KILIÇ ŞÖVALYESİ - 5

482 50 15
                                    


O gün o yol, Bright'a hiç olmadığı kadar kısa gelmişti. Sanki o yolun göremediği tüm güzelliğini o gün görmüştü. Belki de onun güzelliği ayna etkisi yapıp yolun da güzel görünmesine sebep olmuştu. 

Havanın hafif meltemi yüzüne çarpıp bedenini irkilmesine sebep olurken gözlerini hala, yanında yürüyen çocuktan alamıyordu. Yağmurdan ıslanan saçları zamanla kurumuş, bir virgül gibi alnında şeklini almıştı. Sanki saçlarının bile diyecek bir şeyleri vardı. Fakat Metawin susuyordu. Her zaman olduğu gibi, içinden haykırarak avaz avaz susuyordu. Sustukça da kendinden bir şeyler feda ediyordu... Her şeye rağmen susmasının ise tek nedeni ona şimdiye kadar hep susmayı öğretmeleriydi. Bağırmak ona yakışmazdı; ona denilen buydu. 

"Falcı..." Bright yüzünü ayın aydınlattığı kadarıyla görebildiği çocuğa doğru seslendi. Neden, ne demek için seslenmişti ona hiçbir fikri yoktu bunun hakkında. 

"Söyle, yoldaş." demişti Metawin ona dönüp gülümseyerek. 

"Fotoğraf makinelerinden anlar mısın?" 

"Bir ara almak istediğim için araştırmıştım yoldaş, lakin alamadım... Pederim izin vermedi. Peki ya sen?" 

"Çıktıklarından beri bir düşkünlüğüm var onlara falcı. Nedenini bilmiyorum ama garip bir şekilde çekiyor o makine beni. Çok garip... Düşünsene, bir makine var ve senin aynını çıkarıyor hem de küçücük bir şey." demişti gülerek, ve ekledi: "Almak istiyorum onlardan... Gördüğüm her güzel şeyi fotoğraflamak istiyorum. Ama beceremem de makinayı bozarım diye korkuyorum. Söylesene çocuk, sence bozar mıyım?" 

"Senden çok iyi fotoğrafçı olur." 

"Nedenmiş? Beni ne kadardır tanıyorsun ki?" 

"Çok iyi bir gözlemci olduğunu bilmek yeterli." 

"Yarın beraber fotoğraf makinesi almaya gidelim mi?" 

-----------------------------------------------------------------

Metawin okuldan öğlenden sonra üçe doğru yurda dönmüştü. Bright ise fotoğraf makinesi almaya gidecekleri için dersini asmaya karar vermişti. Yurdun kapısından içeriye girince gözleri Bright'ı aramaya başlamıştı. Bright'ı yatağında uzanıp radyodan haberleri dinlerken bulmuştu. Yanına doğru heyecanla gidip oturdu. 

"Geldim ben, gidelim mi? Dükkanlar kapanmadan." gülümsemişti. 

Bright hızla kafasını sallayıp radyosunu kapattı ve yatağında doğrulup ayakkabılarını giymeye başladı. 

"Hadi gidelim." 

Yurttan çıkıp otobüs durağına doğru ilerlemeye başlamışlardı. Çarşı otobüsü sık sık buradan geçtiği için fazla beklememişlerdi. Uzaktan gelen kirlenmiş sarı, kenarlarında kırmızısı olan otobüs çarşı otobüsü olmalıydı, daha doğrusu Bright keskin gözleriyle öyle olduğunu görmüştü. "Geliyor." demişti Metawin'e bakarak. 

Otobüs durduğunda içine binmişlerdi. Metawin içine binerken yabancı hissediyordu. Daha önce, doğrusunu söylemek gerekirse çok az otobüse binmişti ve  yanında her zaman bir büyüğü vardı. "Ne kadar alıyorlar?" Bright'a dönerek sormuştu. "Bilmiyor musun?" Bright sorup alayla güldü. Aslında bu alaylı gülmesinin ardında onu gerçekten sevimli bulduğu anlamı yatıyordu. Bright gereken parayı şoföre uzatınca ikisi boş koltuklara kurulmuşlardı. Metawin merakla camdan dışarısını inceliyordu. Buraları henüz görme fırsatı olmamıştı. Zaten görülecek fazla bir şey de yoktu, toz toprak içindeki birkaç bina dışında...

Bright ise sanki ezbere biliyormuşçasına dışarıya bakmayı reddediyor, belki de kim bilir, dışarıya bakan çocuğa bakıp gülümsemek ona daha cazip geliyordu. Yarım saatlik bir mesafeleri vardı çarşıya varmalarına. Metawin dışarıya bakmaktan sıkılmış gibi uyuklamaya başlamıştı. Belki de dün geceden uykusuz olduğu için şimdi uyukluyordu. İyice uyuklamaya başlayınca sürekli titreyen otobüsün camındansa komünistin omuzlarını daha rahat bulmuştu. Bright ise onun aralık dudaklarını, bir süpürge misali uzanan kirpiklerini ve biçimli burnunu izliyordu. İçinden ise bir erkeğin nasıl bu kadar güzel olabileceğini düşünüyordu. 

"BROKEN" || BRIGHTWINWhere stories live. Discover now