-8-

5.3K 624 361
                                    




-

Soobin'in kapısının önündeydim. İş çıkışı vakit kaybetmeden buraya gelmiş, tüm gün boyunca nasıl davranmam gerektiğini düşünmüştüm. Soobin'le beşinci ayımızdaydık ve şu ana kadar ciddi bir kavgamız olmamıştı. Fazlasıyla uyumlu ve anlayışlı bir insandı. Bende sorun çıkartan biri sayılmazdım zaten. Açıkcası nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum bundan dolayı, eğer deneyimli olsaydım birkaç seçeneği eleyebilirdim. Hatırlamıyor gibi yapmayı düşünmüştüm fakat konuşulmadıkça bana hep kırık bakacağını ve bunun bir çözüm yolu olmadığının farkındaydım.


Yaklaşık beş dakikadır bakıştığım kapı birden açıldığında irkilerek geri çekildi. Yakalanmışlıkla dudağımı ısırdım ve mahçup ifademle Soobin'e baktım. Sabırsız ifadesi yüzüme bakmasıyla solmuş ve şefkat tüm mimiklerini ele geçirmişti.

Şefkat. Bu kesinlikle bende olmadığını düşündüğüm bir şeydi. Aynı zamanda hayatım boyunca eksikliğini hissettiğim, umursamaz ailemden göremediğim bir duyguydu. Yine de kendimi şanslı sayıyordum. Etrafımda bana bu sıcaklığı veren insanlar vardı. Yine de eksik hissetmek elimde olmayan bir şeyse eğer, bende düşünmemeyi tercih ediyordum.

"İçeri geçmeyi düşünmüyorsun heralde?" Dedi hafifçe gülümseyerek. Dudağına küçük bir öpücük kondurup salona doğru ilerledim. Dağılan ev toplanmış, uyuklayan herkes gitmiş gözüküyordu. Yorgun olduğuna emin olduğum sevgilim arkamdan ilerlemişti. İkimizde geniş sayılan salonda ayakta dikiliyorduk. Bakışlarım üstümdeydi fakat o kazağını elinin üzerinde kadar çekmiş ve uçlarıyla oynayan parmaklarına bakıyordu. Bir titreme sardı vücudumu. Onu mutlu etme isteğiyle dolmuştum. Beni seviyor, benim için uğraşıyordu. Bense hep önünüze engeller koyuyor, soğukluğumla hevesini kırıyordum. Muhtemelen benim hakkımdaki en büyük zaferi arkadaşlarıyla tanışmış olmamdı. Böyle düşünüyordu. Haklıydı. Uzun soluklu bir ilişkimiz olmamasına rağmen, ki benim için uzundu fakat her neyse, en son ne zaman yakınlaştığımızı hatırlamıyordum. Şu an benden ayrılmak istese ne diyebilirdim ki ona? Duygusuzluğumu yüzüme vursa ve benim için çabaladığını haykırsa en fazla özür dileyebilirdim. Ne istediğimi bilmesem bile ne istemediğimden emin olarak ona doğru özgüvenli bir adım attım.

Asla Soobin'in kalbini kırmak istemiyordum.

İki elim birden ellerini kavradı ve kendime çektim onu. Bakışları beni buldu anında. Öyle bir bakıyordu ki dokunsam ağlayacak gibiydi, nasıl dayanırdım. Göğsüm hizasındaki başınını yasladı bana. Bakmayı, konuşmayı reddettiğini fark etmiştim. Asla konuşmaktan çekinmeyen kız, söyleyecek bir şey bulamamış olacak ki susmayı tercih etmişti. Dün akşam için böyle mahçup baktığımı biliyordu. Konuşmuyor olması beni zorluyordu. O konuşmazsa ben hiç konuşamazdım.


Ellerindeki ellerim beline, ordan da hafifçe eğilerek bacaklarına doğru ilerlemişti. Üst bacağının altından tuttuğum gibi onu kucağıma aldım. Bacakları anında belim etrafında sarılmış, kolları omzuma tutunmuştu. Şaşkınlıkla bakıyordu bana, böyle bir davranışı beklemediği kesindi.

"Taehyung." diye soludu titreyen sesiyle.

Ona iyi hissettirmek. Tek düşündüğüm buydu. O bunu hak ediyordu. Kendi aptal zihnim, saçma saban duvarlarım beni bile yıldırırken ona bunu yapamazdım. İyi hissetsin, iyi hissetsin.

Hafif yukarımda kalan başını es geçip tam önümdeki boynuna atıldım hemen. Kazağından dolayı açık kalan boynuna minik ve ıslak öpücükler kondururken beynimde benzer cümleler hız kesmeden tekrarlanıyordu.

'Onu mutlu et. Hak ettiği şekilde davran ona.'

Öpücüklerim sıklaşıp minik ısırıklara evrildiğinde inlemeleri kulağımı doldurmaya çoktan başlamıştı. Hareketlerim hoyrat bir hızla gerçekleşse de naziktim ona karşı. O kadar dikkat ediyordum ki onu kıracak bir şey yapmamaya, stres ve düşüncelerimde boğuluyordum. Dünyanın en hassas vazosunu tutuyordum sanki, düşse elimden yok olup gidecekti. Suçlusu ben olacaktım.

Tournesol // TaekookWhere stories live. Discover now