-23-

5.6K 466 309
                                    





Merhabaa,

Birazcık tereddütte kaldığım bir bölüm, umarım beğenirsiniz 🌺

Şarkımız; Kailee Morgue - Siren

———



Sandığım kadar iyi bir insan olmadığımı fark ettiğim ilk anı hatırlıyordum da, hayal kırıklığı yayılmıştı bir an için tüm bedenime. On yedi-on sekiz yaşlarında olmalıydım. O zamana kadar kendi kritiğimi yapacak olursam eğer benim için iyi insan olmak temel argümanlardan farklıydı, samimiyete inanıyordum eylemlerden çok. Ayrıca saygı kavramı benim için çokça önem taşıyordu, her insana bir birey olduğu için saygı duyulmalıydı öncelikle. Eğer bu yapılabilirse, o zaman çoğu sorun ortadan kalkıyordu. Mesela karşımdaki insan ne kadar dolu veya boş konuşursa konuşsun fikirlerini belirtmesini bölmez, en azından önemsiyormuş gibi davranırdım. Çünkü biliyordum ki insanların öz güvenleri hızla kırılabiliyor, benim bir dakika sabredemememin sonucu onlar için büyük olabiliyordu. Bu başka şeyler için de aynıydı, araba kullanırken de çoğu zaman karşımdaki araca yol vermeye çalışırdım. İnsanların bencillikleri kendi kendine törpülenecek değildi, bir şeylerin değişmesi için ilk etkiyi birisinin yapması gerekiyordu ve ben bundan memnundum. Yine de bu düşüncelerim bile içten içe insanları yargıladığımı, kendimi çoğu şeyde daha doğru gördüğümü kanıtlıyordu belki de. Büyüdükçe bunalmıştım, yaş aldıkça bıkmıştım, eski naifliğimi elimde tutmaya zorlanır olmuştum. İnsanlara katlanma seviyem düşmüştü ve ben yavaş yavaş anlıyordum. Kendi içimde var olan kibir ve egoyu fark ettiğim zamanlar, tam da ne kadar iyi biri olduğumu düşündüğüm anlara denk geliyordu. Duygularımı veya düşüncelerimi çokça abartıyor da olabilirdim fakat yine de farkındalık beraberinde başka gerçekleri de getirmişti.


Sevilmekten çok beğenilmek istiyordum, benim sorunum buydu.


Gıpta edilmek hiçbir zaman rahatsız hissettirici olmamıştı. Üzücüydü, üzücüydüm.


Yetersiz hissetmek asla benim için bir seçenek değildi. Etrafımdaki insanlar arkamdan birçok sıfatı söylesin istiyordum; güzel, zeki, çalışkan, ama yetersiz değil. İlişkilerim de böyleydi işte, karşı tarafın beğenisi her şeyden önemliydi. Soobin'e yetebilmek için ne kadar oynamıştım zamanında, ancak şu an dank ediyor değildi ama içten içe bilmeme rağmen ben kabullenmiştim. Üzücü bir diğer kısım, ben beğenilmek uğruna rolümü benimsemiştim.

Herkesi memnun edemezdim, herkes beni sevmek zorunda değildi, tanrım... salağın tekiydim.

Uzadığım yatakta sağ tarafıma döndüm rahatsızca, son yirmi dakikadır kıpırdanıp duruyordum zaten. Uyuyacağım yoktu bes belli, Jungkook uçaktaki sıkıntımı öğrendiğinde, bana melatonin vermişti ve bütün bir yol boyunca, deliksiz uyumuştum. Birkaç saat önce beni evime bırakmıştı ve saat epeyce geç olmasına rağmen uyuyamıyordum haklı olarak.

Garipti, birlikte uyuduğumuz, ağladığımız, geceden beri aramızda süregelen enerji garip hissettiriyordu. Çok geçmemişti üstünden, belki 24 saat olmuştu ilerleyen saatlerde fakat gözle görülür bir suskunluğumuz vardı. O sabah elleri benimkilere kenetlenmiş bir vaziyette uyanmıştık, ağlamaktan fazlasıyla başım ağrıyordu ve gözlerimin şişliği bugün dahi etkisini göstermekteydi. Üstümdeki vücudu biraz yanımda konaklamış, bir kolu göğsümün üstünden geçerek tutunmuştu başımın hemen yanında dinlenen elime. O uyandırmıştı beni, dudakları alnıma kavuşmuş; ilk duyduğum kokusuyken, ilk gördüğüm pürüzsüz bembeyaz göğsü olmuştu. Can havliyle görsem bile üstünde duramadığım bir ayrıntı ise o kadar zorlamıştı ki beni, parmak uçlarım sızlamıştı hemen sağ göğsünün altındaki dövmeyi okşamamak için. İnce bir dalın etrafına sıralanmış küçük çiçekler o kadar zarif duruyordu ki, tek isteğim dudaklarımı hafif kabarık derinin üzerinde gezdirmek olmuştu birden bire. Yoktu önceden, onu daha önce Soobin'in evinde üstsüz görmüştüm. Yeni yapmış olmalıydı; bana hep ani şeyler yapıyordu zaten, alışamayacaktım.


Tournesol // TaekookWhere stories live. Discover now