicene titremeye başlamış ve kar çoktan ayaklarını dondurmuştu. Ama o, tüm mihrağını fark ettiği ilk şeye doğru vermişti: Bulutların ardından bile pırıl pırıl parlayabilen çil çil takımyıldızlarına.

Sahi, yıldızları böyle izleyebileli kaç ay olmuştu?

Koşar adımlarını durdurmadan, bir amacına ulaşacağı konuma bir de gökyüzüne bakıyordu uzun uzun. Bir yere çarpması çok olağandı – neyse ki ona dikkat edecek bir ressam vardı yanında.

Fakat şu an ressam da kafasının içinde nereye gidecekleri hakkında birkaç sıradan tahmin kurmaya ara vermiş, onunla beraber bakıyordu yukarıya.

Meh, basit yıldızlardı işte onun gözünde.

Kafasını geri indirdi, bir de yanındaki esmer oğlanın tepkisini inceledi. Ne kadar da içten gülüyordu öyle! Sanki ilk defa yıldız görmüş gibi davranıyordu – heyecanla parlayan gümüş gri gözlerini yukarıdaki yıldızlara benzetmişti ister istemez.

Kimsenin göremeyeceği bir tebessüm tezahür etti sıfatında.

Luca, bazen çocuk gibisin.

Yaklaştıklarını anlamıştı “mahkûm”un koşmayı bırakışıyla. Ve birkaç saniye sonrasında hastanenin, kimsenin geçmediği arka tarafında buluvermişlerdi kendilerini. Edgar ilk evvel geçindirdi ortamı, çaktırmamaya çalıştığı bilsemesiyle.

Ayak izlerinin bulunmadığı bembeyaz zemin bariz ediyordu yalnız olduklarını. Şaşaalı sokak lambalarının renkli ışıkları ve hastanenin pencerelerinden yansıyan beyaz ışıklar biraz daha estetik ve “sıcak” bir atmosfer yaymıştı bu soğuk bahçeye – her ne kadar fiziksel olarak bayağı üşüseler bile.
Kendi kendine soruyordu:

Neden gelmişlerdi buraya şimdi?

Daha yeni duyduğu keman sesiyle başını sesin geldiği yere çevirdi bu sorusunun ardından: binlerce sıradan genç sokak müzisyenlerinden biri.

"Our Last Dance"  -EdLuca-Where stories live. Discover now