❝gözlerinden anlıyorum beni istemenden nefret ediyorsun... işe yaramıyor çünkü sen kusursuzsun ve biliyorum, buna değersin seni öylece bırakıp gidemiyorum❞
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Jungkook'a alışmak benim için kademe kademe aşılan bir süreçti.
Şimdiye dek onu okulda, arkadaşlarıyla gözlemlediğim kadarıyla biliyordum. Bu yüzden bazı şeyleri tahmin etmem pek imkanlı sayılmazdı. Mesela odamda geçirdiğimiz gecenin ardından uyandığımda onu yanımda, komodinimin üst çekmecesini kurcalarken bulmayı beklemiyordum. Ancak gerçekleşen buydu. Çıplak sırtı karşımda, bana arkası dönükken dikkatle üst çekmeceme bakıyordu. İşin garibi, orada duran tek şey kuzenim Chaeyoung'ın dudak parlatıcısıydı. Bana uğradığı zaman burada unutmuştu, ben de ona vermek üzere oraya atıvermiştim.
"Jungkook?" Sesimi duymasıyla şaşırmasını beklediğim beden omuz üstünden bana keskin bir bakış atmış, komodinimi kurcalamaktan çekineceği yerde içindeki parlatıyıcı alıp yatağa tamamen geri dönmüştü.
İnatla parmakları arasındaki parlatıcıya baktığında yeni uyanmış olmanın verdiği aptallıktan saniyeler içerisinde kurtulmuştum.
Parlatıcının başkasına ait olma düşüncesi yüzünden bana bakmayı reddediyor olamazdı. Ya da ben buna inanmak için kendimi zorluyordum. Gerçekten gözlerimi aralar aralamaz Jeon'un testlerinden biriyle karşı karşıya kalmak dengemi şaşırtmıştı. Yüzüne güzelce dökülen saçlarına bile odaklanamamıştım. Aralık dudaklarına, yarı çıplak bedenine, yanağını döven diline... Bunu gergin olduğunda yaptığını düşünürdüm hep. Ancak ortada gerileceği bir durum olmadığından yanağına baskı yapan dili, dalıp gittiğim bir ayrıntı olarak kalmıştı.
"Kuzenimin." dedim yatakta doğrulup. Sırtımı yatak başlığına yasladığımda nihayet gözleri beni buldu. "Burada unutmuştu. Ben de geri veririm diye oraya koydum."
İma dolu sesi parlatıcının kapağını çevirerek açmasıyla bölündüğünde gülmüştüm. Hâlâ bir şeylere ayak uydurmak için uykulu hissediyordum. Tek elimi yumruk haline getirip sağ gözümü ovalamış, esneyerek başımı iki yana sallamıştım. "Salondaydı. Onu buraya ben getirdim. Hem... cidden önemli mi bu?"
"Ne demek istiyorsun? Seni kıskandığımı mı düşünüyorsun? Sadece rengini beğendiğim için soruyorum."
"Hayır." Gülüşümü bastırmak adına alt dudağımı dişlediğimde Jungkook sızlanarak yatakta bana doğru kaymıştı. Hala duş almadığımız için dün yaşananlar olduğu gibi etkisini üzerimizde sürdürmeye devam ediyordu. "Sadece tuhaf buldum. Yani, beğendiysen senin olabilir."