13. BÖLÜM

162 8 61
                                    


13. BÖLÜM

Ne çabuk unuttun,
daha dün parmağındaki ufak çizik için ağladığını?
Şimdi neden ağlamıyorsun kalbindeki o koca yara için?
Ne çabuk unuttun,
sen daha çocuktun.
Ne çabuk öldürdün kendini,
sen daha büyümemiştin ki.

Eve, teyzem ve eşinin arkadaşları geleceklermiş. Yeğenleriyle birlikte. Harika bir pazar günü oluyordu kısacası. Akşam yemeğine gelecekleri için o vakte kadar kitap okudum. Teyzem, bana kıyafet seçmesi için Asil'i odama gönderdiğinde anca bırakabilmiştim kitabı. Asil bana, kendi zevkine göre, benim de onayımı alarak, sıradan olmayan tek tarafı orantısız askıları olan siyah bir elbise seçti. Elbiseye uygun hafif bir makyaj da yaptı ve istemesem de saçlarımı düzleştirdi. O odadan çıktıktan sonra utana sıkıla o elbiseyi giydim. Üzerimde pek modellerde durduğu gibi durmamıştı ama bir akşam yemeği için idare ederdi.

Kapının çaldığını duyunca teyzemin -Sıla'nın söylediğine uymayarak- getirdiği, dirseğime kadar uzanan ince, siyah eldivenleri giymeye başladım. Ellerim en azından daha zarif görünecekti.

Misafirlerin içeri, hatta salona alındığını duyunca acele etmem gerektiğini anladım ve eldivenleri tam yukarı çekemeden odamdan çıktım. Kapı kolunu tutmamın elimi eskisi kadar acıtmamasından, o merhemin gerçekten işe yaradığını anlamıştım. Merdivenlerden, siyah stilettolarım yüzünden, dikkatlice inerken bir yandan eldivenleri düzeltmeye çalışıyordum. Geç kalmama kızacaklarını sanmıyordum ama salondaki herkes beni bekliyordu. Salona ilk adımımı attığım gibi yerimde kalakaldım. Elim, son anda dirseğime çektiğim eldivenin ucunu bıraktı. Onu ne burada görmeyi bekliyordum ne de bu kadar sessiz ve mutsuz görmeyi bekliyordum. Bozuntuya vermemeye çalıştım ama onun benim kadar tepkisiz kalmasına ayrı şaşırmıştım. Gözlerimi ondan zor ayırarak yanındaki koltukta oturan orta yaşlı çifte yaklaştım.

"Kusura bakmayın, geciktim. Gizil ben." diyerek kendimi tanıttıktan sonra ellerini, sadece uçlarını hafifçe tutarak sıktım. Ben ona varamadan Barış, takımını bozmayacak bir şekilde ayağa kalktı ve elini uzattı. Kaşlarım hafif çatık bir şekilde ona bakarken elini sıktım ardından hemen yerine geri oturdu. Selamlaşma merasimi bittiğinde, tek boş yer olan, Ozan'ın yanına geçtim. Kulağıma doğru yaklaşıp "Hoş görünüyorsun." diye fısıldadı. Nezaketen "Sen de." dedim ama yüzüne bile bakmamıştım. Gerçi, hoş görünüp görünmediği tahmin edilebilir bir şeydi.

Salonda belki 10 belki 15 dakika boyunca aileler sohbet etti ama benim gözlerim hep Barış'ın üzerindeydi. Teyzem gibi varlıklı olduğunu biliyordum. Ama o beni bilmiyordu. Sorun da biraz burada başlıyordu. Teyzemlerle onun akrabalarının arkadaş olduğunu bilmiyordum bu yüzden hiç bu şekilde karşılaşacağımızı düşünmemiştim. Ayrıca, okul dışında nasıl bir karakterde olduğunu hiç bilmiyordum ama bu kadar... Ozan gibi olduğunu tahmin etmemiştim. Okuldaki Barış'ın tam tersiydi.

Yemek masasına geçtiğimizde Cevdet Amca yine en başa, diğer başa da Barış'ın dayısı Doğan Bey geçti. Bizim taraf yine kahvaltıdaki gibi, bir tek ben ve Ozan yer değiştirerek oturduk. Barış ve yengesi de Doğan Bey'in iki tarafına oturmuştu. Barış tam yanımda oturduğu için ona fark ettirmeden bakamıyordum. Ama tanıdığım Barış'a göre fazla sessizdi. Daha, bu masada oturacak biri gibiydi. İçimden, bekleyip bekleyip gecenin esprisini patlatacağını düşünüyordum ama sohbeti bile takip etmiyor gibiydi.

Yemek boyunca ikimiz de olabildiğince sessiz kaldık. Pek bir asosyal olan Asil bile arada bir ortaya laf atmıştı. Teyzem de fazla konuşkan biri olduğu için Barış'a bir ton soru sormuştu ama Barış onun dışında hiç konuşmamıştı, konuşmak ister gibi de görünmüyordu zaten. Ve teyzem aynı okulda olduğumuzu biliyormuş, bunu vurgulayarak bir dolu şey ima etti ama biz birbirimizi tanımıyormuşuz gibi yapmaya devam ettik. Normalde bu tür misafirleri hafta içi çağırdıklarını biliyordum, belli ki bu yüzden bugünü seçmiş ve beni bu kadar süslemişti...

AYSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin