7."GÜL YANIĞI"

54 7 187
                                    

Bölüm şarkıları:

*Farid Farjad, Keman Ağlıyor

*Grup Abdal, Bebeğin Beşiği Çamdan

*Vega, İz Bırakanlar Unutulmaz

Keyifli okumalar...
Oy ve yorumları unutmayalım^^

🥀

🥀

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🥀

Hepimiz biraz mahkûmuz, hepimiz biraz katil, hepimiz biraz yaralı, hepimiz biraz masum ve hepimiz biraz insanız.
Kimimiz aya meftun, kimimiz yıldıza, kimimiz dağa taşa kimimiz ise ona buna.
Özlem doluyuz her birimiz; öfkeyle, hırsla, intikamla yoğrulmuş zihinlerimiz, bir bedene sığdırılmış yaşama yön veren tüm işlevlerimiz ama hâlâ bir tam edemedik hiçbirimiz. Ve sanırım hiç edemeyeceğiz. İnsan biraz eksiktir en nihayetinde. O yüzden yapbozunun kayıp parçasını arar durur ya her yerde.

Biri zulme uğrarken diğeri sustuğunda günün birinde o susan kişinin de aynı zulme ya da daha fazlasına maruz kalacağını garantilemiş oluyoruz. Bu yüzden diyorum ya, hepimiz biraz suçluyuz; ve bunun bedelini azar azar, belki de fark etmeden ödüyoruz. İsyanımız mutluluğumuzun uzun ömürlü olmayışına; ama bakmıyoruz ki gözümü, kulağımızı kapattığımız haksızlıklar kimlerin canına mâl olmuş, kimlerin sevincine karabasan gibi çökmüş ve bizim o anlarda hiç sesimiz çıkmamış. İnsanların adaleti, ateş düştüğü yerden evlerinin eşiklerine varana kadarmış.

Büyük, karanlık, ürkütücü cam bir fanus gibi göğü ve yeri birbirine bağlayan terk edilmiş bir sokak. Terk edilmiş diyorum; perdeler kapalı, kapılar kilide vurulmuş, merhamet sandığa koyulmuş, gece ayazını zalimce suratıma vurmuş bir sokakta çıkış olmadığını bildiğim hâlde koşuyorum.

Koşuyorum; hapsoluncaya, kayboluncaya, niye koştuğumu unutuncaya kadar koşuyorum. Tabanlarım yanıyor, bir yanardağ lavlarını parmak uçlarımın arasından bedenime sızdırıyor; yanıyorum. Yine de koş diyorum, koş Eflâl! Hani pikniğe gitmiştik ya yıllar önce, o güzel göl kenarında babandan öğrendiğin gibi uçurmaya çalıştığın sarı uçurtman elinden kaçıp gittiğinde koşmuştun ya nefes almayı unutana dek... Hani o son piknikti ya ailenle birlikte gittiğin... İşte, o günkü gibi, koş Eflâl! Hani bir bayram günü insanlar giderdi sevdiklerinin yanına da sen o gün yardım dilenircesine koşmuştun ya o sokakta... Hani Eflâl, özlemlerini sığdırdığın sandıkların kilidini atmıştın camdan dışarıya da sonra pişman olup koşmuştun ya peşinden, merdivenleri kaçar kaçar atladığını bilmeden... Koş Eflâl, çünkü sen ayaktayken sana çelme takmaya meyilli çok insan var.

Tek bir ışık huzmesi dahi görmüyor karanlık harelerim, sadece korkunç derecedeki çığlıklar kanatıyor kulaklarımı, tanıdık bir melodiyi aksediyor bilincim. Yalnızım, yine. Çok korkuyorum, ama bununla birlikte hızlıca koşuyorum; durursam düşerim, düşersem ezilirim. Benliğimin altında.
Bir kapı açılıyor, soğuk ve boğucu duvarlarının ardından dağılan sis bulutunun içinden, kasvetli havası sokağa yansımış evin kömür karası çitlerinden önüme bir kedi fırlıyor. Can çekişir gibi çıkardığı uğultulu sesler, tıpkı o günkü gibi, canımı yakıyor. Tanıyorum onu, dizlerimin titrediği o dakikalarda "Vefa, sen misin?" diye soruyorum içimde parçalanan sesimle. Yine can çekişir gibi sesler çıkardığına şahit oluyorum. Üzerime geliyor, geri adım atıyorum. Bunca karanlığın içinden, geceleri usulca yanıma sokulup bünyemdeki negatif enerjiyi tek hareketiyle alıp götüren kedimin o gümüş renkli gözlerini seçebiliyorum. Artık güzel gözlerini sunmuyor ruhumun şerefine, öfkesini kazır gibi ilmek ilmek işliyor zihnime. "Affet beni, Vefa." diyorum. "Adını Vefa koyup sana sahip çıkamayan vefasız beni, affet!"

İNTİZARWhere stories live. Discover now