11. GEÇMİŞ OLSUN KARA VEZİR

158 39 7
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

kara vezir

Uygar mesaj yollatmış; tüm teslimatçıların merkez depoda toplanmasını istemişti. Anlaşıldığı üzere geniş çaplı bir toplantı düzenlenecekti. Genellikle, geniş çaplı toplantılar yapılmazdı. Eğer şimdi geniş çaplı bir toplantı tertip ediliyorsa ya ciddi bir sorun var demekti ya da büyük patronlar -uymamız gereken- yeni emirleri duyuracaktı.

Depoya ulaştığımda düşüncelerimin ikisinin de gerçek olmadığını anlamıştım. Yanılmıştım. Uygar genel yönergeyi söyleyerek gereksiz gürültü yapıyordu ve yanılmak, daha önce hiç tattırmamıştı mutluluğu. Zira işverenin gereksiz nutuğu değil de elimde tuttuğum; ara ara üfleyerek döndürdüğüm rüzgârgülü daha ilgi çekiciydi. Önemli bir mevzu, mevzu bahis olsaydı; ilgimi esas çekene veremeyecektim ilgimi. İşaret parmağımla rüzgârgülünün sarı renkli yaprağına bir fiske attım. Enerjimden çaldığı çeyrek kuvvetle fır dönmeye başlamıştı, tahta çubuğa zımbalanmış plastik. Kır evinin verandasında bu rüzgârgülüne rastlamamıştım lakin merkez depoya akan yolda, yanımdan geçen arabalardan birinden canavar gibi bir çocuk dışarı sarkmış rüzgârgülünü nefretle asfalta savurmuştu. Terk etmişti onu. Nedendir bilinmez; terk edilenlere, dışlananlara, istenmeyenlere karşı zaafım vardı. Onlara dayanamıyordum. Canlı cansız ayırt etmeden onları sahiplenmek, yardım etmek, değerliliğe eriştirmek doğama nakışlanmıştı. Rüzgârgülünü araba tekerlerinin insafına terk edemezdim ya. Almıştım. Getirmiştim yanımda merkezdeki depoya. İşimiz bitince dönecekti benimle Pinhan'a ve inşaata. Belki, ondan ayrılmaya hazır olabilirsem Aracı'ya verebilirdim; saklasın, bırakmayı unutmasın diye rüzgârgülünü bir daha.

Vazgeçilmiş nesne, kendisine kazandırdığım ivmeyi yitirirken yavaşladı, yavaşladı ve yavaşlayarak dönmeyi bıraktı. Tam da yeniden dönmeye teşvik edecektim ki onu birisi önümde parmak şıklatmıştı. İrkildim. Rüzgârgülü yere düştü. Uygar'ın sönük bakışları, rüzgârgülüne uğramadan, direkt bana yönelmişti. "Ne o, rüzgârgülü kadar dikkatini çekemiyor muyuz Kara Vezir?" diyerek dalga geçercesine sordu. Eğilip; küçümsediği arkadaşımı yerden kaldırdım. Kaşlarımı çatıp plastik yapraklarına sinmiş toz zerreciklerini hafifçe temizledikten sonra Uygar'ın gözlerinin içine dikmiştim gözlerimi. "Anlamadım. Ne diyorsun?" Teslimatçılar sus pus; bizi dinliyordu. İğne atılsaydı sonsuzluğa hitaben zevkle yankılanırdı, şüphesiz.

Uygar parmağını büküp eklem noktasını alnıma bastırdı. "Şu sarhoş tavırlarını askıya kaldırmazsan ödeme alamazsın diyorum." Ödeme ağrıkesiciler idi. Ağrı kesiciler ise hayat damarlarımın temsilcisi. Hayat damarlarımı kesmekle mi tehdit ediyordu beni? "Şimdi anladın mı?" dedi. Bir defa daha, eklemini alnıma çarpıp geri çekilmişti. Parmağının silinen hayaleti, kronik baş ağrımı katlıyorken yalnızca kafa sallayabildim. Rüzgârgülünü bedenimin arkasına çekmiştim. "Güzel." Ellerini çırpan işveren, az önceki yerine -teslimatçılar onu açıkça görebilsin diye boş deponun ortasına ahşap bir platform kurulmuştu- çıktı. "Kara Vezir de aramıza döndüğüne göre artık başlayabiliriz." Arkasına dönüp seslendi. "Getirin."

İlaçlar benim her şeyim. Pinhan'ın ve benim; ilaçlar bizim her şeyimizdi. Aracı ile paylaştığımdan ötürü stokumun yarıdan fazlasını fazlasıyla tüketmiştim. Yenilenmeliydi. Zira yenilenmeyen stok, bir takım ölüm fermanlarını mühürler ve yürürlüğe atardı. Bu yüzden Uygar'ın zıddından uzak kalmalıydım.

Uygar'ın komutu boşluktan çekilir çekilmez gürültü basmıştı merkez depoyu. Yankılanan gürültü adım adım yaklaştı. Görüş açımıza temas ettiğinde ise; gürültü malzemelerinden özel içkiyi servise sürenin forklift olduğu anlaşılmıştı. Önünde orta boy, kese kâğıtlarına sarılı, siyah iplerle kuşatılmış teslimat paketlerini taşıyan forklift ahşap platformun hemen bitişiğinde durdu. İçinden inen sürücü ve iki farklı eleman, paketleri teslimatçılara dağıtmaya başladılar. Aynı dilimde de Uygar açıklıyordu. "Bugün, kariyerinizin en önemli teslimatını yapacaksınız. Toplu bir teslimat olacağı için gecikmeyi asla kabul etmiyorum. Bahane istemiyorum." Söylediği kelimelerin arasında saniye saniye susuyor sessizliğin ağırlığını omuzlarımıza çöktürüyordu. "Başınıza taş yağsa bile bu paketler teslimat adreslerine ulaşacak."

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRWhere stories live. Discover now