kolyedeki papatya solup gidene kadar

127 14 10
                                    

Otobüsten inmelerinin ardından savsak adımlarla yürüyorlardı. Tüm günlerini beraber şehirde geçirmişlerdi ve hastanede değildi. Beraber sinemaya gitmişlerdi, yemek yemişlerdi, şehri gezmişlerdi ve park çimlerinde oturmuşlardı. Günü akşam ettikten sonra geri dönmüşlerdi, şimdi ise duraktan ağır ağır sürüdükleri adımlarıyla yürüyorlardı.

Yangyang utançla gülümsedikten sonra Hendery'ye kaldırdı bakışlarını. Hendery de yanındaki hareketlilikle ona döndüğünde Yangyang'ın masum bakışlarıyla karşı karşıya geldi. "Teşekkür ederim Hendery," dedi Yangyang. "gerçekten harika bir gün geçirdim."

"Asıl ben teşekkür ederim Yangyang." dedi Hendery, paltosunu gergince düzeltip duruyordu. "Teşekkürlük bir şey yapmadım aslında," Yangyang esen rüzgarla biraz Hendery'ye yaklaştı. "sadece seninle bir gün geçirdim." Hendery cevaben omuz silkti ve konuştu, bakışları önünden ayrılmıyordu. "Zaten teşekkürüm sadece bugüne değildi."

Hendery duraksayınca Yangyang da arkasını dönüp ona baktı. Hendery'nin elleri gergince paltosunun ceplerinde gezindi. Aradığı şeyi bulmuştu, ama aradığı yerde değildi. Yangyang'ın mahallesine, ardından da Yangyang'ın meraklı gözlerine baktı. "Vaktin var mı, seninle biraz ağacın altında oturmak isterim." Yangyang gülümsedi sakince, karşısındaki oğlan sordukça vakti olmasa bile var ederdi vaktini. "Olmaz olur mu?" dedi ve koluna girdi Hendery'nin.

Ağır ağır çıkarlarken tepeye, Hendery tamamıyla emin olup olmadığını düşündü. Gerçekten içindeki hisler körpeydi, yontulmalıydı belki de, kabul görmemeliydi. Ama Yangyang'ın ellerine solmuş bir papatya olmak bile ona hoş geliyordu artık. Sanki onun büyüsüne kapılmış, yolu bilmeden bir çıkmaz sokağa gelmişti.

Büyük ağaç ve dalına kurdukları salıncak görüş alanına girdiğinde, Yangyang Hendery'nin kolunu bırakıp oraya doğru koşmaya başladı. Hendery ise boşta kalan elini geri paltosunun cebine atarak ağır adımlarını atmaya devam etti, oraya varana dek biraz daha vakit kazanmak istiyordu. Aksi takdirde Yangyang'ın peşinden koşmasını çok iyi bilirdi.

Nihayet Hendery de ağacın altına vardığında, Yangyang çoktan salıncağa kurulmuş, hafif hafif sallanıyordu. Arada saçlarını okşayan yel yüzünü ortaya çıkarıyordu, irkiliyordu Yangyang ufak ufak. Ortalık yine sükut altındaydı, Yangyang için bu pek fark etmese de Hendery için fazlasıyla gürültülüydü. Bunu susturmanın tek yoluysa, düşünmeyi bırakıp icraat göstermekti. Lakin Hendery bunun için cesaretini toplayamıyordu.

Kalp kalbe karşı derler, Yangyang hissetmişçesine başını sessizce oturan Hendery'ye çevirdi ve sordu. Demek ki onun da aklını kurcalayan bir şeyler vardı, düşünülenin aksine sükunet yoktu içinde. "Hendery, 'Teşekkürüm sadece bugüne değil.' derken, ne demek istedin?"

Hendery'nin kalın tonlu mırıldanması duyuldu önce, ardından konuşarak devam etti. "Her şeye rağmen kendini benden geri çekmediğin için, her gece burada seni beklememi boşa çıkarmadığın için, yani yanımda olduğun için diyebilirim." Yanıtı, memnuniyet dolu bir şekilde başını sallamasına neden olmuştu Yangyang'ın. "Bunun için teşekkürü olması gereken kişi benim, beni beklediğin için, yanımda olduğun için."

Utançla bakışlarını kaçırmıştı Yangyang. Karanlıktan pek gözükmese de, yanaklarının pembeleştiğine emindi Hendery. "İtiraf etmek gerekirse, bunu düşünüyorum." diye devam etti Yangyang. "Birden bana bir papatyayla geldin ve gitmiyorsun. Bense kendimi sana yakın hissediyorum fazlasıyla. Sanki gönlüm seninkine bağlıymış gibi."

Gülümsedi Hendery hafifçe. Kısık bakışları yere bakıp, düşünerek konuşan Yangyang'dan ayrılmıyordu. "Kalp kalbe karşı derler Yangyang. Beni sana çeken bir şey vardı, bu belki de kaderdi. Bunun adına ant içmekten alıkoyamıyordum kendimi. Bir papatyayla sana geldim ve gidişim yok gibi." Hendery ayaklanıp Yangyang'a doğru yürüdü ve önünde çömelip yüzlerini denkleştirdi.

Yangyang Hendery'nin parıldayan gözlerine bakarak fısıldadı. "Gitme, söz ver bana." Hendery uzanıp elini tuttu Yangyang'ın. "Gitmem, söz veriyorum. Senin için her zaman bu ağacın altında beklerim."

"Ben de gitmem, hep gelirim bu ağacın altına, söz." Uzanıp Yangyang'ın soğumuş eline ufak bir öpücük bıraktı Hendery. Ardından cebinden tuttuğu kolyeyi çıkardı. "Tak bunu Yangyang, kopup giden papatyaların inadına tak. Velev ki seni bıraktım, işte o zaman kır bu kolyeyi, izin ver solsun bu papatya. Bu papatya kuruyana kadar sev beni Yangyang. Ben de sana getireceğim papatyaların kökü kuruyana kadar seveyim seni. Kırmadan, dökmeden, kokunu içime çekmeden." İçinde papatya bulunan cam kolyeyi alıp yavaşça geçirdi Yangyang'ın başından.

"Seninle kırgınlığın kokusu bile güzel Hendery. Seveceğim seni, tüm papatyaların canını sana emanet ederek seveceğim seni. Sen de sev beni, tüm rızam senin. Korkmadan seveyim seni, izin ver."

Hendery gözleri dolan Yangyang'ın yüzünü avuçları arasına aldı ve sevdi. Yaklaştı, nefesleri birbirine çarpışana dek. "Ben kuruyayım, papatyaların kurumasın ama; tüm papatyalar solsun, sen solma Yangyang." Yangyang sevgi cümlelerinin etkisiyle ağlamaya başlasa da yanıtsız bırakmadı Hendery'sini.

"Seni seviyorum Hendery."

"Ben de seni seviyorum Yangyang."

Gece narin öpücükleriyle birleşirken üstlerinde, bir papatya daha açtı o gün. Ve en güzeli, asla seviyor sevmiyor kurbanı olmayacak olan, Yangyang'ın kalbinde açmış papatyaydı.

🖤

Ve son...
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim, sizi seviyorum.

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim, sizi seviyorum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
kopup giden papatyalar | yangdery Where stories live. Discover now