İLK ÖPÜCÜK

521 23 18
                                    

"Öldü. O da gitti. Tıpkı Sirius gibi. Daha da geri dönmeyecek. "
Elinde artık soğumuş kahve bardağı, üzerinde geceliği ve sabanlığı, koltuğunda oturan Tonks bu düşüncelerden kapının sesiyle sıyrıldı. Tedirginlikle komidinin üzerinde duran saate baktı. Saat 01.00'dı. Bu saatte kim gelebirdi ki? Önlem olarak asasını eline aldı ve kapıya gitti. Ve yavaşça demir kapıyı araladı. Karşısında Remus'u görmeyi kesinlikle beklemiyordu.
Remus
" Ihım ıh... Girebilir miyim?" dedi boğuk bir sesle kadının asasına bakarak. Onun asaya baktığını fark eden Tonks hemen indirdi ve
" Ah, şey, tabi. " diyerek kapıyı açıp kenara çekildi.
Remus biraz mahcubiyet içinde salona geçti. Burası kesinlikle hatırladığından da dağınıktı. Ayaklarına birşeyin sürtündüğünü hissettiğinde odayı incelemeyi bırakıp aşağıya baktı. Simsiyah bir kedi ona sürtünüyor, sevmesini istercesine mırıldanıyordu. Gülümsedi ve eğilip kediyi kucağına aldı. Onun okşamasıyla kedicik keyifle mırıldandı.
Kapının krişine yaslanmış olan Tonks, kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde onlara bakıyordu. Ay, sonunda yeterince okşandığına karar verdiğinde genç adamın kucağından atladı ve mutfağa gidip mamasını yemeye koyuldu.
Remus yüzünü Tonks'a döndü. Gözlerini onun gözlerinden kaçırmaya çalışarak
" Konuşabilir miyiz?" dedi.
Tonks yavaşça ona doğru ilerleyip
" Dinliyorum. " dedi, kollarını hâlâ bırakmamıştı.
Remus
" Tonks - ben... Ben cidden çok üzgünüm. Biliyorum senin için hiç birşey önemli değil ama yine de... Lütfen, anla beni. Ben... Ben sana zarar verirsem yaşayamam. Herkes gitti. Lily gitti, James gitti, Sirius gitti, Dumbledore gitti... Ben senin de gitmene dayanamam. "
Tonks kollarını saldı, yüzü gevşedi. Nazikçe elini Remus'un yanağına koyarak başparmağıyla ufak gözyaşını sildi.
" Aslında böyle davranarak beni uzaklaştırıyorsun. Neden hâlâ  anlamıyorsun? Sen istemediğin sürece bana hiç bir zarar gelmeyecek." dedi usulca.
Remus onun, yanağındaki elini nazikçe tutup
" Ben- ben seni mutlu yapamam. " dedi ama artık sesi o kadar da emin çıkmıyordu.
" İkimizi de mutsuz yapmak daha mı iyi yani?" dedi Tonks; diğer elini de Remus'un diğer yanağına koydu.
" Ha- hayır, sen - Sen kesinlikle mutluluğu en çok hak eden insansın. "
" O zaman beni neden üzüyorsun, Remus? İkimiz de mutlu olmayı hak etmiyor muyuz?"
Remus birşey demeden gözlerini yere indirdi.
Ama Tonks bu sefer kararlıydı: Remus'un artık bir karar vermesi lâzımdı.
Nazikçe ama kesinlikle kararlı bir biçimde onun başını kaldırdı ve
" Gözlerime bak. " dedi.
" Gözlerime bak ve cevap ver. Bunu bize neden yapıyorsun?"
Remus kadının o güzel deniz gibi gözlerine baktı. Aslında şuanda kahverengiydi ama o görebiliyordu. Tıpkı fırtınalı bir deniz gibi hırçın ama yine de çok güzel olan mavi gözleri hâlâ oradaydı. Sadece kahvernegi ince bir zarın altında gizlenmişti.
" Özür dilerim " dedi genç adam.
" Özür dilerim. " sonrasında olanlar ikisi için de bulanıktı.
Remus dudaklarını Dora'nın kilere bastırmış, uzun zamandır arzuladığı dudakları tutkuyla öpüyordu; ellerini Dora'nın ellerinden çekmiş, genç kadının belinin iki yanına koyarak onu kendine olabildiğince yakın tutuyordu. Dora ise kollarını Remus'un boynuna dolayarak bir yandan onun öpüşüne karşılık veriyor, bir yandan da elini onun yumuşak saçlarından geçiriyordu. Nefes almak için ayrıldıklarında Remus, Dora'nın tekrar mor olan saçlarına bakıp gülümsedi, sonra dudakları tekrar Dora'nın dudaklarını buldu. Mutfak tezgahına çıkmış olan Ay, ilgiyle onlara bakıyor, kuyruğunu tıpkı bir guguklu saatin sarkacı gibi tezgahtan aşağıya sallıyordu.
İkili onlara bakan kediye bakıp kıkırdadılar. Sonra da bakışları tekrar birbirlerini buldu. Tonks başını sevgilisinin boynuna gömüp kokusunu içine çekti. Remus'sa kollarını kıza dolayıp, onu saçlarından öptü.

Âşk ve Acı || Remadora Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt