19

2.3K 103 2
                                    

-Demek anlatıyorsun beni...

Deminden beri üzerinde bulunan sinir bozucu huysuz tavır yerini dinginliğe bırakmıştı. Kulaklarıma dolan sakin tınısıyla kafamı, kollarını bağlamış Savaş'a hayran hayran bakmakla meşgul kıza çevirdim. 

Saçmalık...

Göz devirerek kafamı iki yana sallarken gitmek için hareketlendim.

-Seni neden anlatayım Zeynep? Sadece senin yüzünden kötü tanıştığımız için hatırlıyor İdil.

-Sorun değil, yanlış anlaşılmaydı zaten. Siz devam edin, iyi geceler.

Daha fazla durmamı gerektirecek bir şey yoktu. Ben de daha fazla durursam ikisi arasındaki samimiyetsiz ilişkiye şahit, mağdur biri olarak iyice keyifsizleşebilirdim.

Kız baştan ayağa çok zordu. Kendini üstün gören tarafı Savaş ile kıyaslanınca çok daha ayrı seviyeydi. Sadece bu da değil, herkese mi böyleydi emin değilim ama Savaş dışında kalan çoğu kişiye haşin davranmıştı. Bunu, kışla girişinde gerçekleşen karşılaşmaya kulak misafiri olan nöbetçi askerler de kabul ederdi onlara soruyor olsam.

Sonunda telefonumu iletişim için kullanmaya başladığımda karşı taraftan çağrımın onaylanmasını beklemeye başladım. Gecenin on birinde aramak ne kadar mantıklıydı tartışılırdı ama öğlen de aramaya hiç elim gitmiyordu genelde. 

-Yengeciğim? Nasılsın fıstık? İyi misin; bir problem yok, değil mi?

Normal konuşmalarda olduğu gibi anında iyiyim demek zordu sorduğu soru için. Neler yaşamıştım iki haftada.

-İdare ediyorum, oralarda ne var ne yok?

Karşıdan bir süre cevap alamadım.

-Aynıyız İdil, nasıl olalım; yeterince haber bakıyorduk artık dizi saatleri dışında hep haber kanalları açık. Yüreğimiz ağzımızda hep, aramadığın her gün ayrı geriliyoruz. 

-Vaktim olmuyor yenge, ben ne yapayım?

Birazı doğru birazı yalandı belki ama kendi can derdime, buradaki askerlerin can derdine uğraşırken arayamazdım tabii ki. Daha sonrası için kontrollü istikrar sağlanan ortam da sağlanmışken aramamak benim sorunumdu tabii.

-İdil, doğru söyle bana. Hiçbir şeyiniz yok değil mi? Kızım koca günü de bırak, iki haftadır aramıyorsun; yoğunluğunun nedeni öyle bir yerde en fazla ne olabilir? Sürekli yaralı asker mi var? Siz iyi misiniz?

Görmeyeceğini bildiğim hâlde kafa salladım. Toparlamıştık ve düzenimiz tekrar yerli yerindeydi, iyiydik sonuçta.

-Merak etme, içini de ferah tut. Ararım ben arada böyle, sen çok takma beni. Hatta dert kalmasın, daha bugün çektiğim bir fotoğraf atayım sana da biraz bu ortamları da görmüş ol hem.

Sesi biraz daha canlıydı şimdi.

-Bak sen! Fotoğrafa vakit var aramaya yok öyle mi?

-Eyvah, kötü yakalandım!

Benim de deminden beri aklımdaki hüzünlü senaryolar ve anılar dağıldı.

İkimiz de bir süre daha çevreyle ilgili konuştuktan sonra kapattık. Amcam yine bir kez olsun sesini duyurmamıştı. Bu saatte evde olmaması memur kesim için pek de mümkün değildi ama sorun etmedim yine belli bir süre düşündükten sonra.

Hemen unutmadan Bulut ve Umut'u kareye sığdırdığım resmi gönderdim. Kendimle gurur duydum, o kadar süreden sonra bakmaya doyum olmayacak bir kare yakalayıp bir de bunu başkalarıyla paylaşmayı akıl etmiştim. İletişim konusunda sınırlı olsak da internet kolaylığı iyiydi. Gönderir göndermez maviye dönen tike gülümsedim ve biraz da mesajlaştık.

𝕸𝖆𝖛𝖎❧𝕲𝖗𝖎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin