2."KEKRE RUHLARIN İZBE SOKAKLARI"

187 65 119
                                    

Erdal Güney- İskele ve Dolunay
Mavi Gri- O Ben Olamam

Keyifli okumalar!

Yorumlarınızı bekliyorum.
Okuyorsanız, her türlü eleştiriyi belirtmekten (saygı çerçevesi içerisinde) çekinmeyin lütfen.<3

🥀

🥀

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🥀

Çetrefilli hayatın çilekeş ruhları, isyankâr dillerin tıkanmış kalp damarları vardı. Çilekeş ruhlar; avazı çıktığı kadar bağırır, isyanlarını dile getirmek için kalplerine giden tıkalı damarlarını yırtarcasına haykırırlardı, ama hayat bazen ne kadar bağırırsan bağır ne kadar dövünürsen dövün o çileyi sana mübâh kılardı. Kendine reva görmediğim çilelerin, ancak pansuman günün gelene kadar müdâhalesiz kalırdı; sonrası zaten belli: Ruhuna tutsak kılınan bu yarayı, pansumanın verdiği bitmişlik hissiyle ya daha fazla deşmezsin ya da 'pansumanı yapılan yara değil, deşilen yara iyileşir' düşüncesiyle daha da üzerine gidersin.

Seçim senin.

Yaralarımdan kaçmadım, ama yaralarımın üzerine de gidemedim.

Hâlâ gök gürültüsünden korkup yorganı üzerine çektiğinde içi ferahlayan küçük bir kız çocuğu muydum? Hayır.
Hâlâ karanlık kış gecelerinde mum ışığının etkisiyle duvara yansıyan gölgelerden kendine binbir senaryo düzüp ürken küçük bir kız çocuğu muydum? Hayır.
Ya da hâlâ cadıların, kötü kralların, kurtların veya canavarların anlatıldığı masal kitaplarından etkilenip yatağının kenarındaki komodinin dibine elleri başında çöküp sessizce ağlayan kız mıydım? Ona da hayır.

Ama ben hâlâ korkuyordum. Sadece korku çizelgem değişmişti. O zamanlar anlamını bilmediğim ama şimdi anlamını keşke hiç öğrenmeseydim dediğim kelimeler, semboller eklendi o çizelgeye:
Kan, korku, banyo camı, çaresizlik, yağmur, hissizlik, nefessizlik...
Bunlardan hangi birini hissetsem şimdi, kurak topraklarımdaki çatlaklar gün yüzüne çıkıyor, sanki susuzluğunu yeni hatırlamış gibi gökten medet umuyor, beni içten içe tükendiğim o anlara götürüyordu.

Ben; yıllarca mahsul vermemiş, kor olmuş toprakları bir tanecik su damlası dahi görmemiş o kurak araziydim. Benim suya ihtiyacım vardı, susuzluğa alışmayı öğrendim; benim yoldaşa ihtiyacım vardı, kendime yoldaş olmayı öğrendim; benim ekilip biçilmeye ihtiyacım vardı, ekilmeden de ürün verilebileceğini öğrendim.
Ben, öğrendim; öğrenmeye itildim.

Çizelgeme eklediğim o kelimelere bu zamana kadar hep çizik atmıştım, karalamıştım üstlerini. Ta ki çizik attığım o mürekkep, kalemin rahminden kopup kelimeleri soluk benziyle tekrar gün yüzüne çıkarana kadar.

İNTİZARWhere stories live. Discover now