BÖLÜM 19- YOK OLAN PARLAKLIK

56 6 0
                                    

kararları kesin olduğundan ve birkaç dakikaya kadar evden çıkmamız gerektiğinden bavul hazırlama işine girişmiştim. yanıma lazım olanları alıyordum fakat ortaçağdan kalan kıyafetlerimi de almayı düşünmüyor değildim. hepsinin bende bir anısı vardı, özellikle siyah olanın. zaten yangın dolayısıyla birkaç tane kaldığı için çok yoktu. 

yine de aklımdan bu düşünceyi kovup ihtiyacım olan, olabildiğince az sayıdaki kıyafetleri toparlayıp bavula koymaya devam ettim. yatağımda oturan blaise merakla ne yaptığımı izliyordu. bana kalsa siyah olan ortaçağ elbisesi dışında hiçbirini almazdım. sonuçta lizet uzun yıllardır yer yüzünde yaşıyordu ve parası yeteri kadar vardı. bence yer altına dönmüşüz gibi gözükmesi için hiçbir şey almamalıydık yanımıza ama benim fikirlerim belli ki lizet ve blaise yan yana olduğunda önemsenmiyordu. 

"bana hala kızgınsın değil mi?" diye sorduğunda derin bir nefes alıp ona döndüm.

" senin başka işin yok mu" yüzünde bir gülümseme yer elindi ve başını iki yana sallayıp elini yumruk yaptı, her saydığı maddede bir parmağını açtı.

"bavulum hazır, babamla vedalaştım, abby e haber verdim, blake e haber verdim, cason a haber verdim ve senin yanındayım. her şey hazır" 

"fazla istekli değil misin? sonuçta bizi öldürmeye çalışanlardan kaçıyoruz" omuzunu silkti.

"yine de tatil yapıyoruz değil mi? Kosta Rika gibi güneşli sıcak bir yer ayrıca kalacağımız yer bile hazır" heyecanını söndürmek yerine dahil olasım gelmişti çünkü onun mutluluğu beni de etkiliyordu. çantamın fermuarını çekerken sordum.

"nerede kalacağız bari onu söyle" yüzündeki gülümseme daha da büyüdü. duruşunu kendinden emin bir tavırla dikleştirdikten sonra.

"bungalov" dedi. ister istemez gülümsedim.

"senin gibi biri için bungalov fazla romantik değil mi" kısa bir kahkaha attı.

"ben oldum olası romantik bir insanım prenses, bilmediğin çok gizli yönlerim var. ayrıca piyano çalıyorum ve vals yapıyorum, bungalov benim için fazla hödük bile kalır" ister istemez güldüm onunla beraber. kapı çalındı ve lizet kapıdan içeri baktı.

"hazır mısınız?" aynı anda başımızla onayladığımızda elindeki telefona baktı.

"şimdi çıkmamız gerekiyor. buradan önce seetal a gideceğiz" yine başımızla onaylayıp ayağı kalktık. yerdeki bavulumu aldığımda blaise de siyah bavulunu aldı ve odamdan dışarı çıktık. lizet kendi bavulunu alıp merdivenlerden inerken biz de peşinden gittik. burayı özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama şu an, burayı özleyecekmişim gibi hissediyordum kendimi. 

kapıdan çıktığımızda karşımıza abby, blake ve cason dikildi. buraya geri döneceğim için kimseyle vedalaşmaya ihtiyaç duymasam da burada olmaları beni  sevindiriyordu. yavaş yavaş bir insana dönüşüyormuş gibi hissediyordum kendimi. koskoca  yer altı dünyasının prensesi, birkaç insanı gördüğü için seviniyordu. saçmalığın en üst hali buydu resmen. 

abby aniden bana sarıldığında şaşırmak yerine, teşekkür edercesine sarıldım ona. fakat en fazla üç saniye dayanabildim çünkü parfümünün kokusu başımı ağrıtmaya yetmişti. 

"teşekkür ederim. her şey için" dediğinde krizi atlatmasına yardım ettiğim için söylediğini anladım.

"ben de teşekkür ederim." abby elini şaşkınlıkla kalbine koydu.

"yer altı dünyasının prensesi bana teşekkür ediyor. biri kıçımı cimcirsin" blake hareketlendiğinde abby eline vurdu. "mecazen bebeğim, gerçekten değil" ve arabaya gitmek için yürürken gülüştük. sokaklar bu gün daha da boştu. fakat avcıların sokakta gezindiğini düşünerek dar ve karanlık olanlardan geçmeyi tercih ediyorduk. lizet peşimizden sessizce geliyordu.

TOPRAĞIN ARDINDA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now