BÖLÜM 4

187 19 3
                                    

DRACO MALFOY

Derin bir nefes alıp başımı Potter'a çevirdim. Henüz kapıdan çıkmamıştı ki Büyük Salona kafasını çevirip durdu. Baktığımda Granger ve Weasley'in hızlı bir şekilde Potter'a doğru koştuğunu gördüm. İkisininde saçı başı dağılmış yüzlerinde hâla kanayan küçük kesikler vardı.

-Snape masummuş... aslında Yoldaşlık için casusluk yapıyormuş!

Snape Yoldaşlıktamıymış. Onca zaman Voldemort'u kandırmıştı yani. Snape'in karanlık işleri ne kadar çok sevdiğini herkes bilirdi. Aslında Yoldaşlıktan yana olması kafama yeni düşüncelerin girmesini sağlamıştı.

-Keşke ölmeseydi.

Weasley'nin dediği şey ile hepsinin bir an suskanlaştığını, Granger'ın yumruğunu sıktığını buradan görebiliyordum.

Snape ölmüştü. Vaftiz babam ölmüştü. Bir an istemsizce babam ile vaftiz babamı karşılaştırdım. Birinin bana verdiği tek şey üzerimdeki hükümdarlığı iken diğerinin bana yardım etmek için uğraştığını biliyordum. Merlin! Benim için bozulmaz yemin etmişti.

-Harry... Gidecek misin?

Granger'ın dediği ile Potter'ın dolu gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Granger'ın da ondan bir farkı yoktu.

-Ne zamandan beri biliyorsun?

Potter neyden bahsediyordu böyle? Ne oluyordu? Bu üçlüyü anlamak başımı ağrıtıyor. Neyse ki Weasley'de benim gibi düşünüyordu.

-Siz neyden bahsediyorsunuz Hermione?

-Harry

Granger'ın ağlamaklı bir şekilde Potter'ın ismini telaffuz etmesinden sonra sıkı sıkı birbirine sarılışını izledim. Sanırım ahmak Weasley gibi hiçbir şey anlamamıştım.

-Uzun zamandır şüpheleniyordum. Beşinci senemizde istemsiz birbirinizin zihnine giriyordunuz. Hortkulukları ararkende en çok etkilenen sendin. Şimdi ise emin oldum.

Potter' ın yüzüne yerleşen sıcak gülümsemeye baktım. Sanırım anlamamıştım. Malikanemizdeki eski kitaplığımızda bulunan kitaplarda bu kelimeye birkaç kez rastlamıştım. Ne olduğunuda gayet iyi biliyordum. Ama Potter ile ne ilgisi olduğunu anlamamıştım.

-Siz neyden bahsediyorsunuz? Biriniz bana da anlatsın.

Weasley'nin ahmak olduğunu zaten biliyordum.

-Profesör Lupin haklıydı Hermione. Sen gerçekten çağının en zeki cadısısın.

-Harry... gitme.

-Hermione yapma böyle. Sende biliyorsun ben gitmezsem daha çok kişi ölücek. Sizin yapmanız gereken tek şey ben gittikten sonra yılanı öldürmek. Sonra sadece kendisi kalıyor. Basit bir büyü bile onun tökezlemesini sağlayacak. Size güveniyorum. Bitirelim bu işi.

-Bizde sana güveniyoruz Harry. Seni seviyoruz bunu unutma tamam mı?

-Ben de sizi seviyorum Hermione. Unutmayın ilk öldürmeniz gereken yılan.

Ardından yine arkasına dönüp ve bir daha kafasını çevirmeden gitmişti.

Bir müddet Granger'ın Weasley'e sarılarak ağlayışını izlesemde sonra kafamı eğip asamın ucuyla zemindeki kumları eşelemeye devam ettim.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Sütten çıkmış ak kaşık değildim. Ölüm yiyen olmak dışında yaptığım her şeyin sonucunu bilerek hareket etmiştim. Ölüm yiyen olacağım zamanı hatırladım. Babam Azkabanda olsada bana öncelerde hep Ölüm yiyen olmanın nasıl bir lütuf olacağından bahsederdi. Büyüyünce onun gibi olmam gerektiğini.

Babam bana bu cümleyi çok sık kullanırdı. Büyüyünce onun gibi olmak benim için onur verici bir şeydi. Fakat hiçbir şey düşündüğüm gibi olmamıştı. Ben erken büyümüştüm ve babam gibi olmanın hiçte onur verici olmadığını fark etmiştim. Çok geç farketmiştim.

Ortamda oluşan anlık sessizlikle merakla başımı kaldırıp baktım. Granger ve Weasley yan yana durmuş bana bakıyordu. O kadar acınası ve perişan halde duruyorlardı ki.
İçten içe kendime güldüm. Ben de öyle duruyordum. Acınası. Belki de onlardan daha acınası. Kendine bir yol çizemeyen, her olayda babasının eteklerine saklanan acınası Draco Malfoy.

-Onun ne işi var burada!

Weasley ne kadar Granger'a söylese de asıl lafın bana geldiğini anlamayacak kadar salak değildim. Kasten bağırarak söylemişti. Bakışlarımı önce Weasley sonra ise Granger'a çevirdim. Weasley'nin bakışları her ne kadar her an bana saldıracakmış gibi ise Granger'ın bakışları tam tersiydi. Gözleri kızarmış ve yorgun bakıyordu. Weasley'nin koluna girip çekiştirmeye başladı.

-Gidelim Ron kimse iyi değil.

Yeniden Büyük Salona girmişlerdi. Granger'ın dediklerini düşündüm. "Kimse iyi değil" demişti. Haklıydı. Hiç birimiz iyi değildik. İstemesemde içten içe Potter'ın bu savaşı bitirmesini diledim.

Orada ne kadar oturdum, ne kadar düşündüm bilmiyordum ama dışarıdan gelen sesler ile kafamı kaldırdım. Büyük Salondan başta McGonagall arkasından diğer öğrenci ve profesörlerin telaşlı ve korkmuş bir şekilde çıkması ile ayağa kalktım. Bir şey olmuştu. Çok büyük bir şey olmuştu.

Selamlar!! Aslında bu bölümü Hermione'nin ortadan yok oluşuna kadar yazacaktım. Ancak bekletmek istemedim. Diğer bölümün sonunda Hermione'nin kayboluşunu yazacağım ve sonra olaylar kesit kesit gelicek sonrada asıl olaylar başlayacak. Okuduğunuz için teşekkürlerimi sunuyorum. Hemen gidip diğer bölümü yazmaya başlıyorum. Sevildinizz!

~Melek

~Melek

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

M

DRAMİONE~ SAVAŞTAN SONRAWhere stories live. Discover now