8.Bölüm: Aldatma

40 3 0
                                    

Gelen tıkırtı sesleriyle uyandım. Hırsız falan mı girmişti evime yoksa, korkuyla gözlerimi açıp aniden ayağa kalkınca kendi evimde olmadığımın farkına vardım. Rahatlayarak koltuğa geri bıraktım kendimi. Etrafı inceledim bir süre, genel olarak beyaz ve ahşap renkleriyle kaplıydı salon.

Ahşap bir rafa dizilmiş fotoğraf çerçeveleri takıldı gözüme yerimden kalkıp onları incelemeye başladım. Hepsinde gülen yüzler vardı. Korkut ve Dila'nın başlarındaki kep ve giydikleri cübbelerden mezuniyetleri olduğunu tahmin ettiğim birbirlerine sarılmış ve gülümseyen genç bir çift vardı ilk fotoğrafta.
Diğer fotoğrafta düğünlerinden bir kareydi birbirlerine aşkla bakan ve dans eden bir çift. Diğerinde ise yeni bir yüz ekleniyordu aralarına. Annesinin kollarında huzurlu uyuyan bir oğlan çocuğu. Adını hala bilmiyordum ve oldukça merak ediyordum.
Başka bir fotoğrafta yaşlı bir çift Korkut'un kucağındaki bebeğe bakıp gülümsüyorlardı. Bu görüntünün biraz uzağında kalan Dila'nın yüzünde ise zoraki bir tebessüm vardı. İnternetteki resimlerden hatırladığım kadarıyla bu yaşlı çift Korkut'un anne ve babasıydı. Bu tek bir fotoğraf gelinleriyle çok da iyi bir ilişkileri olmadığı hissini veriyordu bana. Belki yalnış bir histi ama beden dilleri Dila'nın o karede nasıl da bir yabancı gibi görüldüğünü belli ediyordu. Peki ya neden Dila'nın yanında yaşlı bir adam ya da kadın yoktu hiçbir fotoğrafta. Kızlarının düğününe ya da torunlarını ziyarete gelen başka bir çift neden yoktu? Acaba Dila'nın ailesi bu evliliği istememiş miydi? Aman bundan bana ne ki?
Bu fotoğrafı detaylıca incelemeye bir son vererek diğer bir fotoğrafa geçtim. Bu fotoğrafta piknik yaptıkları belli olan yemyeşil bir çayırlıkta oturmuş ve yine kameraya bolca gülümseme bahşeden bir çekirdek aile vardı. Çocuk burada 3 ya da 4 yaşlarında görünüyordu. Yemeye çalıştığı reçeli ağzının her tarafına bulaştırmıştı ama o bunu umursamadan, ailesinin yanında olmasından dolayı duyduğu sevinci saklamadan kameraya gülümsüyordu. Bu görüntü beni de güldürdü.

-Günaydın.

Duyduğum sesle elimdeki çerçeveyi yerine bırakıp sesin sahibine döndüm. Az önceki gülümsemem hala yerinde duruyorken cevap verdim.

-Sana da günaydın.

-Kahvaltı hazırladım ama sen iş yerinde yerim dersen sana servis açmayayım.

-Şey aslında kurt gibi açım iş yerine kadar açlıktan ölürüm, bir sakıncası yoksa sizinle yiyebilir miyim?

Şaşkınlıkla baktı bana,
-Tabii, tabii ki bizimle yiyebilirsin. Çay mı kahve mi diye soracağım ama sen kah...

-Çay güzel olur.

-Çay mı? Sen mi? Ben öylesine sormuştum ama sen çay içmeyi çok sevmezdin.

-Aldığım yeni kararların arasında sağlıklı olmak da var, bu yüzden artık çok kafein tüketmemeye karar verdim, bir şeyleri değiştirmek istiyorsam önce alışkanlıklarımı değiştirmeyle başlamalıyım değil mi?

-Peki nasıl istersen. Ben çayları koyarken sen de Arda'yı uyandırır mısın?

-Arda? Haa o Arda, tabii tabii ben uyandırırım oğlumuz olan Arda'yı.

Yukarda olduğunu tahmin ettiğim Arda'nın odasını aramaya başladım. İlk açtığım kapı banyoydu diğeri bir çalışma odası, siyah ve deriyle kaplı olması ve salondaki atmosferle tamamen zıt olmasından dolayı bu odanın Korkut'un çalışma odası olduğunu aklıma yazdım. Öbür kapı yatak odasıydı küçükken başkalarının yatak odasına izinsiz girmenin yasak olduğunu çok acı deneyimlerle öğrenmiştim o yüzden hemen bu odanın kapısını kapattım ve son kapıya ulaştım. İçeri girdiğimde kendimi Disney Land'de gibi hissettim her yer oyuncaklarla kaplıydı tıpkı bir oyuncakçı gibiydi. Bütün bunlarla oynuyor muydu bu çocuk? Zengin şımarıklığı böyle bir şey demek ki.
Etraftan gözlerimi çekip araba şeklindeki yatağında mışıl mışıl uyuyan çocuğa yaklaştım. Neydi adı? Haa Arda. Güzel bir ismi varmış, acaba kim koymuş ismini?

Hayatımın KitabıWhere stories live. Discover now