BÖLÜM 1- TANIŞMA

554 21 5
                                    

Yer altı dünyasında sıradan bir gün değildi. En güçlü kraliyet ailesinde veliaht prenses yer yüzündeki son görevini yerine getirip, yüz seksen yıl boyunca hazırlandığı şeyi yapacaktı; Kral ve kraliçeye  hazır olduğunu gösterecek, onların yerine kendi geçecekti. Yıllardır ona öğretildiği gibi bir kraliçe olup Yer Altı Dünyası'nın en büyük sınırlarına sahip olan kraliyetini yönetecekti.

Halk beklenti içindeydi. Yüz elli yıl boyunca aynı kral ve kraliçenin hükümdarlığından sıkılmış, katı kuralların değiştirilmesi için onlardan daha saf birini kraliyetin başına geçmesini istiyorlardı. Bu beklentinin hali hazırda olduğunu bilen ve saf yerine konulan prenses ise telaşsız, kendinden emin ve özgürdü. Özgüveni yersiz değildi, yaşamı boyunca kraliçe olmaya hazırlanmıştı. Fırsat nihayet eline geçmişti ve korkaklık edip kaçma gibi bir lüksü yoktu.

“Hazır mısınız prenses" dedi kapının ardında duran, insanların haberi dahi olmadığı Yer Altı Dünyası'nın veliaht prensesine son zamanlarda her zaman yanında olan yardımcısı Alber. Yıllarca son seferi için hazırlanmış prenses tedirginlikle üzerindeki, yaptıkları her ayinde giymesi için özel hazırlanılmış bol, toz pembe ve dizinin bir karış üstündeki oldukça kısa elbiseye baktı. Yer yüzünde insanların yaşadığı yere geldiğinde üzerindeki elbisenin çıkacağına adı gibi emindi. Sarı-gri saçlarının üzerine özenle konulmuş altın, üzerinde çiçekler varmış gibi şekil verilmiş ve zümrüt, yakut gibi değerli taşlarla süslenmiş olan tacı düzeltip aynadaki görünüşüne göz gezdirdi. Her zamanki gibiydi, mevkisini belli eden süslü bir taç ve onun türüne bir prensesin her zaman alımlı gözükmesi gerektiğini belli edercesine giyilmiş, yer yüzüne son gidişinde aldığı ipek bir kumaştan elbise. Yine istemediği kadar şaaşalı ve bir o kadar da önemli görünen...

“Hazırım" dedi her ne kadar asla hazır olmasa da. “Gidebiliriz" ve kralla kraliçenin yaşadığı fakat ayinlerde onun da geldiği, duvarlarında altın işlemeler olan giyinme odasından çıkıp yardımcısı, oldukça sade giyinen Alber’e baktı. Alber öyle eğitildiğinden birkaç adım geriye gidip hafifçe selam verdi. Prenses bu hareketini umursamadan beyaz ve altın işlemeleri olan koridordan hızlı adımlarla geçtiğinde ayak sesleri Alber'in peşinden geldiğinin habercisiydi.

Sarmaşıklar ve yosunlarla kaplı olan üç katlı kocaman yapıdan çıkarken Yer Altı dünyasına ait, yer yüzünde nesli tükenen bitkiler ayaklarına dolandı. Burada her şey yemyeşildi. Yer altı dünyasının türü, yaptıkları yapay güneş sayesinde türlerinin yaşam kaynağı olan bitkileri canlandırmayı başarmıştı. Her gün, düzenli olarak bitkilere yeterince su dökülüyor ve doğanın tamamıyla var olması, insan eli değmeden yaşamaya devam etmesi sağlanıyordu. Fakat buranın tek bir sorunu vardı ki, o da yer yüzüyle yer altı dünyasını ayıran, kilometrelerce yükseklikteki ve sarmaşıklarla kaplı olduğu için kimsenin fark edemediği toprak duvar yüzünden yapay güneşin ışığı söndüğünde, tepeden herkese görünen neon yeşil bir ışık olmasıydı. Yıldızlar görünmediği için büyülenebilecekleri tek şey o neon ışıklardı.

Yanından geçtiği herkes başını öne eğip geri çekilirken sarayın hemen yanındaki, ayinlerinin yapıldığı gölün kenarında binlerce kişinin onun yer yüzüne çıkma ayinine katılmak için ellerinde beyaz nilüfer çiçekleriyle beklediğini gördü. Ne yapacağını biliyordu. Önce, kraliyet işleri yüzünden yüz yetmiş üç yılda üçüncü kez gördüğü anne babasına selam verecek ve halkının ellerindeki beyaz nilüfer çiçeklerini göle koymasını izleyecekti. Ardından yavaş adımlarla suya girip boyunu geçen yere kadar gidecek, yer yüzüne çıkmasına yarayan fısıltıyı söyledikten sonra kendini yer yüzü toprağının ardında bulacaktı. Dış dünyanın toprağına basması için gerekli olan birkaç metre mesafeyi kazarak görevinin olduğu yere, ormana gidecekti.

TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin