Saç diplerimden parmak boğumlarıma kadar kanadığım o salı sabahında, dedim ki; üzülme, bundan fazlası olmayacak. Çünkü ölüler acıyı hissetmez. Geride kalan ruhun artık isteklerini ikiletmez.
Göz pınarlarından çenendeki gamzeye kadar inen gözyaşları...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🥀
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🥀
Güz katili kar kütlesi misali yığınla yıkılmışlığın hüküm sürdüğü, ulu orta serpiştirilmiş çiçek mevsimi ümitlerinin birer birer söndüğü sevinç matemi aylarındayız.
Ufukta güneş var, tenini yakıyor; elini uzatsan tutacak gibisin. Ama uzatmıyorsun; sebebi sende gizli olsa da bırak herkes seni korkak bilsin. Onlar severler, gözlerinin çıplaklığıyla gördükleri her şeyi zihinlerinde sıfatlarla giydirmeyi.
Benim tüm suskunluklarım kendimeyse, en büyük çığlıklarım da sizeydi.
Hayır, aslında sessiz kalmadım kendime, aksine hiç susmadı belirli zamanlara kurulmuş beynimdeki o çalar saat. Ama asıl mesele şuydu: Dış cephesinden, kabuk tutmuş bir yaranın yavaş yavaş kabuklarından arınmaya çalışması gibi sıvası dökülen bir bana; içi ne kadar dışına tezat özveriyle, ümitle döşenmeye çalışılırsa çalışılsın bir gün o enkazın altında, tüm o inanç kolonlarının arasında kalırdı.