10. Selvi Gibi Boyu, Türlü Türlü Huyu

1.4K 143 96
                                    

Kubilay'ın kara gözleri uykusuna sızan bir şangırtı ile açıldı.

Timuçin'in küfrettiğini duyduğunda hangi ara uzandığını bilmediği çekyatta doğrulmaya yeltenmiş ancak sesin geldiği tarafa çevirmeye çalıştığı boynuna giren ani sızıyla bir an için olduğu yerde kalmıştı. O da Timuçin gibi küfrederek boynunu ovalarken Timuçin yerden kırık tabak parçalarını toplamayı bitirmiş, ufak salona gelip ışığı yakmış ve öfkeyle söze girmişti.

"Uyandırdımsa kusura bakma, ağzına sıçtığımın tabağı tam düşecek vakti buldu."

"Sorun değil de sen bir yerini yaralamadın değil mi? Bakayım eline." Kubilay çekyattan kalkıp salonun kapısında dikilmekte olan Timuçin'in yanına gitti ve ellerini ellerine alıp şöyle bir baktı. Bir kesik yoktu görünürde, rahatlayıp ellerine birer öpücük bıraktıktan sonra devam etti.

"İyi misin? Sorun ne? Bir tabak kırıldı diye bu kadar sinirleneceğini sanmıyorum."

"Yok bir şey." Timuçin'in aksi yanıtı kulağına ulaştığında bir şey olduğuna emindi Kubilay.

"Bana pek öyle gelmedi." dedikten sonra esmer ellerini Timuçin'in yanaklarına koyup tenini hafifçe okşadı. Alnına yumuşak bir öpücük kondurup kumral saçlı başını omzuna yatırarak devam etti. "Paylaşabilirsin benimle."

Timuçin sıkıntıyla nefesini verip başını esmerin omzundan kaldırarak "Siktir et, hadi mutfağa gel de yemek yiyelim. Acıktım ben." Dediğinde daha fazla üstelemedi Kubilay, belli ki kumral oğlan sorun her neyse hakkında konuşmak istemiyordu.

Bazen Sezen de böyle yapmaya çalışırdı ama Kubilay onu kucaklayıp öptüğünde ne olduğunu sormasına gerek bile kalmadan tespih taneleri gibi dökülür, derdi neyse söylerdi. Demek ki Timuçin üzerinde etkili olmuyordu bu taktik, öğrenmiş olmuştu böylece. Herkesin huyu başkaydı neticede.

Timuçin'in peşinden mutfağa girdi ve sofraya oturup önüne konacak yemeği bekledi. Birden gerilmiş, sevgilim dediği insanı yeterince tanımadığı hissine kapılmıştı. Çoğu ilişkide önce birbirini tanıyarak sevgili olunup sonra sevişme faslına geçilirdi ama bu ikisi süreci tersinden başlatmış, önce sevişip sonra sevgili olmuştu. Elbette kumralın bazı huylarını biliyordu artık ama ona dair öğreneceği daha çok şey olduğunu fark ettiğinde gerginliğinin yerini tatlı bir heyecan almış ve hafifçe gülümsemişti.

Timuçin yemeklerini koyup masaya otururken onun gülümsediğini gördü ve sordu. "Neye gülüyorsun?"

Kubilay başını iki yana salladı ve yemeğini yemeye koyuldu. Timuçin sorusuna yanıt alamadığına bozularak aksi bir tavırla devam etti. "Ben söylemedim diye sen de mi söylemiyorsun? Kısasa kısas mı yani? İyi, devam et."

Kubilay, tebessümü yüzünde donarken sinirlenmeye başladığını hissetmişti. Kumral oğlan, sorulduğu hâlde hem derdini söylemiyor hem de öfkesini Kubilay'dan çıkarıyordu ve esmer gencin hayatta en sinir olduğu şeylerden bir tanesi, hak etmediği bir öfkeye maruz kalmaktı.

Ve ne yazık ki Kubilay çabuk öfkelenen bir adamdı.

Kara gözlerini öfkenin ateşleri sarmaya başlarken elindeki çatalı masaya fırlatır gibi bırakarak konuştu. "Kime kızdıysan git sinirini ondan çıkar Timuçin, benim asabımı bozma akşam akşam." Sandalyesini sertçe itip masadan kalkarken söylendi. "Afiyet olsun."

Genç adamın ondan böyle bir tepki beklemediğini afallayan yüzünden anlamıştı fakat yapacak bir şey yoktu artık, çoktan öfkeye teslim olmuştu bile.

Timuçin arkasından şaşkınca "Otur şuraya Kubilay. Kubilay!" diye seslense de ona bakmadan mutfaktan ve evden çıkmıştı esmer genç.

Hırslı adımlarla merdivenleri inip evine girdiğinde kapıyı çarparak kapadı ve doğruca odasına gidip kendini yatağının üstüne atıverdi. Sakinleşmek için derin nefesler alırken bir yandan da düşünüyordu.

Sezenler Olmuş | bxb |Where stories live. Discover now