Bölüm 7: Yeşil Gözler

60 5 0
                                    

MACERAMIZ TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR VE HATTA ORTALIK YAVAŞ YAVAŞ ŞENLENİYOR:) BÖLÜME DAİR GÖRÜŞLERİNİZİ MERAKLA BEKLİYORUM. KEYİFLİ OKUMALAR ...

Hayatı yazmak isteyen bir yazarın bolca devrik cümlesi olurdu eminim. Okurken ilk önce eylemini öğrendiğimiz ve öznesini aradığımız cümleler... Zira icraata geçirilen eylem şahsımıza ait değilse, özne hep muamma olurdu hayatta.

Sevmek gibi mesela.

Ya da yürümek gecenin bir vakti, aklında, cevabının peşinde koştuğun sorularla.

Zihnimin alabildiğine karanlık, duygularımın karmakarışık olmasına rağmen, öznesi ben olduğum cümlenin tek bir yüklemi vardı. Kaçmak... Yitik bilincimin benden ne kadar zaman çaldığını kestiremedim ve ayılmama rağmen gözlerimi açmadım. Aslında yaşadıklarımı son bir kez gözden geçirmek niyetindeydim lakin deliliğini ilan eden iç sesim şarkı söylemeye başladı. Kendi öyle kaptırmıştı sözleri saçmalıktan ibaret şarkının melodisine, ben düşünmeye çalıştıkça araya giriyor ve sesini daha çok yükseltiyordu. Sanki içimde başka bir ben vardı. Biraz mücadele etmem gerekse de zihnimde nerede ve ne zaman yer ettiğini bilmediğim ezgi sustu. Yakaladığım sükunetten faydalanıp, o gördüğüm şeyleri kapalı göz kapaklarım ardında canlandırmaya çalıştım. Tam resim netleşiyordu ki aralarında tartışan seslerini işittim.

"Onun kadar korkunç muyuz biz Bek, onu görünce bayılmamıştı."

"Saçmalama Ke, bizden korkmadı. Sadece yaşadıklarını hazmetmekte zorlanıyor."

"Bek, sence bu o kız olabilir mi? Bahçeden girdiğinde şatoya geldi, bir güle dönüşmedi."

"Bilmiyorum Le ama görevimiz onu korumak, bunu unutmayın." Hayır! Kesinlikle ne konuştukları veya ne söylemeye çalıştıkları hakkında fikir yürütmeyecek, gitgide eriyen, yakında zerresi kalmayacak mantığımı onların sözleri için yormayacaktım. Fakat bir detay üzerinde durabilirdim ki hâlâ baygın olduğumu düşünürken, birbirlerine en dürüst cümlelerini kuruyor olmalılardı ve bu da beni korumak için var olduklarının kanıtıydı. Yeni kendime geliyormuş gibi ellerimi hareket ettirdim ve gözlerimi yavaşça araladım. Üçü de yatağın başucunda eğilmiş bana bakıyordu ve suretlerine odaklanmak isterken, antenlerine kayan gözlerim içimde tuhaf bir his filizlendiriyordu. Doğrulup, dizlerimi karnıma çekerek bedenimi topladığımda geri çekildiler.

"Bizden korkmadığını biliyorum Mehveş, sadece alışman zaman alacak." Görünümü kadar olgun tavırlar sergileyen Bek'e çevirdim gözlerimi ve tek kelam çıkmadı aralık dudaklarımdan. Oysa içimdeki ses nefes almadan konuşuyordu. Üçünü de uzun uzun süzdüm. Elbette bunların artık zihnimim bir oyunu olmadığını biliyordum ama Bek'in de söylediği gibi korkmuyordum. Yani en azından bir süre korkmadım. Gözlerim onların üzerinde gezinirken kapının çalmasıyla yerimden sıçrayıp, küçük çaplı bir çığlık attım. Başımı hızla kapıya çevirdim ve bekledim ama açılmadı. Yüzümü yeniden kelebeklere çevirdiğimde, Bek, Le'ye işaret verdi. Yatağın etrafından dolaşma zahmetine girmeyen Le, mavi kanatlarını kullanarak tepemden uçarak geçti ve onu seyrederken iki metre açılan ağzımı kapattığımda sertçe yutkundum. Kapıyı ürkekçe aralarken, ara sıra bana kısa bakışlar savurarak gülümsedi. Gülümseyişinin beni de gülümsettiğinin farkında bile değildim. Araladığı kapıyı saniyeler sonra yüzünde rahatlamış bir ifadeyle sonuna kadar açtı ve birkaç adım atıp, yere eğildi. Yeniden tamamen görüş açıma girdiğinde elinde, parlak bakır renginde bir tepsi vardı. Üzerinde birkaç çeşit yemek, meyve suyu ve meyve olan tepsiyi yatağımın kenarına bırakıp, tekrar gülümsedi. Tepside gözlerim henüz birkaç saniye kadar gezinmişti ki karnımın gurultusunu işittim. Oldukça zayıf bir fiziğim olsa da görüntümün oluşturacağı fikre tezat aşırı iştahlı biriydim. Sulanan ağzım beni birkaç kez yutkunmaya zorladı ve daha fazla dayanamayıp tepsiye doğru yaklaştım. Kenardaki meyve suyuna uzanmıştım ki odada yalnız olmadığımı hatırlayıp, onlara döndüm.

KIRMIZI GÜL (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin