19. Gözlerin Ki Bahtımın En Güzel Karası

1.3K 118 159
                                    

FİNAL

---

İnsanın kendine kurduğu tuzaklardan daha korkunç bir tuzak yoktu evrende. Zihin, yüreğin korkularından beslenir, o korkulardan bir labirent kurar, sonra da labirentten çıkış yolunu bulduracak olan umutları bir canavar gibi tek hamlede yutuverirdi. Zavallı insanlar da kendilerini neyin içinde bulduklarını anlayamadan debelenip dururlardı kendi zihinlerindeki labirentlerin içinde.

Timuçin'in durumu da çok farklı değildi. Günlerdir esmer sevdiğinden ufacık da olsa bir haber alabilmek için bir Feryal'i bir Fikret'i arıyor, umutsuzca ona Kubilay'ın ortaya çıktığını ve iyi olduğunu söylemelerini bekliyordu ama nafileydi. Feryal onu rahatlatmak için kaygısız bir tonla "Sürtüyordur yine bir yerlerde, çıkar gelir akşama sabaha. Sen içini ferah tut yavru." diyordu ama o kaygısızlık rengine boyalı yumuşak sesin altındaki endişeyi yüreğinin içinde hissediyordu Timuçin.

Üçüncü gün de geçip Kubilay'ın hâlâ kapalı olan telefonuna ulaşamadığında ve Feryal'i aramaya artık utandığı için onu da aramaktan vazgeçtiğinde göğsüne binen ağırlığı nasıl boşaltacağını bilemeyerek yattığı yerden doğruldu kumral genç. Bir gelişme olsa zaten onu arardı Feryal ablası.

Güneşin ışıkları, merkeze dönmeden önce biraz da onlarda kalması için kendini yerlere atan yeğeninin odasının pencerelerinden girerken yatağında mışıl mışıl uyuyan küçük çocuğu izledi sessizce. Dünyaya gelmek için seçtiği günün dayısının ve hiç tanımadığı başka bir adamın hayatında neleri değiştirdiğinden haberi bile yoktu, kana boyanıp mahvolmuş hayatlarının ortasında tüm o kargaşaya inat, üzerinde bir damla bile kan taşımadan tertemiz, masum masum duruyordu minik oğlan.

Düşünceler içinde yeğeninin aynı Kubilay'ınki gibi siyah olan saçlarını severken yeşil gözleri yine acılı yaşlarla dolmaya başlamıştı. Kubilay belli ki tamamen gözden çıkarmıştı onu, ne yüzünü görmek ne de sesini duymak istiyordu ki telefonunu bile kapatmıştı ona ulaşamasın diye. Ona kendisinden haber vermesinler diye eve bile gitmiyordu.

En azından Timuçin sebebin bu olmasını istiyordu, esmer yârinin başına bir şey geldiği için ona ulaşamıyor olduğu ihtimalini düşünmek bile istemiyordu.

Yeğeninin başını okşayan elini geri çekti ve derin bir nefes alıp vererek yer yatağının hemen yanında duran telefonuna uzandı. Herhangi bir çağrı ya da mesaj gelmediğini biliyordu içten içe ancak dalgınca yeğenini severken belki bir şey gelmiştir diye ekrana umutla bakmaktan da kendini alamıyordu.

İçindeki cılız umut boş ekranla bir kez daha solarken gözünün kapısına dayanmış yaşları daha fazla tutmadı ve Kubilay'ın sohbet penceresini açıp iletilmemiş mesajlarını okudu. Hepsi de özürlerden, af dilemelerden ve yalvarmalardan ibaret, çaresizlik kokan mesajlardı.

Klavye belirip de son mesajını yazarken bu defa ne yalvarıyor ne de özür diliyordu. Ellerinde telefon diye jiletli tellere sarılı bir tuğla tutuyordu sanki, yazdığı her kelimede jiletler parmaklarını kesiyordu. Görünürde sağlam fakat hayal gücünde kan revan içindeki parmakları mesajı gönderdiğinde yanan gözlerle yazdığı kelimeleri okudu son defa.

"Benden nefret ettiğini biliyorum artık, kabullendim. O yüzden artık seni rahatsız etmeyeceğim Kubilay. Ama her şeye rağmen seni sevdiğimi bilmeni istiyorum."

Telefonun ekranı kendi kendine kapanıp elleri kucağına düştüğünde gözünü karşısındaki duvara dikip seyretti bir süre Timuçin. Bebek mavisine boyalı duvarın tavana yakın kısımlarına beyaz, pofuduk bulutlar betimlenmiş ve o beyaz bulutların altında uçuşan kuşlar resmedilmişti. Ne kadar da mutlu, ne kadar da hareketli, ne kadar da özgür görünüyordu duvardaki cansız kuşlar. Oysa kendisi canlı olduğu hâlde içinde ne bir sevinç hissediyordu ne de yataktan kalkacak kadar enerjik.

Sezenler Olmuş | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin