1."SAHRASI TUTUŞAN ERVAH"

277 71 208
                                    

Haramiler/ Mavi Duvar
Keyifli okumalar!
Oy ve yorumları unutmayalım, lütfen.

🥀

🥀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🥀

Bağrı kesik gökyüzü, hoş ezgiler fısıldadı hayatın hazin damarlarından aşağı. Bir kırlangıç belirdi tüm yeisliğe tezat, kanadı kırıktı; gözünün feri çalınmış, ürkek yüreği kanatılmış, avuçlarına can kırıkları batırılmıştı. Can yakıcı bir uğultu, bir gizli seda yayıldı, konduğu alevden tellerin üzerine bir sarmaşık gibi. Kırlangıcın canı yandı, kızgın tel yüreğini dağladı; uçamadı, uçarsa yuvasından olacaktı. Ağladı, çok ağladı, gözyaşları bundan böyle kordandı.

Bir selâ, bin feryâdı sürükledi kırlangıcın cılız yüreğine.
Kırlangıç öldü.
Ama ölürken kalbine binlerce beden gömdü.

Gecenin hükümdarlığı, gündüz saltanatını ilân edene kadardı.

Konu gündüze gelince herkesin güzîde sevgilisi olan gecenin boynu kıldan inceydi.
Bu iki zıtlığın uyumu göz ardı edilip genelleme yapılırsa insanlar ikiye ayrılırdı: geceyi sevenler ve gündüzü sevenler. Tahmini olarak söylenir ise bu oranın çoğunluğunu geceyi sevenler oluştururdu.

Gece; ne de olsa görmek istemediğimiz, duymaktan çekindiğimiz her şeyin üzerine örtülen bir örtü olarak tanımlanır. Ya da diğer bir deyişle gece, içimizde saklayıp dışarı yansıtmadığımız şeyler için kullandığımız kalkanımızdır. Bir askerin cenk meydanında tüfeksiz, kalkansız kalması gibi bizim de bastırdığımız duyguların gün yüzüne çıkması, karşı tarafın avantajı olarak düşünülür.

Bu sebeple ben ne geceyi sevebildim ne gündüzü. Zaten gecesi gündüzüne karışmış bir insan için seçim yapmak o kadar da önemli olmasa gerekti.
Benim için önemli olan zaman dilimi olmadı hiç. Dün, bugün, yarın veya bir sonraki gün...
Hepsi belli bir düzene sahipti ve sözleşmişler gibi nöbetleşe geçip gidiyorlardı. Ben, bana bıraktıkları veya benden aldıkları şeyleri kendi zihnimin süzgecinden geçirmeye alışmıştım. Hoş, o süzgece takılan büyük cisimlerin üzerinden ne kadar gün ne kadar gece geçse de yerlerinden bir milim kıpırdamayacaklarının da farkına varmıştım.
Kuvvet uygulanmadığın sürece o cisimler, bir zaman sonra beyninin yerlileri hâline geliyordu.

Günler geçsin, geçsin ama geçerken de eli boş gitmesin istiyordum işte.
Gelirken nasıl avuçlar dolusu mutluluk getirmiyorsa bunun açığını hayatımdan birkaç hüznü yel misâli savurarak kapatsın istiyordum. Çok mu şey? Belki de, çok şey. Ama ben ne de olsa alışkındım; hayallerimin veya ümitlerimin, çok izlemek istediğin ve bu uğurda geceni gündüz ettiğin bir filmin sonunun sana söylenmesi gibi havada asılı kalmasına. Pek de dert değildi.

İNTİZARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin