20. RÜYALARDA BULUŞURUZ

138 36 6
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

peri padişahının kızı

Kara Vezir, onu en son bıraktığım gibi değildi. Doğum günümde beni aşağı düşmekten son anda kurtaran o adam gibi değildi. Bir insan nasıl olurda birkaç saat içinde kendini üç yüz altmış beş derece döndürebilirdi? Zihnime kendi elleriyle yerleştirdiği kalıpları bu gece tek tek yıkmaya yemin etmiş gibi bir hali vardı. Bana daima yumuşak bakan gözleri, güneşte fazla kalıp suyunu tamamen yitirmiş reçelmişçesine katılaşmıştı. Hareketleri, en az yağlanmamış bir menteşe kadar rahattı. Onu sıkan bir şeyler olduğunu görebiliyordum. Kafasında kurguladıklarının nefes alışına şahit olmak güç değildi.

Yan yana moloz yığınlarıyla kaplı yolu adımlamaya başladık. Hayalimde büyüttüğüm terk edilmiş inşaat görüntüsünün karşılaştığım görüntü ile uzaktan yakından alakası yoktu. Ayakkabılarımın topuklarına batan, dengemi sürekli şaşırtan taşlar bunun sahici kanıtıydı. Eğer gerçekçi hayaller kurabilme kabiliyetine sahip olsaydım kesinlikle topuklu ayakkabı giymezdim. Muhtemelen pencere olması tasarlanmış fakat camı takılmamış dikdörtgen açıklıktan geçtik. İnşaatın içi, dışına kıyasla daha düz bir zemine sahipti. Adımlarım zorluk çıkartmıyordu şimdi. Mümkünmüş gibi mantoma fazlaca sokuldum. Dört tarafı açık yapı, ayaz istilasına uğramıştı. Aşırı derecede bir soğuk vardı. Seher Abla'nın ıhlamur çayının etkisinin yittiğini hissedebiliyordum. Kara Vezir soğuğu hissediyor muydu? Hissediyorsa nasıl tepki vermeyebiliyordu? Belki de soğuğu hissetmiyordur.

Oturma odası tarzındaki genişlikte duraksadık. Masa kurmuş, masanın altına halı sermişti. Masanın üstündekiler ise onun kalitesiz yaşamına zıt olacak şekilde kaliteli ve şık duruyordu. Şaşırmadan edememiştim. "Tüm bunları nereden buldun?" diye sordum.

Rüzgârın üfleyip söndürdüğü iki mumu yeniden yakarken, "Meslek sırrı," diye mırıldandı. Mesleğinin teslimatçılık olduğunu biliyordum. Peki, teslimatçılığın sırrı alın teri mi yoksa hırsızlık mıydı? Başlarda heyecanla titreyen yüreğime korku dokunuyorken ikincisi olmamasını diledim. Zira ikincisi, bendeki profiline aykırıydı. Bu saatten sonra onun bana aykırı olmasını kabullenemezdim.

"Uygar'dan aldığın işte çok fazla sır olmalı," şeklinde yaptığım çıkarımı politik olarak yanıtlamaya meyilli olduğu anlaşılıyordu. Azıcık gülümsedi. Mumları yaktıktan sonra dikdörtgen masanın çevresini turlayıp tam karşımda durmuştu. "Sırlarımı öğrenmek mi istiyorsun Peri Padişahının Kızı?" diye sordu.

Çok yakınımda duruyordu. Dudaklarımı sıktım. Som gümüş rengindeki gözlerinde dans eden mum alevleri olduğundan ürkütücü görünmesine olanak sağlıyorken boğazım, olağanın dışında, kuruyordu. Çenemi dikleştirerek yanıtladım. "Öğrenmek istediğimi söylesem, sırlarının hepsini söyleyecek misin?"

Sağ eliyle kolumu tutup beni iki adım uzaklaştırmıştı. Başında durduğumuz sandalyeyi centilmence çekip oturmam için kafasıyla işaret etti. İşaretini tek taraflı bırakmayarak mantomun uçuşan eteklerini düzelttim ve sandalyeye oturdum. Sorumu yanıtlamaması canımı sıkmıştı ancak sıkıntımı göz ardı etmeye çalıştım. Bu gece konuşacak çok şey vardı. Sıkıntılarla boğuşarak bir yere varamazdım.

İnsanlardan ayrı geçirdiği hayatı onun misafirperver tavırlarından hiçbir şey alıp götürmemişti. Oldukça misafirperverdi. Büyük çorba kâsesini karıştırıp sıcak çorbayı bana servis ederken nezaketen takım elbisesinin düğmesini iliklemişti. Saçlarını savurup ara sıra görüşünü kapatan rüzgâra da müdahale etmiyordu. Sanki rüzgârı benimle birlikte ağırlıyordu. Sanki burada hem rüzgâr vardı hem ben vardım. Ya şu meşhur arkadaşı Pinhan? O neredeydi sahi? Sürekli burada kalmıyor muydu yoksa ben geleceğim için mi gitmişti? Kara Vezir'in onun kimse ile tanışmadığını söylediğini hatırladım birden. Utangaçlığın kaçıncı evresiydi bu?

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRWhere stories live. Discover now